|

En Alttakiler

“Oynadığım rol; çevresinde olan biten her şeyi kavrayamayan yabancı rolü, benim toplumdaki birçok olguyu daha iyi anlamamı sağladı. Kendisini becerikli, üstün, kalıcı ve adil sayan bir toplumun asıl yüzünü, onun dar görüşlülüğünü ve buz gibi soğuk yanlarını yaşadım.” Wallraff, 1985

02:36 - 17/08/2022 Çarşamba
Güncelleme: 11:59 - 17/08/2022 Çarşamba
Yeni Şafak
Düşünce Günlüğü
Düşünce Günlüğü
Sena Bahadır İstanbul Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Son Sınıf Öğrencisi

Türkiye ile Almanya arasında 1961 yılında imzalanan işgücü antlaşmasıyla 1973 yılına kadar yaklaşık 800 bin Türk işçi Almanya’ya göç etti. Bu işçilerin bir kısmı Almanya’ya tek başına gelirken, bir kısım göçmen işçi de aileleriyle beraber gitti. Göç eden Türk işçiler ve aileleri aşina olmadıkları bir kültürün, dilin, dinin çevrelediği yeni bir toplumda Almanlarla birlikte yaşamaya başladılar. Yabancı olan ile karşılaşma ve yakın ilişkilerde bulunma zorunluluğu “öteki” olanı daha çok göz önünde kıldı. Günter Wallraff, En Alttakiler adıyla yayımladığı araştırmasında Almanya’ya göç etmiş Türk işçilerin Almanya toplumunda nelerle karşılaştıklarını anlatır. Bir taraftan Türk işçiler, işverenler tarafından ucuz işgücü olarak kullanılırken; diğer taraftan aynı işçiler barbar, nezaketsiz, şehirde yaşamayı bilmeyenler olarak toplumun dışına itilmiştir.

ÇALIŞMA HAYATINA GİRİŞ

Günter Wallraff, Levent Ali Sinirlioğlu ismiyle Türk işçi kılığına girerek öncelikle gazeteye şöyle bir ilan verir: Sağlam yapılı yabancı işçi iş arıyor. Ağır ve pis işlerde çalışabilirim. Ücret önemli değil. Başvuru için: 358458

İlk olarak Köln’de bir villanın ahırını onarmaya başlar. Daha sonra çalışacağı işlere nazaran bu işte fiziksel olarak çok zorlanmasa da her daim dışarıda tutulan ve kendisinden şüphe duyulandır. Nitekim çiftlik bakımını üstlendiği ikinci işinde ev sahibi kendisini gizlice çalıştırır. Türk işçilere ne iş olsa yapar gözüyle bakılır. Üstelik Türk işçilere her fırsatta bu işte çalışacak birçok insanın olduğu ve yerinin kolayca doldurulabileceği söylenir. İşin niteliğini ölçme imkanına sahip olmayan ve işi elden kaçırmamak için var gücüyle çalışan işçiler ne kadar yorgun düşseler de birbirini kovalayan vardiyalarla dolu bir çalışma hayatı geçirirler. Günter Wallraff’ın, bir sonraki iş yeri inşaat olur. Kendisine verilen iş helayı temizlemektir. Çünkü yabancı işçilere verilen işlerin dağıtımı da yine sınıfsaldır. Türk işçiler en altta kabul edildikleri için en istenmeyen ve zorlu işlerle görevlendirilirler. Wallraff’ın Türk işçilerin çalışma koşullarını en iyi tecrübe ettiği yer en uzun süreli çalıştığı firma olan Thyssen Demir Çelik Fabrikası’dır. Thyssen’de çalışan işçiler iş yoğunluğu bir tarafa maruz kaldıkları gazın tehlikelerinden habersizdirler. Üstelik işveren tarafından işçilere verilmesi gereken koruma kaskı ve kıyafetleri verilmemektedir. Güvenlikleri sağlanmadığı gibi çalıştıkları işlerin ücreti de tam olarak ödenmemektedir. Yine benzer şekilde Würgassen’deki atom santrallerinde çalışan işçilerin büyük çoğunluğunu Türk işçiler oluşturmaktadır. Santraldeki ışınların fazla maruz kalınan güneş ışınlarından bir farkı olmadığı söylenerek işçiler kandırılmakta ve özellikle kanser olma riskleri çalışacak işçilerden gizli tutulmaktadır.

