|

'100 plan: Türkiye Düşmanlığı'

Yeni Şafak yazarlarının Türkiye ve dünyadaki gündeme dair analizlerini sizler için özetledik... Hayrettin Karaman köşesinde Türkiye'ye yönelik 'parçalama' planlarına ışık tuttu. Yusuf Kaplan, Mustafa Armağan, Merve Şebnem Oruç ve Hasan Öztürk de gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Yeni Şafak
09:30 - 19/03/2017 Pazar
Güncelleme: 09:46 - 19/03/2017 Pazar
Yeni Şafak
Hayrettin Karaman, Yusuf Kaplan, Mustafa Armağan, Hasan Öztürk ve Merve Şebnem Oruç.
Hayrettin Karaman, Yusuf Kaplan, Mustafa Armağan, Hasan Öztürk ve Merve Şebnem Oruç.

Hayrettin Karaman, Yusuf Kaplan, Mustafa Armağan, Merve Şebnem Oruç ve Hasan Öztürk'ün yazılarının en dikkati çeken bölümleri:






Seçilen on üç isim

Bu yazıda Türkçe'ye, dostum Yakup Üstün tarafından “Türkiye'yi Parçalama Plânları - 100 Plân - Haçlı Taassubu-Türkiye Düşmanlığı" adıyla tercüme edilen ve 1979'dan itibaren defalarca basılmış bulunan kitabın Emir Şekib Arslan tarafından yazılan aslını tanıtacağım.




Önce kısaca Emir Şekîb Arslan'ı (1869-1946) tanıyalım (Kaynak: DİA):




Lübnanlı âlim, fikir ve siyaset adamı. XVIII. yüzyılın sonlarından itibaren “emir” unvanını alan, Hîre'de hüküm süren Lahmî krallarından Münzir b. Mâüssemâ'ın soyundan geldiği için “Emîr” lakabını almıştır. Nüfuzlu bir Dürzî aileye mensuptur. Hem kendisi hem kardeşleri Sünnî eğitimi görmüş ve Sünnî olarak yaşamışlardır.




Şekîb Arslan altı yaşından itibaren seçkin okullarda okudu, Arap edebiyatı ve tarihi alanında çok iyi yetişti; ayrıca Fransızca öğrendi. 1886 yılında Beyrut'ta Medresetü's-sultâniyye'ye geçti. Burada diğer ilimlerin yanı sıra, o yıllarda Beyrut'ta sürgünde bulunan ve Medresetü's-sultâniyye'de öğretmenlik yapan Muhammed Abduh'tan fıkıh ve akaid dersleri aldı. Türkçe'yi de burada öğrendi. Ayrıca Abduh'un okul dışında yaptığı sohbet toplantılarına katıldı. 1890'da Mısır'a gitti, Muhammed Abduh'un etrafında oluşan ve fikirlerini yayan gruba dahil oldu; Mısır'ın önde gelen fikir ve kalem erbabı ile tanıştı.





Osmanlı, 3 kıtada 6 asır barış yurdu inşa etmeyi başarmıştı

Çanakkale ruhu diye bir şey var.




İslâm dünyasının kalbi, hilâfetin merkezi İstanbul düşmesin diye, bütün Müslümanların yekvücut oldukları ve Çanakkale'ye koştukları bir ruh bu...




Ümmet şuuru, direniş ve diriliş ruhu...




İşte bu ülkede bu ruh yok edilmeye çalışıldı.




Belli bir süre de olsa başarıldı da!




Ama en sert kayaları aşarak gürül gürül akan ilâhî kaynaktan beslenen ümmet şuurunun, direniş ruhunun yok edilebilmesi, diriliş tohumunun çilesini çekerek, zamanını bekleyerek topraktan fışkırmasının önüne geçilebilmesi mümkün değildi elbette!





Lakin kaçış yok. Yüzleşeceksiniz.

Ders kitaplarımızda Çanakkale muharebeleri ile Mustafa Kemal ismi özdeşleştirilir. Mesela Kemal Kara'nın Lise Tarih 2 adlı kitabında 18 Mart sonrası gelişmeler şöyle anlatılır:




“Türk kuvvetleri karadan atılmadıkça Boğazların geçilemeyeceğini anlayan İngilizler (…) karşılarında Mustafa Kemal'i buldular. (…) Mustafa Kemal emrindeki askerlerle savaş tarihine örnek zaferler ekledi. Çanakkale Savaşları, üstün düşman kuvvetleri karşısında Mustafa Kemal'in dünya çapında büyük bir komutan olduğunu ve Türk askerinin yenilmeyeceğini bütün dünyaya göstermiştir.”




