|
PKK, şiddet ve güvenlik konsepti?
İdeolojik şiddeti öngören ve Soğuk savaş dönemi Stalinist bir örgüt yapılanması olan PKK, şiddet seçeneğinden vazgeçmeyerek 7 Haziran seçimlerinin sonuçlarından cesaret alarak yeniden silaha sarılmayı tercih etti. Siyasal uzantısı olarak gördüğü HDP'nin 100'ü aşkın belediyeye sahip olmasına ve son seçimde mecliste 80 sandalye elde etmiş olmasına rağmen silah seçeneğini tercih etmesi, Stalinist örgüt yapısı itibarıyla Marxist Şiddet anlayışından/ alışkanlığından vazgeçmeyeceğinin göstergesi..

Örgüt, HDP'nin %13'lük oran ve 80 sandalyeye ulaşmasını, Kürtlerin örgütün tüm yöntem ve eylemlerini kayıtsız şartsız kabul edip teslim olması olarak algıladı/sandı. Bu yüzden, seçim sonucuna dayanarak, yeniden eline silah alıp, çözüm sürecini bir fırsat olarak değerlendirip Kürdistan'da yaygınlaştırdığı şehir yapılanmaları ile, Suriye Kürt bölgesindekilerine benzer şekilde “Özyönetim” adı altında kantonlar oluşturabileceğini vehmetti. Ve bu yöndeki atağında Kürt halkının tümü ile destek vereceği zehabına kapıldı. Oysaki, yıllardır süren terör olayları, şiddet sarmalı ve güvenlik güçlerinin baskı ve süiistimallerinden bunalan bölge/Kürt halkının önemli bir bölümü, HDP'ye, eski bir siyasetçinin deyimiyle “Dağlarda silahlarla dolaşılacağına düz ovada siyaset yapılsın” diye rey verdi. %13'lük oy oranı ve 80 milletvekili ile artık silahların tümü ile bırakılacağı ve sorunların siyasi düzlemde uğraşı ile çözüleceği umudu sergilendi. Ne var ki, seçimde siyasal uzantının elde ettiği bu sonuç üzerine PKK/Kandil halkın mesajını tersinden okuyup güç zehirlenmesine kapılarak tekrar daha güçlü bir şekilde silahlı eylemlere, teröre başvurup, Suriye'de PYD'nin elde ettiğine benzer bir neticenin hemen elde edilebileceği kanısına vardı. PKK/Kandil seçim sonucunu şiddete/silaha vize olarak okumak suretiyle, çözüm sürecine umut bağlayan ve HDP'ye “Siyasi düzlemde haklar için mücadele” için oy veren kesimleri de hayal kırıklığına uğratıp umutlarını söndürdü. Soğuk savaş dönemi Stalinist örgüt yapısına dayalı Marxist şiddet anlayışı/alışkanlığı üzerinden süreci okuyarak silaha başvurmayı seçen PKK/Kandil ve şehir yapılanması olan YDG-H'nin kanlı/silahlı eylemleri karşılığında tabii olarak askeri operasyonları da getirdi. PKK/Kandil ve YDG-H'nin olayları güç zehirlenmesi ile ters yönden okuyup kanlı terör eylemlerine kalkışmayı tercih edince, karşılığında gelen askeri operasyonlarda sürekli başvurdukları mağduriyet rolü kamuoyunda artık hiç ma'kes bulmadı. Kimseye de inandırıcı gelmedi. Yıllardır, başarılı sayılabilecek algı operasyonları/yönetimi ve propaganda gücü ile kamuoyunu dezenformasyonları ile yönlendirebilen, hatta Kobani olayları sırasında bunu maximum düzeyde kullanabilen örgüt bu sefer, silaha el atıp ve sivilleri de hedef alan kanlı eylem yöntemini seçerek algı operasyonlarında ofsayta düştü. Kimseye inandırıcı gelmedi. Etki altına almaya çalıştığı Kamuoyu askeri operasyonları sessizce karşıladı.

