|
Kapı İsveç ve Finlandiya’ya kapalı mı açık mı…

Ankara’nın, İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliğine ilişkin rezervi, bu ülkelerin teröre verdikleri destek, Türkiye’ye uyguladıkları yaptırımlar gibi haklı sebeplere sahip.

Peki, bu kadar mı?

Özellikle İsveç’in terör örgütüne ‘kuluçka yuvalığı’ yapması sonuçta evlatlarımızı kaybetmemize yol açtı. Yani iddianame ağır ve ‘tövbe’ etseler dahi -ki öyle bir hava şimdilik görünmüyor- Türkiye’nin ikna edilmesi zor gibi görünüyor…

Cumhurbaşkanı’nın cuma günkü, ‘İsveç ve Finlandiya ile ilgili gelişmeleri takip ediyoruz ama olumlu düşünce içinde değiliz’ görüşü de pazartesi günü, “Terör örgütlerine karşıyız deseler bile, teröristleri teslim etseler bile, Müslüman ikinci kez aynı delikten sokulmaz.
Türkiye’ye yaptırım uygulayanların güvenlik örgütü olan NATO’ya girmelerine ‘evet’ demeyiz
”e yükselmiş durumda.

Elbette Sayın İbrahim Kalın ve Sayın Mevlüt Çavuşoğlu’nun temasları devam ediyor ve ‘kapının kapanmadığına’ ilişkin yaklaşımlar mevcut. Ama hangi yoldan ilerleneceği sorusu, bizi işte yukarıdaki “peki bu kadar mı” sorusunun yanıtına götürüyor…

KAFESTE İKİ FARE…

İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliği tartışmaları, Türk dış politikasının iş görme biçiminin nasıl değiştiğine ilişkin güçlü örnek sunuyor…

NATO’nun herhangi bir zamanında veya Ankara hükümetlerinin herhangi bir anında, “müttefik ülkeleri/şu an 29 ülkeyi” karşısına alma, -hele ABD’yi öfkelendirme riski bulunan- adım atmamız mümkün müydü?..

Türkiye, Washington ve Londra’nın başını çektiği planın arkasına takılan onlarca AB ve NATO üyesinin beklentilerine karşı toptan, ‘şartımız var’ diyor, ‘çıt’ yok. Hep bir ağızdan, “hallederiz, karşılarız, aşarız” diyorlar…

Şimdi ‘bi dakka’ diyorsak, bunun arkasında hem
Türkiye’nin Batı’yı neresinden tutmak gerektiğine ilişkin bir akıl geliştirmiş olması
var.. Hem de Batı’nın, bilhassa ABD/NATO’nun, “Türkiye artık ‘küçük Amerika” modundan çıktı” tespiti var…
Uzun zamandır Türkiye’nin Batı’ya yönelik düşünce ve duyguları ağır ‘güvensizlik’ yüklü. Ancak dış ilişkiler -yine Batı’nın ezberlettiği üzere- hissiyatla yönetilemez! Bu yüzden,
ABD, İngiltere ve Avrupa’nın Doğu’yla ilişkilerinin bundan sonra nasıl olacağına ilişkin karne çıkarmak gerekiyor.
Uluslararası kuruluşları da nasıl tanzim edeceklerini bilmemiz lazım…
Gerçek şu ki,
ne İsveç ne Finlandiya NATO’ya ayıla bayıla katılmıyor. Y
azıldı, çizildi, tekrarlamıyorum; başta İsveç, daha mart, nisan, hatta mayıs başında en yetkili ağızlarından, ‘NATO’ya girmeyeceklerini, ittifaka katılmanın daha büyük riskler taşıdığını, Soğuk Savaş döneminde bile girmedikleri NATO’ya katılım konusunda isteksiz olduklarını’ açıkladılar…
Ama şimdi katılıyorlar?
Bunu zorlayan ABD ve İngiltere’dir.
Konuyu Rusya özelinde aldığınızda o kadar gereksiz bir genişlemedir ki, Moskova’nın, “1989-’90’da yalan söyleyip günümüze kadar genişlediniz, durun artık” itirazı Ukrayna’da savaşa dönüştüğü halde, yani savaşın sebebi ve sürmesi “genişleme” olduğu halde bunu yapıyorlar…
‘ABD, Avrupa ve NATO ortaklarını konsolide etmeye çalışıyor’ cümlesi, Ukrayna krizinde en çok duyduğumuz tespit. Doğru mu, doğru. Ama
hepsini bir araya ve etrafına toplayamazsa ne olur?
İki okyanus arasında, tek başına ve sınırında düşman süper güçler olan, ekonomisi de sürünen bir ülkeye dönüşür. İngiltere’yi de peşinden sürükler…

