|
Acımasız yeni bir çağ başlıyor: Hepimizi bilimle köleleştirecekler!

Dünyayı süper-şirketler mi yönetiyor; yoksa güçlü, süper-devletler mi?

Bu soruya hemen “evet” veya “hayır” diye cevap vermek pek kolay değil.

BİLİMSEL DEVRİMLER VE KAPİTALİST ŞİRKETLERİN DÜNYASI
Değil; çünkü Amerika’yı Yahudilerin kontrolündeki süper-şirketler yönetiyor.
Amerika’da devlet filan yok. Amerika’da devlet, Yahudiler, Yahudi gücü, demek. 
Bu kesin. 

Öte yandan İngiltere›de de güçlü şirketler var ama devlet de var. Devlet şirketlere hâkim, denebilir İngiltere’de.

Çin’de durum nasıldır sizce? 

Çin’de devlet, Çin Komünist Partisi demek. Çin Komünist Partisi, Çin kapitalistleştikçe şirketleşti.
 Süreç henüz bitmedi… 
İngilizler, 
Hindistan’ı Doğu Hindistan Kumpanyası
 ile ele geçirmeye başlamışlardı 1602’de. İngilizlerin hemen ardından 1603 ve 1604’te art arda Hollandalılar ve Fransızlar üşüşmüşlerdi Hindistan’a. 
Bu konuda çok nefis bir çalışma yayımlandı yakınlarda 
Vadi Yayınları
 tarafından. 
Taha İ. Özel 
kardeşimin özenli, titiz ve adı gibi özel bir çalışması 
İngiliz Doğu Hindistan Şirketi 
başlıklı kitabı, İngilizlerin  hem şirketler üzerinden ama Hindistan özelinden dünyayı nasıl sömürgeleştirdiklerini hem de günümüzde şirketlerin dünyayı ve devletleri nasıl yönettiklerini çok güzel anlatıyor. Taha kardeşimi kutluyorum ve size de bu zihin açıcı, kışkırtıcı, emek mahsûlü kitabı tavsiye ediyorum.
Doğu Hindistan Kumpanyası, üç asra yakın Hindistan’ın kanını emiyor, “Hind’in hazinelerini” İngiltere’ye taşıyor ama bu arada bu sömürüyü bir orduyla yapıyor. Düşünsenize… 
Ordusu var şirketin!
İngiliz emperyalizmi, gücünü kapitalizme borçlu. Kapitalizm ise bilim’e, bilimsel devrim’e.

Bilimsel devrim olmasaydı, emperyalizm bu kadar kıtalar dolaşamazdı.

Şu ân 
üçüncü bilimsel devrimin eşiğinden geçiyoruz…
Birinci bilimsel devrim
, 17. ve 18. yüzyılda 
Bacon, Kopernik, Newton ve Galileo’nun 
damgasını vurdukları bilimsel devrimdi. Kapitalizme ve modern dünyanın kurulmasına eşlik etti.
İkinci bilimsel devrim
, Einstein’ın başını çektiği, 
Heisenberg 
gibi dâhilerin belirleyici oldukları 
izafiyet teorisine, yeni fizik kuantum fiziğine, belirlenemezciliğe 
dayanan bilimsel devrimdi. Postmodern dünyanın kullanılmasına eşlik etti.
Şimdi 
üçüncü bilimsel devrim’in
 eşiğindeyiz: Yapay zekâ, genetik mühendisliği ve moleküler biyoloji, 
bütün insanlığı insansız, ruhsuz, makinaların hâkim olacağı yeni bir dünyanın eşiğine sürüklüyor…
KÜRESEL ŞİRKETLER VE İNSANIN ÖZGÜRLÜĞÜ
Bütün bu bilimsel devrimlerin en temel ortak yanları; 
şirketlerin devletleri kuşatması
, bazı durumlarda etkisiz hâle getirerek hem ülkeleri hem de dünyayı yönetecek 
Leviathanvârî / “canavarca” bir güce ulaşması.

Dünyanın lordları, kapitalist ruhsuz ağababaları, şirketlerle dünyayı ele geçirdiler. Devletleri ele geçirerek dünyayı her bakımdan kontrolleri altına alma sürecine girdirdiler insanlığı. Yapay zeka, genetik mühendisliği ve moleküler biyoloji, şirketlerin kontrolünde, devletlerin değil. 

Bilimi kontrol eden devletler değil şirketler! 
Şunu unutmayalım aslâ: 
Bilimi kontrol eden dünyayı kontrol eder! 

Neden? 

Çünkü
bilim, çağımızın ayartıcı sahte yeni dini! 
Bilim deyince akan sular duruyor çünkü. 
“Bilim düşünemez” demişti büyük düşünür Heidegger.
 Bilim nesneler arasındaki ilişkiler konu-sunda 
açıklama yapabilir
sadece
. Nesneler arasındaki
 ilişkileri anlamlandıramaz bilim.
Anlama ve anlandırma işi, düşüncenin ve felsefenin işi. 
Cins ve anarşist bilim felsefecisi 
Paul Feyerabend
’in kışkırtıcı tanımlamasıyla “
kutsal bir ineğe dönüştürülen bilim
”, hem dünya üzerinde hâkimiyet kurmanın, hem de kapitalizmi palazlandırdıkça palazlandırmanın, azmanlaştırdıkça azmanlaştırmanın, kitleleri ise ayarttıkça ayartmanın yegâne elverişli aracı ya da 
Nietzsche’nin deyişiyle “laik kilise”si çağdaş dünyanın.

Bilimi tepe tepe kullanıyorlar.

BİLİMLE İNSANLIĞIN KÖLELEŞTİRİLMESİ VE RUHSUZ BİR DÜNYA İNŞA EDİLMESİ 
Bir zamanlar, bilimi, insanı özgürleştirmek için kullanmışlardı; şimdi ise köleleştirmek için kullanıyorlar. 
Kilisenin tasallutundan her şeyden önce bilim kurtarmıştı modern toplumları. Şimdi ise azman, acımasız, ruhsuz kapitalist şirketler, bilimi insanlığı köleleştirmek için 
kullanmakta hiçbir tereddüt göstermiyorlar!

Kapitalist şirketler, bilimi acımasız bir şekilde kullanarak insanlığın kaderini şekillendirecek ürpertici senaryolar geliştirmekle meşguller harıl harıl.

Dünyayı parmaklarında oynatıyorlar! Bir kaç şebeke sadece! Evet bir kaç büyük şirket, bazı devletlerden çok daha güçlü ve bu bir kaç büyük şirket, devletlere de hükmediyor. 

Devletleri esir aldılar adeta. İstedikleri zaman kriz çıkarıyorlar ve şantajlar yaparak krizleri güya kendi güdümlerindeki küresel örgütler üzerinden hallediyorlar veya erteliyorlar. Evet ülkeleri ekonomik krize sürüklüyorlar, kendi kontrollerindeki 
Dünya Bankası veya IMF gibi ekonomik terör örgütleri
 ile ülkelerin ekonomilerine çöküyorlar ve krizi çözüyoruz diye devletleri her bakımdan kendilerine bağımlı hâle getiriyor, köle yapıyorlar. 
Böylece ülkelere ölümü göstererek sıtmaya razı ediyorlar,
 krizi ölümcül olmaktan kurtarıyorlar ama bütün ipleri kendi ellerine alıyorlar.
 Bu iplerle istedikleri gibi oynayarak ülkeleri kendi önlerinde diz çökmeye zorluyorlar her zaman. 
Bütün dünyada inanılmaz aşı savaşları yaşandı korona tezgâhı sürecinde! Şirketler, kârlarına kâr katmak için devletlere zorlayıcı ve bağlayıcı tedbirler alınması konusunda baskı yaptılar! Bireysel, sosyal ve kültürel hürriyetleri ve değerleri bastırıcı, baskı altına alıcı ve zamanla belki de yok edici 
yeni bir faşizm dönemi ve tecrübesi yaşattılar bütün dünyaya!
Önümüzdeki süreçte izi sürülmesi gereken soru şu burada: 
İnsanı özgürleştirmek üzere geliştirilen bilim, nasıl oldu da, insanlığı köleleştirecek vahşî bir canavara dönüştü?
#Ekonomi
#IMF
#Dünya Bankası
#Yusuf Kaplan
1 yıl önce
Acımasız yeni bir çağ başlıyor: Hepimizi bilimle köleleştirecekler!
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi