|
Hicâz"ın Statüsü-1

Tarihte Hicâz"ın, Haremeyn-i Şerifeyn"in idaresine ilişkin tartışma ve çatışmalar pek eksik olmamıştır. Kerbelâ faciasının ardından Medine-i Münevvere"de ashâbın bir kısmının Yezid bin Muâviye"nin askerlerince şehid edilmesi ile neticelenen Harre Vak"ası, sonraları Ashab-ı Kirâm"dan Abdullah bin Zübeyr"in (r.a) idaresindeki Mekke-i Mükerreme"nin Haccac bin Yusuf tarafından muhasarası ve Abdullah bin Zübeyr"in şehâdeti hadiselerinden beri ihtilaf ve tartışmalar süregelmektedir. Mekke-i Mükerreme"ye yönelik Kırmıtî (Karâmite) baskını, Hacer-i Esved"in bir dönem için Kufe"ye kaçırılması vs. olaylar İslâm"ın ilk yüzyıllarında gerçekleşen facialardır.

Daha sonraki yüzyıllarda, Atabegler, Eyyubiler ve Memlüklüler devrinde ise, Haremeyn-i Şerifeyn"de huzur ve sükun hakim olur. Ancak, Fatih Sultan Mehmed devrinden itibaren Hacc yolları ile alakalı Osmanlı ile Memlüklüler arasında ilk ihtilaflar husule gelir. Yavuz Sultan Selim"in 1517"deki Mısır seferinin akabinde Hicâz bölgesi artık Osmanlı idaresine bağlanır. Osmanlı"lar Mekke-i Mükerreme"nin idaresinde Memlüklü devrinin başından beri Harem-i Şerif"in idaresini elinde tutan Şerifler ailesini yine bu vazifede ibkâ eder. Osmanlılar daha Sultan II. Bayezid döneminde Haremeyn-i Şerifeyn"e mahsus "Haremeyn Evkâfı" kurar. Osmanlılar tarafından, Memlüklülerinkine benzer şekilde her sene hediyeleri, gelirleri götürmek üzere "Surre Alayı" denilen hususi kervanlar düzenlenip, gönderilir. Osmanlı"nın kurduğu en büyük vakıf olarak "Haremeyn Evkâfı" çok büyük gayr-i menkul ve gelirlere sahipti. Medine-i Münevvere idaresi için ise Medine Muhafızlığı ve Şeyhu"l-Harem müessesesi ihdas edilir. Her sene gönderilen Surre Eminlerinin idaresindeki Surre alayları Hacc yollarının güvenliğinin yanısıra Hacc mevsiminde Hacc işlerinin düzen ve intizamı ile de vazifeli olurlardı.

18. Yüzyıl sonlarına gelindiğinde ise, Rumeli"de peşpeşe gelen yenilgiler, Osmanlı-Rus savaşları ve Kırım"ın kaybı Osmanlı"nın merkezi gücünü zayıflatır. Bu yüzden, Osmanlı idaresinin varsa yoksa İstanbul ve Rumeli politikasıyla, bu kutsal beldelere ehemmiyet vermeyip ihmal etmesi, vurdumduymazlığı neticesinde 18. Yüzyıl sonlarında Hicâz Osmanlı"dan bir süreliğine koparılır.

