|
Türkiye: Safe heaven

Bazı limanlar vardır, fırtınalıdır, bilinmezliklerle doludur. Bu limanlara seyir yapılacaksa çok sayıda faktör üzerine durup düşünmek gerekir. Gene de gözden kaçan değişkenler olur ve bunlar bir felaket getirebilir. O yüzden bu kategorideki limanlara yapılan serüvenin ödülünün göze alınan riski tartacak kadar büyük olması gerekir.

Bazen de risk, risk olmaktan çıkar; vazgeçilenler karşısında daha iyisinin elde edilmesi ihtimal dışı kalır. Yani risk, tolerans aralığının dışına çıkar. Güvenli limanlarda kalmak en doğrusu oluverir. Bir afetle karşılaşmaktansa ufak ödüller yeğlenir.

İşte, finansta ve ekonomide risk yönetimi davranışını etkileyen bilgi budur.

Coğrafi dağıtım, ürün, pazar, portföy çeşitlendirmesi gibi başlıklar bu referans etrafında açılır.

Mesela finansçılar portföyde bir miktar altın bulundurmayı sıkışma zamanlarında portföyde oluşabilecek davranış bozukluklarını dengeleyici gücü üzerinden gereklilik olarak görür. Altın, portföy yöneticilerinin güvenli limandır.

Belki savaşta gücüyle bağımsızlığını koruyan, imalatta kaynaklara yakın, üretimde kıtlık sorunu bulunmayan, sağlıkta, barışta kendine yeten ekonomiler için de güvenli liman kavramı kullanılabilir. Bir nevi el dorado… Ya da güvenli limanın İngilizcesi olarak safe heaven…

2008 küresel finans krizi olduğunda Yunanistan’ın en büyük bankası Türkiye’deki iştirakini kârlı satıp kaynak temin ederek batmaktan kurtulmuştu. Kriz, güvenli liman olduğu sanılan gelişmiş ülkeleri kasıp kavururken Türkiye ön plana çıkmıştı.

Gene bu güvenli liman olduğu kabul edilen ekonomiler, Covid-19 pandemisinde, geçtim solunum cihazını daha maske için birbirini boğazlayıp toplumun can güvenliğini sağlayamadıklarını ikrar ederken Türkiye, yine farklı bir hikâye yazdı.

Pandemiden çıkılınca lojistik, ulaştırma, şehircilik vesaire güvenli liman ezberlerinde başa yazılan ülkelerde tümden çökerken Türkiye, bambaşka bir performans ortaya koydu.

Ukrayna-Rusya savaşı patlayıp güvenli limanlar kara kış gerçeğiyle baş başa kaldı. Fabrikaları ülkeyi terk etme planlarına girdi. İşçilerinin iaşesini dahi çözümleyemeyecekleri anlaşılınca Türkiye tek doğru adres olarak görülmeye başlandı.

Sadece Avrupa mı? Herkes biliyor ki Türkiye mert. Savaşta da barışta da…

Türkiye’ye dışarıdan bakınca şöyle görünüyor;

Kuzeyde Ruslar, Türkiye’de ortak yatırım çözümleri arıyor. Türkler Rusya’da yatırım yapmaya davet ediliyor. Anlaşılan ABD şirketleri Rus pazarına Türkiye üzerinden girmek istiyor. Avrupa-Rusya çevriminde Türkiye denge unsuru haline geliyor. Doğu’da herkes Türkiye’nin kuracağı denklemlerin parçası olmak istiyor. Güneyde tüm körfez artık Türkiye’nin ayağa kalkıyor olmasının konforuna giriyor. Bu ülkeler fonları ve yatırımları için tekinsizleşen dünyada çözümün Türkiye olduğunun farkına varıyor. Afrika’nın kuzeyinde tüm bağlam yeniden kuruluyor. Sömürge mantığı yıkılıyor. Kara Kıta, Türkiye ile kendinin farkına varıyor.

Anlayacağınız eski limanlar artık güvenli değil. Köhnemiş ve şaibeli. Belki hala liman gibi görünüyorlar ama babalar paslanmış, halatlar tuzlu suda çürümüş, liman amiri dışarıdan ve önüne gelene ceza kesiyor. (Bu saatten sonra kendisinden başka kimseye zararı olmayan yaptırımlara kalkan Avrupa’nın ABD tarafından yönetilip yönlendirilmediğini kimse söyleyemez. Bir de daha evvel TANAP’a karşı çıkan bir kapasitesizlik falan. Bilimde de artık skolastikleşmişken hani…)

Doğrudan yatırım için de portföy yatırımı için de şu anda Türkiye’den daha güvenli bir yer yok. Tüm ekonomik performansına rağmen Çin’in dahi sahip olamayacağı bir konumda şu anda Türkiye…

Biraz farkında olsa, biraz iş dünyası yeni işlere yatırım yapsa, biraz daha stratejik düşünüş…

En çok da şu para ile ilgili yaklaşımını değiştirse. Paydaşlarını paradan yana değil de gerçek paydaşlıktan yana seçse.

Şunu ifade ediyorum; yabancı yatırımcı ya da müşteri düşüncesi Türkiye’de maalesef çoğu zaman parasını almak ya da karlı satmak üzerine şekilleniyor. Ben derim ki hiçbir paydaşlık para üzerinden kurulmamalıdır. Para bir araçtır. İş dünyası ortak amaca ilerleyebilecek paydaşlıklar geliştirmeli. Paydaşın paradan öte sağlayabileceği katma değere odaklanmalı.

Afrika’dan, Avrupa’dan, Çin’den, Maçin’den, Amerika’dan, Körfez’den işbirlikleri geliştirmeli. Bir arkadaşım merhum iş insanı Vehbi Koç’un beyaz eşya, otomotiv gibi yatırımlarında bayilikler verirken her ilden, ilçeden önemli ailelerle ilişki ve iletişim kurmanın bir aracını bulmuş olduğunu anlattı.

Baykar’ın Ukrayna ile İHA/SİHA-motor ilişkisi kurması mesela bunun fevkalade ötesinde. İngilizlerin İslami finansı, salt para kaynağı değil, güçlü bir iletişim kanalı olarak değerlendirmesi yeterince bakış açısı sunabilir.

Şu ortamda Türkiye, lütuf gibi

hala dünyaya mal satıyorken basit ticaretten ilerisine geçmek gerekir. Hedeflere böyle ulaşılabilir.

(İstihkak politikalarını unutmadan.)

#Türkiye
#Avrupa
#İHA
#SİHA
#Amerika
#Çin
2 yıl önce
Türkiye: Safe heaven
Hadi hükümeti kurun bakalım!...
Meral Akşener’in namusu namusumuzdur
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar