|
Batı Avrupa: Prensliklerden ulus devlete Osmanlı: İmpartatorluktan ulus devlete

Ortaçağ Avrupası daha çok derebeylik (Landlords) ve irili ufaklı prensliklerin ve piskoposların hüküm sürdüğü bir durumdaydı. Roma-Cermen imaparatorluğunun parçalanmasının ardından oluşan bir yapı sözkonusuydu. Günümüzde, Fransa ile İspanya arasında yer alan Andorra, İtalya içindeki San Marino ve Orta Avrupa''da Liechtenstein ve Monaco prenslikleri bu devirlerden mirastır.

Avrupa''da Yeniçağ ile başlayan reform hareketleri, Katolik kilise otoritesine karşı Protestanlığın ortaya çıkışı, aynı zamanda Aydınlanma düşüncesinin gelişme gösterip, toplumsal sözleşme teorilerinin (Social Contract) ortaya çıkytığı dönem oldu. Yüzyıl ve otuz yıl savaşları Batı Avrupa''nın siyasi sistem arayışlarına girmesine zemin sağladı. 16. Yüzyıldaki coğrafi keşifler Amerika''nın keşfi, Macellan''ın Pasifiklere açılması, sömürgecilik çağının açılması,17. Yüzyılda İngiltere''deki Oliver Cromwell (1599-1658) devrimi, 18. Yüzyılda İngiltere''nin yükselişi, Fransız devrimi ve ertesi Avrupa''da istikrar, otorite arayışının ürünleri idi. Batıda sistem derebeylik ve prensliklerden daha geniş coğrafyalara sahip, merkeziyetçi,güçlü ulus devletlere dönüşüm şeklinde cereyan etti. Özellikle 19. Yüzyılda Napoleon Fransa''sına bakıldığında dünyaya hükmetmeye çalışan geniş imparatorluk haline gelmeye çalışan bir Fransa, yanısıra, uzak denizlerde, Kuzey Amerika''da egemenlik kurmuş Britanya imparatorluğunu görürüz. Öte yanda ise, 19. Yüzyılın ikinci yarısında Prusya devletinin Prens Bismark yönetiminde güçlenip Alman birliğine dönüşmesi, Avusturya-Macaristan devletinin inkırazı, İtalya''da Amiral Garibaldi öncülüğünde küçük prensliklerle idare edilen italya''nın birliğinin sağlanması tüm bu serüvenin sonucu oldu.

Aynı dönemler ise 17. Yüzyıldan itibaren İslam dünyasının batıya uzanan ucu olan Osmanlı devletinin önce duraklama, sonra gerileme dönemine girmesi gücünün zayıflaması ve zaman içerisinde Avrupa''daki toprak kayıpları, 19. Yüzyılda bu toprak kayıplarının hızlanması bir imparatorluğun dağılma sürecini beraberinde getirdi. Osmanlı devletinde 18. Yüzyıl sonlarından itibaren askeri alandan başlayarak reform hareketleri ve eş zamanlı batılılaşma yönünde evrilmesi 19. Yüzyıl sonlarında, 20. Yüzyıl başlarında imparatorluğun noktalanması ile neticelendi. Miladi 14-15. yüzyıllar Osmanlı imparatorluğunun kuruluş ve yükseliş dönemleri olduğu gibi, Batı Avrupa''da savaşlar ve kargaşalıkların eksik olmadığı yüzyıllar oldu. 16. Yüzyılda en parlak dönemini yaşayan Osmanlılar, 17. Yüzyılın ikinci yarısından itibaren zayıflama ve gerileme dönemine girdiler. Aynı dönem Batı Avrupa için yeniden toparlanma ve yükseliş devirleri oldu. Batı Avrupa ve Osmanlı adeta tahtrevallinin iki tarafı gibiydi. 19. Yüzyıl, İngiltere başta olmak üzere Batı Avrupa''nın zirveye çıktığı, Osmanlının ise tabiri caizse dibe vurduğu yüzyıl oldu.