Ancak Avrupa o havada gitmiyor(du). Almanya ve Fransa’nın, kıtanın güvenlik mimarisinin daha Avrupalı olması yolunda güçlü fikirleri ve arayışları var. Keza birçok Avrupa ülkesi Amerikan politikalarındaki samimiyetsizliği görüyor. Ses çıkarabilen var çıkaramayan var. Ama görüyorlar.

Ankara’nın da ABD’den, BM ve NATO’dan şikâyetleri var. Cumhurbaşkanı, İsveç-Finlandiya hakkında konuşurken Yunanistan örneğini -NATO’ya dönüş öyküsüne değil-
şu an Amerikan üssü haline dönüşmesine, ‘arkasındakilere’ gönderme yaparak verdi.
Yani, Batı’nın Dedeağaç’ta bittiği gerçeğine…
‘TUNNEL VİSİON’: NESNELERİ DÜZGÜN GÖRÜN…

Bütün bunlar, NATO’nun geleceğinin ve hedeflerinin yıllara sari sütreye oturtulacağı Haziran zirvesinin arifesinde yaşanıyor…

Hep birlikte Finlandiya ve İsveç’e bakarken, NATO ‘etkinliğini’ bir ‘stratejik konsept belgesi’ ile baştan şekillendiriyor. Nedir, tam bilmiyoruz! Hedefler kadar işleyişin değişeceği de söyleniyor. Türkiye’ye ne kadar uyacağını merak etmeliyiz…

Hâsılı, Türkiye’nin yeni üyelere yönelik temkinli tavrı sadece teröre verdikleri destekle, uyguladıkları yaptırımla mı sınırlı? Yoksa Türkiye, özellikle ABD ile vadeli bir geleceği sınırlı görüyor olabilir mi?
Ağır sorular bunlar…
Türkiye-Rusya ilişkileri de bu iki ülkenin NATO’ya katılması durumunda -şu an olmasa dahi- rüzgârlanmayacak mı?
Türkiye, bölgesel gerçekliği ve geleceğini bu tabloya bakarak nerede, nasıl kurmak istiyor?

Ankara istediklerini alırsa bu iki ülkenin NATO üyeliğine evet de diyebilir. Umarım en azından İsveç’e demez ama mesele bu değil. ABD ve İngiltere, Rusya’nın yenilgisinden azıyla yetinmeyeceklerine ant içmiş gibiler. İş Arktik’e, buzdan İpek Yolu’na da dayandı. Bunun sonuçlarını Türkiye nasıl görüyor?

ABD ve İngiltere’nin hem ittifak hem Avrupa özelinde nereye varmak istediğine ilişkin okumalar doğru ve dahi nihayetinde iş Çin’i vuracak ise, Türkiye-Batı ilişkileri bir daha eskisi gibi olmayacaksa
, işte şimdi bir ‘master plana’, üçüncü yola ihtiyaç var…
#NATO
#İsveç
#Finlandiya
2 yıl önce
Kapı İsveç ve Finlandiya’ya kapalı mı açık mı…
Genel tatil günü çalışması
İşlerin kötüye gitmemesi bazılarını kahrediyor…
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’