|
Daha kaç fotoğraf çekilecek?

“Mevsime uygun ruh hali” dedik ya, gitmiyor yapışıyor gittikçe üzerimize işte.

Ermenek’te binlerce ton su altından çıkarılmaya başlanan cenazelerin acısına ailelerin perişanlığı ekleniyor.

Daha o bitmeden vefat eden madencinin babasının yırtık lastiklerinin yenisiyle değiştirildiği haberi gündemi darmadağın ediyor.

Bazen yaptığınız onca doğru şeyi heba eden minicik hatalar vardır.

Ya da doğru gitmeyen her neyse onu her seferinde hatırlatan detaylar.

Dişiniz çürümüştür ağrır ya ara ara. Hatırlatır hep kendini ince ince.

Geçti sanırsınız ama bir şey huzursuz etmektedir gizli gizli.

Keyfiniz yoktur.

Biriken sorunlar böyle açığa çıkar her seferinde.

Onca kronik ve zorlu temel sorunun yanında son zamanlarda hep fotoğraflar deşiyor yaralarımızı.

Şehit ailesinin evi, okula giden iki çocuğun kıyafeti, bir çift lastik...

Ana sebep gelir dağılımındaki eşitsizlik ya da iş güvenliği/kalkınma dengesindeki kaymalar şüphesiz. Bazen de sadece imkânlar değil çok basit insanî bir yaklaşımın eksikliğiyle çarpıyoruz duvara.

Yapılan binlerce liralık yardımı, desteği kapkara köşede bırakıyor işte yedi buçuk liralık siyah bir çift lastik.

...

Oysa sadece Çözüm Süreci üzerine yazmayı planlıyordum.

6/8 Ekim ve sonrasında yaşadığımız bir buçuk ayın nasıl anlamsız olaylarla geçtiğini.

Bugün itibariyle kimsenin üstlenmediği, beklemediğini itiraf ettiği ölen, öldürülen o insanların nasıl çok başka bir hesabın sonunda öldüklerinin iyice ortaya çıktığını.

Bu saçma ve acı olayların “yine de” tecrübe hanesine yazıldığından.

Fransa’daki sıva ustasının hamile eşine ayva alırken kalleşçe öldürülen astsubayın ailesinin yaşadığı evi görünce kendi evini onlara bağışlamasından bahsedecektim.

Bunun karşı kutuptaki bir milliyetçilik değil yaşananlara karşı insanî bakış açısı olduğundan.

Yine de umutlanmak için bir sürü sebebimiz olduğundan.

Başbakan’ın Irak ziyaretinin anlamı; ABD’den gelen ağır konukların artan trafiğinin muhtemel sonuçlarına değinecektim.

Yüz yıl sonra yine karşımıza çıkan meselelerin nihayet dönüp dolaşıp açık seçik hale geldiğinden... bölge halklarının kaderi üzerindeki oyun ve hesapların karşısındaki alternatif arayışların güçlenmesinden...

Ankara’nın çok yönlü onca baskıya direndiğini; zaman kazandığını ve gerçekten hiç olmazsa şimdilik bu kazanılan zamanın lehimize bir hava oluşturmaya başladığını yazacaktım.

Hatta belki yazının sonunda Amerika’ya ilk gidenler kimlerdi tartışmasına da gelecektim.

Kendisine ait tarihin, yaşandığı dönemdeki bütün ölçüleriyle gerçekten büyük, anlamlı, önemli ve rakipsiz koca bir kesitini reddetmenin sebepleri üzerine.

Tarihteki başarılarla övünmenin sadece övünmek olarak kaldıkça günümüze hiçbir katkısı olmadığını aksine zarar verdiğini ama olanı, yaşananı da görmezden gelmek için bin dereden su getirme hastalığına değinecektim belki de.

...

Tezcan Gökçe’nin giderken geride hepimize emanet bıraktığı iki gariban ana babanın hem sözleri hem kıyafetleri müsaade etmedi.

Bir çift kara lastik ezdi geçti üstümüzden.

Olmadı.

Bu sefer yırtık da değil gıcır gıcırdı üstelik...

#Ermenek
#Ankara
#Amerika’ya ilk gidenler
9 yıl önce
default-profile-img
Daha kaç fotoğraf çekilecek?
Gözü kamaşmayı bilmeyen çocuk
Baskın basanındır
Kara dinlilerle milletin savaşı
"Yeni Anayasa" pozitif bir algı olarak yerleşmiştir
İnsan düş/le/meden yaşayamaz