Osmanlı devleti, reform ve batılılaşma serüveni boyunca , batıda güçlü ulus devletlere dönüşüme paralel, bir imparatorluğun dağılmaya yüz tutup parçalanması şeklinde cereyan etti. Ancak Osmanlının bu serüveni aynı zamanda batılılaşma süreci şeklinde gelişme gösterdi. Osmanlının, kendisi karşısında güçlenen, uzak denizlere hakim olup, Osmanlıyı Akdeniz''e hapseden ve yenilgiye uğratan Batı Avrupa''yı taklit etme, askeri saha başta olmak üzere Batı sistemini devşirmesi, imparatorluğu muhafaza etmeyi değil, büzülme ve dağılmayı daha da zayıflamayı beraberinde getirdi. Osmanlının Batılılaşması çekilme/ric''at, parçalanma ve büzülme ile sonuçlandı.

Ayrıca, Osmanlıların Fransız Devriminin ve kültürünün, literatürünün etkisi ile ulusalcılığa doğru evrilmesi, tekçi, jakoben ve merkeziyetçi bir sistemi devşirip transplante etmesi daha vahim sonuçlara yol açtı. Cumhuriyet döneminde ise, Fransız devriminin ilk yıllarına öykünerek tüm bir imparatorluk mirasının kökten reddine dayalı sistem, imparatorluktan bir ulus çıkarma projesine dayanmaktaydı. Tek-tip yurtdaş, tek sesli toplum oluşturmayı amaçlayan yeni sistem, katı merkeziyetçi, toplumu bu yönde jakoben bir tarzda dönüştürmeyi hedeflemekteydi. Bu yüzden toplumsal çeşitliliğe/çoğulculuğa ve kültürel zenginliklere, farklı renklere asla izin vermeyen bir yapıyı öngörmekteydi.

Elbetteki, bu durumda, memalik-i Osmaniyenin kaybedilen topraklarından gelen yoğun göçleri de (Kafkaslar, Balkanlar. vs.) barındıran bir bölgede, dahası geniş coğrafyaya yayılmış , imparatorluk bakiyesi olan, çok dilli, çok kültürlü bir coğrafyada böylesine, Fransız sisteminden devşirilmiş jakoben, tekçi bir sistemin uygulanmasının başarılı bir proje olmayacağı ortadadır. Teorik olarak E. Durkheim modeli olarak da görülebilecek bu model, Türkiye''de elité bir azınlığın dayattığı, toplumsal tabanı bulunmayan, her an güçlü muhalefet ile karşılaşma riski karşısında, toplumu daha güçlü bir şekilde kontrol altında tutmayı hedeflemişti. Türkiyeye hakim olan katı batıcı/pozitivist elité batının her türlü normunu, biliminin teknoloji ve zihniyetinin gadapte edilmesi gerektiğine kaniydiler.

Durkheim modeli bu anlamda, arzulanan sistem için bulunmaz bir hazine olarak görülür. Zira, Durkheim''e göre birey toplkumu değil, toplum bireyi anlatır. Toplumsal olaylar, bireysel bilinçlerin dışındadır. Toplumsal normalar uyulmayı icab ettirir. Aksi durum cezai müeyyideyi getirir. Toplumları Mekanik ve organik dayanışma formlarına (Mechanical and Organical Solidarity) ayıran, geleneksel toplumların mekanik dayanışma, modern toplumların ise iş bölümüne dayalı (Division Of Labour) bir sistemi öngördüğünü teorize eden Durkheim''e göre Toplumsal düzenin korunması, bunun içinde dayanışma, entegrasyon,otorite ve düzenlemeyi öngörmekteydi.

Türkiye''deki tek-parti dönemi resmi ideolojisi ve buna dayalı sistem, periferiyi, dahası halk kitlelerini sürekli merkezi tehdit eden unsur olarak algıladığından Durkheim modeli ile özdeşleşen katı merkeziyetçi, jakoben ve vesayetçi bir sistemi öngördü. Ancak, 90 yılı aşkın süreç ülkemizde Kürt sorunu başta olmak üzere birçok derin toplumsal ve siyasal sorunlar yumağını miras olarak bıraktı.

12 yıl önce
Batı Avrupa: Prensliklerden ulus devlete Osmanlı: İmpartatorluktan ulus devlete
Mülâhaza etmek
Siyasetçileri bürokratlara kurban etmek
Musallada bir sosyolog daha… Vehbi Başer’in ardından
Taşkent’in öbür yüzü
‘Korkuluk’…