|
Seçim sonuçları ve coğrafyamızın geleceği-3
1980'li yıllardan itibaren devletin Kürt sorununa ilişkin politikaları,
sürekli Apocular'ın/PKK'nın önünü açıcı ve konumunu güçlendirici nitelikte oldu. Türkiye'de derin devlet, sözde devlet refleksiyle, Kürt sorununun parçalanmaya neden olmadan, barışçı bir şekilde çözümüne ilişkin adımların atılmasının hep önünü kesti. Bu reflekslerden biri Kürt dilinin yaygın bir şekilde kullanımının önüne geçilmesi, diğer biri de Kürtlerin devlet kademelerinde yer almasının önlenmesi. Her iki refleks de devletin ölümcül hatalarıydı. Devlet bu tür ne idüğü belirsiz reflekslerle hareket edip sorunun çözümünü tıkadıkça, PKK'nın Kürt kitleleri üzerindeki
propagandasını, etkisini artırması söz konusu oldu. Ayrıca, devletin öteden beri Din karşıtlığına dayalı resmi ideolojisiyle; İslâm dinine karşı konuşlanmış refleksleriyle, halkın bir arada kavga etmeden yaşamasının asırlardır biricik teminatı olan Din-i İslâm'ı sürekli sopalayarak bir hayli zayıflatıp geriletti. Devlet ve PKK, Din'e karşı ideolojik duruşlarıyla adeta doğal müttefik konumuna geldiler. Nitekim 28 Şubat sürecinde bu ittifak açıkça hissedilmişti. Daha, 1982 yılında Milli Güvenlik Konseyi'nin o bölgede mevcut örgütlü yapılara yönelik tutumda benimsediği konsept, PKK'yı bölgede zaten rakipsiz hale getirmeye yetmişti.

Yine aynı yıllarda, daha ziyade kitabevleri çevresinde kümelenmiş kimi İslami/İslamcı gruplar potansiyel olarak Kürdistan'da PKK vs. sol/Marxist yapılanmalardan çok daha güçlü olmalarına karşın; bu potansiyellerini İdeolojik Selefiliğe dayalı Radikal/Siyasal İslamcı literatürün getirdiği Selefi-Tekfirci anlayışla boğup heba ettiler. İdeolojik Selefiliğin etkisiyle Kürdistan'da halkın dindarlığıyla, bölgede Din'in iki ana damarı Şâfiilik ve Nakşibendilikle,
kökten bir doku uyuşmazlığına giren bu İslamcı gruplar 90'lı yıllara gelindiğinde trajik bir çöküş sürecine girdiler. Radikal/Siyasal İslamcı gruplar, halkın dindarlığını tekfir eden, Cahiliye suçlamasıyla ötekileştiren tutumlarıyla, Kürdistan'da Dini/İslâmi zemin üzerinden bir sinerji/etki oluşturamazken, PKK, Kürt milliyetçiliği/asabiyet damarını kullanarak nüfuz etmeye başladı.

Son birkaç yıllık çözüm sürecinin ise, sadece PKK/HDP çizgisine yaradığı; PKK'nın alan hakimiyetini tahkim etme dışında sorunun çözümünde bir katkısının olmadığı 7 Haziran seçimlerinde açıkça müşahede edildi. Burada, sorun, çözüm süreci konusunda adım atılmasında değil, ele alınış tarzı ve yöntemindeydi. Özellikle, kimi liberal aydınların da baskısıyla 2009'dan beri çözüm süreçlerinde Din/İslâm faktörü sürekli bile bile ıskalandı. Müslümanlık adeta görmezden gelindi. Kürt sorunu tümüyle seküler, Din'i öteleyen bir zemin ve dil üzerinden ele alınarak süreç bunun üzerine inşâ edilmeye çalışıldı. Zaten, 90'lı yıllarda bölgedeki İslami/İslamcı grupların çökmüş olması buna daha da elverişli bir zemin hazırlamıştı. Tüm bu süreçler açıkça, PKK/HDP çizgisinin bölgede bir şekilde alan hakimiyeti sağlamasının yolunu açtı. Yanı sıra, Suriye'de dört yılı aşkındır süren hadiseler zinciri, kanlı iç savaşın da, Suriye'nin Kuzeyindeki Kürt bölgesinde, PKK'nın uzantısı olan PYD'nin alanda hakimiyet tesis edip kantonlar oluşturması dışında bir somut sonuca yol açmadığı gözlemlenmiştir. Bir tarafta, Suriye Kürt bölgesinde PYD eliyle Rojava oluşumu –ki bu oluşum da
çözüm sürecinin meyvesi olarak şekillenmiştir– diğer tarafta 7 Haziran seçim sonuçlarının ortaya çıkardığı tablo bir araya geldiğinde PKK'nın hem Kürtler üzerinde hem de bölgede nasıl bir inisiyatif
sağlamış olduğu görülmektedir.

Gelinen noktada, Kürt sorununa öteden beri müdahale eden üst aklın, sorunun barışçı bir şekilde çözümünü hedeflemediği, Kürt sorunu üzerinden bölgenin kaos ve çatışmalara mahkum edilmek istendiği anlaşılmaktadır. Kürtler, bölgede, ulus-devlet döneminin, ulus devletlerin Kürt halkı üzerinde yol açtığı travma ve trajedilerin sona erdirilmesi; bu anlamda yaraların sarılıp barışın tesis edilmesi yerine, Batı'nın İslam Dünyasına yönelik bir sopası olarak PKK eliyle istihdam edilmek istenmektedir. Burada, Kürtlerin yüz yıllık mağduriyetini, yaşamış olduğu trajedileri tazmin edecek şekilde Türkiye ve bölge içinden sahici adımlar atılmadıkça; Kürtler ve Kürt sorununun bölgede Batı'nın kaos oluşturma aracı ve sopası olma tehlikesi bertaraf edilemeyecektir.

Not: Tüm âlem-i İslâm'ın Ramazan Bayramını tebrik eder; hayır ve berekete, silm ve selâmete vesile olmasını Cenâb-ı Hakk (C.C)'tan niyâz ederim.
#PKK
#PKK/HDP
#Kürt
9 yıl önce
Seçim sonuçları ve coğrafyamızın geleceği-3
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?
Nazlı seçmen günlerinde siyaset