|
Tarihimizle delikanlı gibi hesaplaşmanın vakti ne gün gelecek?

Her hadiseyi sebep, netice ve zamana yani işin ezber taraflarına indirgeyen; hâsıla, tefekkür ve felsefeden uzak; içi boş, kof, sathî tarih öğretiminin bizi getirdiği nokta burası ve buradan alıp götürebileceği hiçbir yer yok!

En uzak tarihimizden en yakın zamanda yaşanan hadiselere kadar ne kat’i bir bilgimiz var ne çıkarabildiğimiz doğru dürüst bir yorum ne de milletçe bir mutabakatımız. Hiçbirisi yok! Halimiz içler acısı. Miras kalmış ezberler üzerinden tarihi yorumlamaya çalışıp, işimize geldiği gibi okumaya bayılıyoruz. Sağ da böyle sol da, seküler de böyle muhafazakâr da. Birbirimizin aynıyız.

Bırakınız Cumhuriyetin kuruluş döneminde yaşanan hadiseleri bütün berraklığı ile seyredip, anlama ve yorumlama ihtimalini, 27 Mayıs’ta neyin niçin yaşandığını ve bedelinin ne olduğunu bir mutabakat çerçevesinde yorumlamaktan aciziz. Hatta 12 Eylül’e giden süreci ve sonrasında yaşananları ve hatta 28 Şubat’ın ne getirip ne götürdüğünü. Tarih söz konusu olduğunda iki artı ikinin dört olmayacağının farkındayım ama; ideolojimize, menfaatimize, ezberimize dönüp ‘iki artı ikinin kaç olmasını arzu edersin?’ sorusunu sormamızı ve duymak istediğimiz cevapla maziyi yorumlayışımızı da geri zekalılıkların en paşa babası ilan ediyorum müsaadenizle.

Ortaya çıkacak netice ile kimin kazanacağı ve kimin kaybedeceği endişe ve arzusundan bağımsız bir şekilde tarihimizle hesaplaşmak bu kadar zor olmamalı. Bilgiden, arşivden, doğrudan niçin bu kadar korkuyoruz? Şu bilinirse şöyle olur, bunu saklamaya devam edersek böyle olur, şunu şöyle bilmezlerse… Geçiniz! Hesaplaşmaya mecburuz. Bugünü adam gibi yorumlayıp yarına aslanlar gibi yürümek için sırtımızdaki küfelerden kurtulmaya mecburuz. Erinde geçinde mazimizle büyük bir hesaplaşmaya gireceğiz. Bunun bedelleri olacak elbette. Varsın olsun. Bu bağlamda ödenecek hiçbir bedel içinde bulunduğumuz komik ve kadük halden daha büyük olamaz.

Osmanlının en büyük yanlışlarını dahi ecdada sahip çıkma uğruna tasvip edip kabullenmekle, en büyük doğrularını bile saçma sapan ideolojiler uğruna reddetmek arasında cinayet manasına bir fark yok. Cumhuriyeti sahipleneceğim diye hatalar silsilesine perestiş etmek ne kadar büyük ahmaklıksa, Osmanlıya sahip çıkıyorum zannıyla Cumhuriyetin doğrularına haksızlık etmek o kadar büyük cahillik. İtidal ve muhasebeye muhtacız!

Bu bahiste bütün bir millet olarak üzerinde mutabakat etmemiz gereken bir cümle var: Selçuklu köktür, Osmanlı dal ve yaprak, Cumhuriyet meyve ve çiçek; hepsi bizimdir. Birini çok sevmemiz diğerine küfretmemizi gerektirmez; birine daha fazla aidiyet hissetmemiz diğerini inkar etmemizi meşru kılmaz! Cumhuriyeti kuran irade her yeni rejimin yaptığı ve kendini kabul ettirebilmek için yapması gerektiği gibi kendisinden öncekini kötü ilan etmekte mazurdur, bunu onaylamasak da anlayabiliriz. Fakat 100 yıl sonrasında hâlâ o argümanlarla ecdadına küfrediyor olmak gericiliğin daniskasıdır.

“Zamanı kokutanlar mürteci diyor bana

Yükseldik sanıyorlar alçaldıkça tabana!”

Elin oğlu 300 yıllık güdük tarihine romanlarla, filmlerle köklü mazi arayışına girip biz aslında sandığınızdan daha eskiyiz havası atmaya çalışırken, anlı şanlı bin yıllık tarihi inkar edip yüzyıla sığmaya çalışmanın izah edilebilecek bir tarafı yoktur. Bize yüzyıl evvel bu zamanda padişahla olmaz diyenler bugün giden kraliçelerinin ardından ağıt yakıp gelen krallarını ayakta alkışlıyorlar. Hilafetin kaldırılması arefesinde İngiliz sömürgesi altındaki topraklarda Osmanlı hinterlandındakinden daha fazla Müslüman yaşadığını kaçımız biliyoruz? İngiltere kraliçesine hilafetin manasının anlatılıp, ‘Osmanlıda hilafet kaldırılırsa kraliçe Hazretlerinin bu ünvana talip olması gerektiğini’ anlatan tavsiye mektubundan hangimizin haberi var?

Hesaplaşalım. Selçuklu da Osmanlı da Cumhuriyet de bizim diyelim ve hesaplaşalım. Bir başkasının hata ve eksiğini görünce mutlu olan andavallar gibi değil; kendi vücudundaki hastalıktan kurtulmak için o hastalığın adını koyması gerektiğini bilen akıllı kimseler gibi hesaplaşalım. Padişahlar da yatsın bu teşhis masasına, Atatürk de, İnönü de. Abdulhamid Han’ı da konuşalım Enver Paşayı da! Ankara Savaşını da tarafsız bir gözle seyredelim İstiklal mahkemelerini de. Kardeş katlini de delikanlı gibi konuşalım 19 Mayıs’ı da. Bizimki itibar kaybedecek diye bizim olmadığını düşündüğümüzün hakkını gasp ederek değil; kim ne kazanırsa kazansın kim ne kaybederse kaybetsin yiğitliği ile hepsini ve her şeyi konuşalım.

2071’in büyük Türkiye’sine selametle varmak için yol da yapacağız, yolu yürüyecek genci de yetiştireceğiz. Fakat unutmamalıyız ki o yola da yolcuya da istikamet verecek olan, uzak yakın mazimizle insaf, adalet ve itidal ile yapacağımız harbî muhasebe ve neticesinde oluşacak mutabakattır!

#Cumhuriyet
#tarih
#Osmanlı
2 yıl önce
Tarihimizle delikanlı gibi hesaplaşmanın vakti ne gün gelecek?
Suçluyu yakalamadan cezalandırabilmek, işte adalet!
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?