IRKÇILIĞIN KENDİSİNİ GÖSTERDİĞİ FUTBOL MAÇLARI

Türk işçiler çok çalıştıkları için sosyal hayatları yoktur. Katıldıkları tek aktivite futbol maçlarıdır. Futbol maçları, özellikle uluslararası oynanan Türkiye-Almanya maçlarında devamlı Türkleri ötekileştiren sloganlar atılır. Irkçı neo-nazi gruplar tarafından Türkler taciz edilir. Wallraff, bunu statta üzerine atılan cisimler, saçına dökülen çekirdek kabukları, Türk değilmiş gibi davranarak son anda kurtulduğu fiziksel şiddet olayları üzerinden anlatır.

“HAYVANLAR ÜZERİNDEKİ TIP DENEMELERİNE SON! ONLARIN YERİNE TÜRKLERİ KULLANIN”

Bu ifadeler Duisburg’un Wedau semtindeki bir duvar yazısından alıntı. Türkler çalışma hayatı dışında denek olarak kullanılırlar. Belirli bir ücret karşılığında, hiçbir sorumluluk kabul etmeden ilaçlar ilk olarak Türkler’e uygulanır. Doktorlar, deneklere imzalatılan kağıtta yazan ciddi hastalıkların görülmeyeceği konusunda ısrar ederek denekleri ikna ederler. Ailesine ve kendisine bakmak için paraya ihtiyacı olan birçok Türk işçi için bu teklif, içerisinde belirsizlikleri barındırsa da kabul edilir. Denek olarak kullanılan Türkler Türkiye’ye daha önce gönderilmek üzere listenin başına konulur. Böylelikle üzerinden yıllar geçince ortaya çıkacak hastalıklarda Almanya’daki doktorlar şüpheleri üzerlerine çekmeyecek ve hiçbir sorumluluk kabul etmeyeceklerdir.

En Alttakiler yalnızca Almanya’daki değil, Avrupa’daki işçilerin içerisinde bulunduğu durumu da ortaya koyduğu için yayımlandığı 1985 yılında büyük yankı uyandırmıştır. Kitapta bahsi geçen fabrikalara Günter Wallraff’ın belgeleriyle dava açılmıştır. Wallraff, Alman ekonomisinin ihtiyaç duyduğu işgücünü, iş pazarından köle pazarına nasıl dönüştürdüğünü anlatır. Gelişmiş bir sanayi toplumunda Türklerin maruz kaldıkları insanlık dışı muameleye yakından tanıklık eder. Ancak bu süreçte hep ümitvârdır. Yaşananlardan habersiz olan Almanların bu sömürünün karşısında duracakları ihtimali onun bu çalışmadaki motivasyonunu daimi kılar. Her ne kadar bazı Alman gruplar tarafından Türk işçilere ağır bedeller ödetilse de bir yerlerde insan haklarını göz ardı etmeyecek grupların olduğunu ve bu araştırmayla toplumsal hayatta değişimin yaşanacağını umar. Kitap yayımlandıktan sonra hem Almanya’da hem Almanya dışarısında çokça yankı uyandırmıştır. Günter’in çalışmasını destekleyen Almanlar olmakla birlikte Hitler’in ari ırk felsefesini benimsemeye ve ırkçı tutumlarda bulunmaya devam eden Almanların sayısı da az değildir.

Bu araştırmada Almanya üzerinden eleştirisi yapılan sosyal hayatta ve iş kollarında göçmenlerin maruz bırakıldığı adil olmayan düzen, göçmen toplulukları içerisinde barındıran birçok ülkede günümüzde de kendisini göstermektedir. Almanya’ya yıllar önce göç etmiş, gettolarda yaşamaya mecbur bırakılmış Türk işçilerin Alman toplumundaki şartları bugün kısmen normalleşmiş, Türkler belirli haklar elde etmiştir. Özellikle Almanya’da yaşayan ikinci kuşak Türkler Alman toplumunun ayrılmaz birer parçası haline gelmiştir. Ancak ayrımcılık bugün hala devam etmektedir; Türklerin yerini bugün Almanya’ya çalışmak için gelen Bulgarlar, Rumenler, Afrikalılar almıştır.

#Türkiye
#Almanya
2 yıl önce