Ancak, son dönemlerde güvenlik birimleri içinde öteden beri yuvalanmış olan bir kısım art niyetli, hükümete kumpas kurmaya çalışan odaklar, militanlarla halkı ayıran süreci, PKK'ya alan açacak şekilde sabote eden, fiil ve eylemlerini artırdı. Zaten 31 yıldır güvenlik güçleri ile PKK arasında kalan bölge halkı/Kürt halkı çekiçle örs arasında kendini hep ağır baskı altında hissetti. Güvenlik güçlerinin 30 yıldır bu tür eylemleri sürekli PKK'nın güçlenmesine ve kökleşme eğilimi göstermesine yol açtı. Bugüne değin bu tür tavır ve eylemler mütemadiyen PKK'nın amaçlarına, propagandasına hizmet etti. Özellikle PKK'nın algı operasyonları/algı yönetiminde, en fazla malzemeyi güvenlik güçlerinin halka bu tür olumsuz muameleleri verdi. Hatta 30 yıldır bölgede kan akmasının önüne büyük oranda geçilememesinin başlıca nedeni buydu. Güvenlik güçlerinin suiistimalleri 90'lı yıllarda Jitem gibi yapılanmalarla zirveye çıkmıştı. Binlerce fâili mechul öldürme olayının çoğunun müsebbibi ve gerçek failleri de onlardı.

Son zamanlarda, ise bazı güvenlik birimlerinin Cizre ve Şırnak gibi merkezlerdeki eylem ve tutumları 90'lı yılları hatırlatmaktadır. Cizre'de, Cizre gibi tarihte çok önemli bir İslâm merkezinde “Ermeni dölleri” diye anons edilerek Müslüman ahalinin aşağılanıp hakarete uğraması, Dargeçit'te PKK/YDG-H ile hiçbir ilgileri dahi olmayan ailelerin evlerine postallarla girilip dine hakaret edilircesine namaz kıldıkları seccadelerin postallarla çiğnenmesi, hele son olarak, Şırnak'ta öldürülen PKK'lının cesedine yapılan insanlık dışı/provokatif muamele asla ve asla göz yumulacak olaylar değildir. Ölmüş/öldürülmüş bir insanın geçmişi ne olursa olsun insanca gömülme/defnedilme hakkına sahiptir. Yıllarca, PKK'nın kanlı terör eylemleri bahanesi ile bölgenin Müslüman halkına, Müslüman Kürtlere Ermeni/Gayr-i Müslim muâmelesi yapılmaması konusunda uyarıcı yazılar kaleme aldım. Güvenlik birimleri içindeki art niyetli, kumpas kuran bir kısım odakların her defasında sabote edici provokatif tutum ve eylemleri sürekli PKK'nın amaçlarına hizmet edip güç kazanmasına katkıda bulundu. Güvenlik birimleri içindeki bir kısım odakların bu tür tutum ve eylemlerinin kesinlikle behemehal önüne geçilmelidir. O bölge halkının bir yandan Stalinist örgütün diğer yandan bir kısım güvenlik birimlerinin baskılarına tahammül edecek hali kalmamıştır. Türkiye'de, Kürt sorununun “Güvenlik Konsepti”ni merkeze alan yöntemlerle çözülmesi, bu şekilde Stalinist şiddet merkezli örgütün bertaraf edilmesi mümkün görünmemektedir. Kürt sorunu, “salt güvenlik konsepti” merkeze alınmadan, Stalinist örgüt yerine, Kürtlerin geniş kitleleri muhatap alınarak, anayasa değişikliği dahil, reformların sağlıklı bir şekilde yürütülmesi ile çözüm yoluna konulabilir.
#pkk
#ortadoğu
#cizre
#algı operasyonları
9 yıl önce
PKK, şiddet ve güvenlik konsepti?
Kara dinlilerle milletin savaşı
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?