|
Seçim sonuçları ve coğrafyamızın geleceği-2
Önceki yazılarda söz konusu ettiğim siyasi
gelenek ve siyaset tarzı, Kürt kartı kendi elinde olmasına ve Kürtler çoğunlukla uzun süre bu yönde siyasal tercihte bulunmuş olmalarına karşın, bu kartı sahiplenmeye, sorumluluklarını yerine getirmeye maalesef bir türlü yanaşmadı. 1991 yılı sonlarında Refah Partisi ileri gelenlerinden birine meclisteki odasında, “MÇP ile niye seçim ittifakı yaparak bölgede/
Kürdistan'da böyle bir sarsıntıya yol açtınız?” diye sorduğumda, bana “ Öyle olmasaydı Kürt partisi haline gelip öyle bilinecektik. “ diye küstahça bir cevap vermişti. İşte Kürtlerin büyük oranda bu yönde bir siyasi tercihte bulunmalarını “Kürt Partisi olarak bilinecektik” diye tefsir edenler maalesef bugünkü sonucun/ahvalin oluşmasına bizzat zemin hazırlayanlardır. “Kürt Partisi haline gelip öyle bilinecektik” diye her hâlükârda Kürtlerin siyasal tercihini elinin tersiyle itenlerin, bugün “Kürtler bize niye oy vermedi. İhanet ettiler, hainler” demeye asla hakları yoktur. 1990'lı yıllardan beri, Kürt sorununun tüm bölgeyi ve İslâm âlemini etkileyecek, hayati derecede temel bir sorun olduğu gerçeği konusunda, özellikle İslami cenahta, çok şeyler yazılıp çizildi. Ancak, siyasal çatı/üst yapı, derme çatma bir alt yapı ve müstağnilikten dolayı bunu algılamakta hem çok geç hem de bu konuda çok gerilerde kaldı.

Dolayısıyla, burada tam kitlesel bir itilme olayının olduğu inkar edilemez bir gerçek. Bu, her ne kadar HDP gibi, marjinal bir zihniyete ve ahlaka sahip bir partinin/siyasal odağın yükselişini kesinlikle meşru kılmasa da..

Önceki iki yazımda da belirttiğim üzere, saydığım nedenler ve uzun zamana dayalı daha birçok neden bugünkü sonuca/ahvâle yol açtı. Gelinen noktada Türkiye gibi, Orta Doğu ve Balkanların
en güçlü ülkelerinden biri olan ve en fazla Kürt nüfusunu barındıran bir ülkede; LBGT'yi
yüceltecek kadar böylesine marjinal
/dûn bir ideoloji/ahlaka sahip bir siyasal oluşumun bu şekilde yükselişi korkutucu bir geleceğin de habercisidir. Hem Kürtler hem de tüm bölge açısından geleceği karartan bir tablo ile karşı karşıyayız. Türkiye'de Kürtlerin, o yöne zorla itilme, tepki, tehdit-şantaj dahil sebebi ne olursa olsun, böylesine yüksek bir oranda adı geçen siyasal oluşuma yönelmiş olması adeta toplu bir intihar girişimidir.

Problem, Kürtlerin, Kürt kimliğini ön plana alan bir siyasi oluşuma toplu yönelmelerinde kesinlikle değil elbette..Öyle olsaydı, Güneyde, Irak Kürdistanı'nda Barzani öncülüğündeki oluşum için de aynı şeyi söylemek gerekirdi. Asıl problem, bu siyasi oluşumun temel zihniyeti/ideolojisi, dûn/marjinal ahlak anlayışı ve bu temelde temsil ettiği misyon.. Marxist/Stalinist bir kökenden gelen kadroların çekirdeğini oluşturduğu; Kürt etnik kimliğini Din/Müslümanlık karşıtlığı üzerine konumlandırmış; militan-laik, Kürtlerin ancak, Müslümanlıkla yollarını kesin bir biçimde ayırarak özgürlüğe adım atabileceği hezeyanını vird-i zebanı haline getirmiş bir siyasi odak/yapılanmanın Kürdistan'da, coğrafyamızda gelecekte ne tür meş'um/olumsuz bir fonksiyon icra edeceğini tahmin etmek güç olmasa gerek.

Son yüzyılda, ulus-devlet yapılanmaları ve yapay sınırların oluşturduğu travmaların/trajedilerin Kürtlere faturası çok ağır oldu. Özellikle, Türkiye'deki Kemalizm tecrübesinin yanı sıra, Irak'ta Sosyalizm soslu seküler-militer Arap milliyetçiliğine dayalı Baas rejimi deneyimi Kürtleri acılara/trajedilere boğdu. Bu da Kürt toplumunda yüksek bir mağduriyet ve o derecede de intikam psikolojisi doğurdu. Kürtlerde oluşan bu psikoloji soğuk savaş dönemi ideolojik yapılanmaların etkisi, hatta dayatmalarıyla, sadece zulmeden totaliter ulus devletleri değil, aynı zamanda bu ulus devletlerin temsil iddiasındaki topluluk ve halklara da yöneldi. İdeolojik/etnik milliyetçiliğin etki alanına giren Kürt kesimlerinde; direk Arap, Türk ve Acem halklarına karşı kin ve nefrete varan bir tepkisellik oluştu. Kürt halk kitleleri üzerinde, Kürt kimliğini temsil iddiasıyla, etki, tahakküm oluşturmaya çalışan bu marjinal ideolojiye sahip siyasi/militan odaklar da bunu işleyip artırmaya çalıştı. Marxist ideoloji doğrultusunda bir zamanlar “Halkların Kardeşliği” sloganını dillerinden düşürmeyen bu kesimler; şimdilerde “Halkların Düşmanlığı” üzerinden özgürlük(!) devşirme çabasındalar. Dipten çatışmacı söylemlerle, Kürtlerle, Kürt halkı ile, son yüzyılda ulus-devlet trajedisine/travmasına rağmen, çevrelerinde asırlardır birlikte yaşadıkları, savaş içinde olmadıkları halklarla, ezeli düşman söylemi ile, biteviye kanlı savaşları öngörüp tahrik etmektedirler. Sadece bu değil, Marxist/Stalinist
kökenlerinden gelen ideolojik totaliterlik ve Kemalist dönem öykünmeciliğiyle; tekçi/jakoben bir anlayışla, mazlum/mağdur Kürt halkı üzerinde
, Kürdistan'da acımasız bir tahakküm oluşturmayı da hedeflemektedirler.


Devam Edeceğiz.
#Marxist
#Kürt halkı
#hdp
#Halkların Düşmanlığı
9 yıl önce
Seçim sonuçları ve coğrafyamızın geleceği-2
* Kasım Süleymani... Efsane mi, katil mi? * ABD İran’ın beynini vurdu. Tahran’ın misillemesi ne olur? * İran değil, vekilleri cevap verir. ABD değil S. Arabistan vurulur. * Bir “Husi füzesi” Suudi petrol tesisine ya da Dubai’ye düşer. * Türkiye Libya’da elini çabuk tutmalı
Bir yol daha var!..
X’e kısıtlama an meselesi
Musevî bir yasadan Kızıl Düve miti üretmek
Sosyal çürüme yazıları 2: Her türden bağımlılıklar cumhuriyeti