|
Güzel adam

Rasim Özdenören ağabeyi bizim İzler programının çekimleri için ziyarete gittik. Uzun zamandır yapmayı planladığımız ama Rasim abinin sağlık durumları nedeniyle epeydir tehir etmek zorunda kaldığımız röportajımızı nihayet yapabildik. Rasim abinin sıhhati iyice, 82 yaşın bütün güzelliği simasında, vakarı hal ve hareketlerinde, muhabbeti tebessüm ettiği vakit gözlerinde ayan beyan seyrediliyor. Maksadımız onun hangi izleri takip ederek buraya geldiğini ve bizim hangi izleri takip ederek ona varabileceğimizi öğrenmek.

Ankara’da mütevazı bir apartman dairesinin iki cephesi kitaplarla kaplı salonunda son hazırlıklarımızı yapıyoruz. Bu salonu seneler evvel bir bayram ziyareti münasebetiyle gelişimizden hatırlarım. Söz oraya nasıl gelmişti bilmem ama bahis Ebu Cehil’den açılmıştı o bayram gününde. Rasim abi Sevr mağarasının dışında bekleşen müşriklerin kendi aralarındaki konuşmalarından bahsetmişti. Allah Resulünü bulamayışın hayal kırıklığıyla geri döndükleri vakit insanlara ne diyeceklerine dair istişareler yapıyorlarmış. Herkesin mutabık olduğu fikirlerden hep Ebu Cehil’in itirazıyla vazgeçilmiş. En son içlerinden birisi Efendimiz için ‘yalancı’ diyelim deyince Ebu Cehil fırlayıp o kişinin yakasına yapışarak ‘O’na yalancı dedirtmem!’ diyerek sarsıp, hırpalamış. Çok etkilenmiştim. Sevmek sevdiğine benzemekse eğer, her mümin baş düşmanının bile kendisi için yalancı diyemeyeceği, dahası dedirtmeyeceği kadar emin bir insan olmalıydı. Bayram şekerimiz işte bu düşünce olmuştu o sene. Aradan yıllar geçti ve ben şimdi yine o salondayım. Aradan Bir Erdem Abi, Bir Nuri Abi, bir Sezai Bey geçti. Yıllar sevdiklerimizi bir bir, ala ala geçti aradan.

Salondan içeri girince sağ duvardaki kitaplığın bitimine yakın yerleştirilmiş bir koltuk, koltuğun önünde bir bilgisayar masası, masanın üstünde birkaç kitap, bilgisayar, klavye, su… Koltuğun sağ tarafında üst üste yığılmış kitaplar. Ben, Rasim abi okumaya ve yazmaya devam ediyor anlaşılan diye düşünürken eşi hanımefendi diyor ki: Rasim abin hep böyleydi, gençliğinden beri böyle. Bir boş vakit olsa, gidelim de filanlarda bir çay içelim, falan yere gidelim de biraz oturalım, açalım da biraz televizyon seyredelim demedi hiç. Ya okudu, ya yazdı. Kitapları, yazı bilgisayarı hep yanında oldu. Şimdi de yaşlandım demiyor, hastayım demiyor okumaya, yazmaya devam ediyor hamdolsun. Ona çok iyi geliyor böylesi…

Bedel ödemeden olmuyor bu işler demek ki diye düşünüyorum ablamı dinlerken. Sen her şeyini vereceksin ki sevdalandığına, o da sana kendisinden lütfedip bir şeyler versin. Biz konuşurken hazırlıklar bitiyor ve önce koridorun diğer ucundan zarif ve latifeli sesi duyuluyor Rasim abinin, sonra halim selim edası ile yüzü görülüyor salon kapısında. Şeytan diyor kalk sarıl, ama olmaz, olmaz olası covid var çünkü. Tutuyorum kendimi.

Hal hatır ve selamlaşma faslının ardından, açılıyor kameralar, kayıt diyorlar, geçiyoruz muhabbete. Çocukluk yıllarıyla başlıyor sergüzeşti ifadeye. Merhum Alaaddin Bey’le hatıralarını anlatırken gözyaşlarını tutamıyor, anlıyorum ki çok özlemiş. Hafızası -kendisi biraz şikayetçi olsa da- hâlâ çok iyi. İlk hikayenin nasıl yazıldığını da konuşuyoruz, niçin yazıldığını da, ilk okunan kitaplar, en çok etkilenilen metinler sonra... Erdem abi çıkıp geliyor derken, Nuri abi, Sezai Bey, Abdurrahim Efendi (k.s.)… Cahit abi durur mu hiç, o da kalkıp geliyor.

Program şubat ayında Mymecra’da yayınlanacak nasipse, imkân olursa izlersiniz ama benim anlatmak istediğim başka. Yazdıklarından bir şeyler öğreniyoruz güzel adamların bir de halleri var ki yazdıklarından çok daha fazlasını öğretmeye devam ediyor. Hâli ile anlatamayanın kâlinin ne hayrı olur ki zaten.

Rasim abinin ihtimamından, tevazuundan, tefekküründen, samimiyetinden, sevmesinden çok şey öğreniyorsunuz. Kitaplarından öğrendiğinizden daha çok demeyeceğim ama desem yeridir. Eyledikleriyle söylediklerini tekzip eden nice kişiler var ki sözleri de kaybolup gidiyor. Söylediklerini eylemlerinde abideleştirebilenlerin ise hem sözleri tesirli, hem halleri söylemeseler bile anlatmaya yetiyor.

Böyleydi hep yetişebildiğimiz güzel adamlar. Nuri abi rahmetli 85 yaşındayım demez misafirini kapıya kadar geçirir, asansör kapısı kapanana kadar da öylece beklerdi. Sükût suretinde edep talimi. Erdem abiyle bir bardak çay içebilme fırsatı bulan herkes daha önce hiç çay içmediğini fark ederek kalkardı masadan. Muhabbet ve vecdin böylesine katık edilmediği bir çay ne kadar çay olabilir ki? Fethi abi, kısacık bir konuşmadan, hatıralarından ve dergi yazılarından başka bir şey bırakmadı bize rahle-i tedrisinden geçen belki de yüzlerce güzel gönlün yazıp söylediklerini, yapıp eylediklerini saymazsak. Oku emri vardı mutabaat etti hazret, yaz emri yoktu ki. Yedi Güzel Adam geldi geçti, geçiyor. Rabbim Rasim abiye sıhhat, afiyet, hayırlı uzun ömür versin de yüzünü gördükçe güzelleşmeye devam edelim.

NOT: ‘Gül Yetiştiren Adam’ iyi bir başlangıç olabilir Rasim Özdenören kitaplığına giriş yapmaya, ‘Müslümanca Düşünme Üzerine Denemeler’den hemen sonra tabii ki.

#Rasim Özdenören
#Ebu Cehil
#Mymecra
2 yıl önce
Güzel adam
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi