|
Sahnedekiler,arkasındakiler,suflörler...

Mısır, Yunanistan, Şam, Fransa, İsrail, sair... ‘Bunlarla konuşalım, barışalım’ demek, aslında, ‘arkasındaki güçlerle görüşelim, uzlaşalım’ demek. Bu yüzden, adı geçen-geçmeyen ülkelerle, ‘anlaşın, anlaşın’ diye tutturanlar ya ‘arkadaki güçlerle anlaşılsın’ için konuşuyorlar ya da aşırı saflık söz konusu..

Dış politika o hafifliği kaldırmaz...

Örneğin, Kahire’ye, ‘Selâmünaleyküm’ dediğinizde, karşıdan, ‘Hı! How are you’ cevabı gelebilir... Hal bu iken, “yok yok, illa o ülkelerle anlaşın demek, arkasındakilerin istediklerini yapın”a geliyor biraz...

‘Arkasındakilerle görüşelim’ maskesiz söylendiğinde öneriye dönüşebilir. Gıllıgışlı tarafı çok ama işlevsel olan o. Öyle de yapılıyor zaten.

‘Arkasındakilerle’ görüşülüyor ama arkasındakiler hep ‘perde arkasından’ iş çevirdiklerinden uzlaşmak sıklıkla mümkün olmuyor. Hatta onlar aynı zamanda suflör olduklarından, yanıtlar sahnedeki oyunculardan geliyor...

Mesela...

Yunanistan’la savaş tertiplenmesinde bulunduğumuz bir zamanda Arnavutluk’tan duyulan, “Atina karasularını 12 mile çıkarma hakkına sahip” açıklaması Tiran’ın orijinal buluşu mu yoksa kulağına fısıldayan biri mi var?..

Günlük işler arasında kaybolup giden bu açıklamayı pas mı geçeceğiz yoksa savaş nedeni saydığımız konuyu kanırtan açıklamanın arkasını merak mı edeceğiz?..

Veya...

Daha sık gündeme gelen Türkiye-Hamas ilişkilerini ele alırken, “efendim, siz Batı’nın, ABD’nin terörist olarak gördükleri ile konuşuyorsunuz” minvalindeki kimi iç yorumları ve dış haberleri mi tartıya çıkaracağız.. Yoksa Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey’in Ankara ziyaretinde gündeme yeniden geldiği söylenen, Cenevre’deki görüşmelere PKK unsurlarının yani teröristlerin katılması baskılarına verilen bir yanıt olarak mı kefeye katacağız...

“Bu adamlarla üst düzey görüşmeler yapılıyor, pasaport veriliyor” diye yırtınanlara göre mi.. BAE-İsrail anlaşmasının tüm Arap, Ortadoğu dünyasında yarattığı etkiyi, en azından şu ana kadar adı “anlaşmaya katılacak” diye zikredilen ülkelerin kıpırdayamamasını, yeni matrise İran’ın, Çin’in, Rusya’nın, Pakistan’ın, Katar’ın alacağı şekle göre mi politika üreteceğiz?..

Rusya’nın uzun aradan sonra ilk kez PKK ile yüksek profilli görüntü vermesini ve Cenevre’ye katılımlarına destek vermesini nasıl anlayacağız? ABD-Rus ortak yapımı olarak mı?

Hele hele Pazartesi günü Haaretz’in duyurduğu, “İsrail ve Hamas, gerginliği azaltmak için Katar arabuluculuğunda anlaştı” haberinin perde arkasında kimin olduğunu hiç mi görmeyeceğiz!..

Veya kılıcı iyice bileyip, İsmail Hakki Pekin’in önerdiği gibi, “Arap aşiretlerini-bölgenin tamamında-harekete geçirme” düşüncesini mi gündeme alacağız?

Bunların hepsi yol... Hangisinin yol tutuşu uygunsa elbette o lastiği kullanacağız...

Mesele, sadece “sahnedekilerle veya arkasındakilerle görüşmek” mi yoksa onlarla görüşürken dosyaları tek boyutlu değil, karşılıklı hamlelere göre kurmak mı?.. Elbette ikincisi ama biz daha ‘sahneye bakın’ diyenleri aşamıyoruz...

