Hiçbir para bir diğerine karşı değer kazanmaz. Bir paranın diğerine karşı değeri düşebilir.
Yerleşikler için yurtiçi dövizin değerinin düşüşünü arz-talep dinamikleri içinde kaçınılmaz hale gelecek şekilde, bilerek yahut bilmeyerek, örgütleyip bundan kâr elde ettiğini sanmak, sadece saflıktır.
Türkiye’den bir işletme düşünün. Böyle bir işletmenin varlıklarının değerlemesi her halükarda TL cinsinden yapılır. “Yok, biz döviz cinsinden değerleniyoruz” diyen, döviz cinsinden varlıklarına fiyat verilmesiyle değerlemeyi karıştırıyordur. Borsada şirketlerin TL cinsiden değerlenmesi yeterince fikir vermelidir. (Zaten cirosunun, aktiflerinin, kârlarının ve şirket değerinin diğer bileşenlerinin TL olduğunu hepsi bilir. Yani dolar cinsinden fiyatlanması TL cinsinden değerlendiği gerçeğini değiştirmez.)
İşletmenin varlıklarının çoğu dövizse başkalarından da çaldıkları vardır. Sıfır TL varlık durumundaysa ki bu ancak yurtdışı spekülatör/manipülatör olabilir o herkesten çalmıştır.
Varlıklarını ya da ödünç aldıkları başkasının varlıklarını dövize çevirenler doğrudan kendilerini nasıl fakirleştirdiklerini bilmeyi hak ettikleri için bunları anlattım. Sadece bankalar değil, finans yöneticileri de yeterince haberdar olmadığı için anlattım. Müşterisini ya da patronunu zengin ettiklerini düşünenler onları ve herkesi nasıl fakirleştiriyorlar anlaşılsın diye anlattım.
Bunu bilmek fayda veriyor mu? İlk defa anlatılıyor, ilk defa işitiliyorken veriyordur.
Faiz indirimi
Faiz indirim kararının anlattığı; büyümede baz etkisine teslim olmamaktır, diye okudum. Geçen yılın ikinci yarısında özellikle de son çeyrekte büyüme çok güçlü idi. Bu sene baz etkisiyle geri düşmemek için Merkez Bankası’nın bu kararı aldığını anlıyorum. (Son çeyrek için yeniden indirim beklentisi de böylece zemin buluyor.) İşsizlik azalırken enflasyonun hızının Temmuz’da yavaşlamış olması faiz indirimi için Merkez Bankası’nın yaklaşımı içinde alan açmış olmalı diye düşünüyorum.