18"inci yüzyılın ikinci yarısında, Arabistan yarımadasının Necd kıtasında, bazı bedevi Arap aşiretleri, Muhammed bin Suud ve Muhammed bin Abdilvahhâb (1703-1792)"ın çevresinde toplanırlar. Çeşitli yerlerde ilim tahsil edip beldeleri dolaştıktan sonra, Şeyhülislâm İbn Teymiyye (Ebu"l-Abbas Takiyuddin Ahmed bin Abdilhalîm bin Mecdiddîn bin Abdisselâm bin Teymiyye el-Harrânî 661/1263-728/1328) ve onun talebesi İbn Kayyim El-Cevziyye, (Ebu Abdillah Şemsuddin Muhammed bin Ebibekr bin Eyyub bin Saad Ez-Zur"î "nin 691/1292-751/1350)"nin Selefî, Mücessime mezhebini çağrıştıran ve gulât-ı Hanâbile"den olan görüşlerinden etkilenen Muhammed Bin Abdilvahhâb daha da ileri giderek çok katı selefi bir ekol teşkil eder. İbn Abdilvahhâb ilim tahsilinin ardından babasının Uyeyne emiriyle anlaşamamasından dolayı, Hureymila"ya yerleşir ve orada yeni katı selefi görüşleri doğrultusunda faaliyetlere girişir. Oradayken ünlü Kitabu"t-Tevhid"ini kaleme alır. Ancak bu fikirlerinden dolayı babası ve kardeşleriyle dahi arası açılır. Bu yüzden burada tutunamayarak tekrar doğduğu yer olan Uyeyne"ye geri döner. Uyeyne emiri, Muhammed bin Abdilvahhab"ı himayesine alır. Ancak, İbn Abdilvahhab bu desteğe dayanarak aşırı katı ve şaz fikirlerini hızla yayma çabalarına girişir. Bölgede Osmanlı"yı temsilen bulunan yerel aşiret otoriteleri bu faaliyetlere sert tepki gösterirler. Bu sert tepki karşısında Uyeyne emiri Osman b. Muammer, İbn Abdilvahhâb"tab Uyeyne"yi terkini talep eder. Bunun üzerine İbn Abdilvahhab da yine Necd havalisindeki Der"iyye"ye gider. Der"iyye, âl-i Suûd"un o zamanki merkeziydi. İbn Abdilvahhab Der"iyye"de emir bulunan âl-i Suûd"tan Muhammed bin Suud"un tam himayesi altına girer. Der"iyye emiri zamanla tamamen İbn Abdilvahhab"ın görüşlerini kabul eder. Kur"an ve Sünnet"in hiç bir yorum, ictihad ve te"vile başvurulmaksızın zahiri anlamlarıyla uygulanmasını savunan İbn Abdilvahhâb, tevhid, bid"at ve "el-emru bi"l-ma"ruf ve"n-nehy ani"l-munker" kavramları etrafında katı ve militan/saldırgan selefi görüşlerini şekillendirir. Ona göre tevhid Rububiyyet"e riayet, tüm şirklerin yanısıra her türlü bid"atten de kaçınmaktır. Ancak İbn Abdilvahhâb her türlü İslami geleneği ve adeti şirk ve bid"at kavramları kapsamına almaktan çekinmez. Ku"ran ve Hadis metinlerinin sadece metni, zahiri anlamlarını esas alır. Bu yüzden Allah (CC) "ın sıfatları konusunda da sayı ve sınırlamanın olamayacağını söyler. Buna dayanarak, müteşâbih ayetleri de sadece zahirine hamlederek yanlış bir Tevhid anlayışı sergiler. Kur"an-ı Kerim ve hadis metinlerinde geçen müteşabih lafızları zahirine hamledince Allah"a cihet ve el, ayak gibi uzuvları isnad eder. Allah"ın gökte/semâda, bu anlamda, cihet olarak yukarıda olduğuna dair inancı benimser ve benimsetir. Mücessime inancını çağrıştıran bu inancını bölgede yayar. Ayrıca, ona göre bütün türbeler, mezar ziyaretleri, şefaat dilemek gibi davranışlar külliyen şirktir. Bu doğrultuda Hz.Peygamber (SAV) ve diğer İslam büyüklerinin kabirlerinin ziyareti, Hz. Peygamber"den (SAV) şefaat dilemek, kabirler üzerinde Fatiha Suresi dahil Kur"ân-ı Kerim okumak Allah"a (C.C.) şirk koşmak"tır. Bunun için, bid"atlerle savaşmak helal, bu şekilde davrananlar ise ona göre, kâmilen müşrik olup, kanları, malları ve ırzları helaldir.

Devam Edeceğiz.

11 yıl önce
Hicâz"ın Statüsü-1
Arafat eşcinsel miydi?
Dövizde çözülme hızlandı: Bir haftada 15 milyar USD
“Evine dönemezsin...”
Antisemitizm, 7 Ekim ve Biden’ın Vietnam’ı
Yangından mal kaçırma: Terör örgütü ABD’den tanınma istiyor!