“Karşımızdaki ülke sayısı çok” diye hepsinin elini sıkmaya kalkarsanız ne el kalır ne kol. Öyle ki, bazen tokalaşmak için kendi elinizi bile kullanmazsınız!

Bu işler öyle yapılır...

***

Libya’da her şey yolunda mı?..

Libya İçişleri Bakanı Fethi Başağa Türkiye ziyareti sırasında Libya Başbakanı Fayiz es-Serrac tarafından görevden alındı. Garip bir durum. Ülkede ateşkes ilanından sonra Trablus’ta ortaya çıkan protesto gösterilerinin arkasında kimilerine göre İçişleri Bakanı kimilerine göre hükümet var. ‘Macron’un Serrac’ı Paris’e davet etti’ haberlerinin üzerine geldiğinden merak katmerleniyor...

İşte “arkasındakilerle” görüşmeler daha önemli hale geliyor; bu protestoları kimler ayarlıyor, Türkiye bundan memnun mu değil mi, Serrac gerçekten Fransa’ya gidecek mi, Hafter’in artık yerinde duramayacağına ilişkin gittikçe yükselen kestirmeler doğru mu, Ankara neler alacak, bir şey vermesi gerekecek mi? Bunların hepsi ayrı ayrı ve kritik sorular...

Bana sorarsanız bu konuda en merak edilesi temas, Savunma Bakanı Hulusi Akar ile İngiltere Savunma Bakanı Wallace arasında yapılan 28 Ağustos tarihli görüşme...

Libya ile ilgiliydi ve bugün İngiltere’nin krizdeki rolünü daha çok düşünmemiz gerekiyor. Trablus üzerindeki Britanya etkisini, ABD-İngiltere ilişkisinin bu alana nasıl yansıdığını, her iki ülkenin Fransa’ya bakışını, tabloda bir değişiklik olup-olmadığını ince narince ele almak gerekmiyor mu?

***

Yunanistan...

Ankara’nın söylediğinin anlaşılmaması mümkün değil...

Türkiye olmadan Akdeniz’de enerji paylaşımı yapılması mümkün değildir. Türkiye olmadan, Ege’deki anlaşmazlıkların çözülmesi, hakların adaletli dağıtılması mümkün değildir. Adaların silahlandırılması, taze örnekte görüldüğü üzere Meis gibi yerlere asker bindirilmesinin ayrıca yutulması mümkün değildir. “Türkiyesiz imkânsız” halleri, uluslararası hukuka, deniz hukukuna, adalet ve hakkaniyet ölçülerine, ulusal güvenlik kabullerine tamamen uygundur. Bu uygunluklara rağmen çözümsüzlüğe abanılması nihayet Silahlı Kuvvetler’in vaziyet etmesini getirir.

Bazı durumlar sahnedekilerin de arkasındakilerin de ne dediğini ne yaptığını işlevsiz hale sürükler. Bunu görmemek nedir?

Pazar günü Cumhurbaşkanı’nın da katılımıyla Savunma Sanayii Başkanlığı’nda yapılan törende “Atmaca”ya ayrılan özel yer, “vurduğumuzu görmezsiniz” anlamına geliyor.

Öte yandan, Silahlı Kuvvetler’in öne çıkarılması daha göz dolduruyor olsa da Ankara her defasında tüm ülkelere, hatta aşarak o ülkelerin halklarına yönelik seslenişlerinde samimi aklî dil kuruyor. Yunanistan halkına söylenen budur. Mısır’da yapılan uluslararası bir anketin gösterdiği sonuçlar odur.

Görmüyorlarsa, duysunlar bari...

#Libya
#Yunanistan
#Ankara
4 yıl önce
Sahnedekiler,arkasındakiler,suflörler...
İkiyüzlü dünyanın 200 günü
Garson nereye baksın?
İnsafsız takas!
Erdoğan’ı/AK Parti’yi Kürtsüz bırakma operasyonu…
Riyakâr Bey ile ‘Yamyam’ Biraderler