Arıburnu ve Anafartalar cephelerindeki başarıları öyle bir abartılır ki, hiç alakasının bulunmadığı 18 Mart deniz savaşında bile 'tek kahraman' olarak ortaya çıkarıldığını görürüz. Böylece Seyit Onbaşı veya Yahya Çavuş gibi 'tehlikesiz' isimler hariç yüksek rütbeli kahramanların adı hemen tamamen silinmiştir.






Türkiye herkesin gözünü korkutur vaziyette

Altı yıl önce Suriye'nin Deraa kentinde iki çocuk duvara “Sıra sende doktor” yazdı; en az yarım milyon insan öldü; 12 milyon evinden oldu. Yemen'de sadece son iki yılda ölenlerin sayısı 10 bini aştı. Arap Baharı'nın sadece ilk üç yılında ölenlerin sayısı 180 bindi. Suriye, Yemen, Mısır, Tunus, Libya, aynı rüzgarla sarsıldı, farklı acı sınavlar yaşadı. Önce Arap dünyası, ardından tüm İslam alemi yaşananlardan etkilendi. Türkiye üç milyondan fazla mülteciye kapılarını açtı. Ardından bölgedeki yıkım, Türkiye'yi de içine almaya çalıştı. Kalkışma üstüne kalkışma, terör, darbe girişimleri Türkiye'yi az rastlanır bir mücadele silsilesinin içine soktu; karşısında bulduğu en güçlü düşmansa, yıllardır içinde olduğu Batı ittifakıydı.




Böyle olunca Arap halkını suçlamak kolaylaştı; “Niye ayaklandılar? Niye Kaddafi'yi devirdiler? Niye Deraa'daki o çocuklar o duvara o yazıyı yazdı?” soruları sıradanlaştı. Aynı soruları Araplar da uzun süre kendilerine sormuştu. “Esad'ı devirelim derken Daeş geldi. Değer miydi?” ya da, “Tunus'ta Muhammed Buazizi bunca ölüm geleceğini bilse kendini yakar mıydı?” Olacakları bilseler ne yaparlardı, ne kadarı sokağa çıkardı, bilinmez. Ancak şurası gerçek; haysiyetli bir yaşam, özgür bir seçim, diktatörsüz bir ülke isteyen sıradan insanlar ayaklanırken sonrasını bilmiyordu. İnsan gibi yaşamak için sokağa çıktılar, devamı geldi. Mısır'da Mübarek devrildi; Mursi özgür seçimlerde Cumhurbaşkanı seçildi. Eğer Sisi darbe yapmasaydı, Suriye iç savaşı, Arap Baharı nasıl şekillenirdi? Libya'da Kaddafi devrildi; Hafter darbe kalkışıp ülkeyi ikiye bölmeseydi Libya iç savaşa sürüklenir miydi? Esad Suriye'de İran ve Rusya'dan yardım almasaydı, PKK'dan, Daeş'ten, hatta Batı ülkelerinden destek görmeseydi, Suriye'de kim kazanırdı? Müslüman dünyanın kendi liderlerini kendilerinin seçmesine izin verilseydi bugün tablo nasıl olurdu?





Ardından Kurtuluş Savaşı başlar

Batı dünyası “öteki” olarak Osmanlı'yı görmüştü geçtiğimiz yüz yılda… Yani bizleri.




O yüzden, öteki ni önce Tuna 'nın sonra Meriç 'in doğusuna atmak için çullanmıştı Osmanlı'ya.




Bugün size daha önce Balkan Harbi' nin 100'üncü yıl dönümü nedeniyle yayınladığım bir yazıyı tekrar sunmak istiyorum.




Zira tam da Çanakkale Zaferi'nin yıl dönümünde birlik ve dirlik zamanına işaret ederken, Batı'nın yine bizi “öteki” olarak Avrupa'da istemediği günlerden geçiyoruz.




Bakın, geçtiğimiz yüz yılda Batı'nın bizi yani Türkleri ve Müslümanları Balkanlar'dan söküp atmak için başlattığı savaşta nasıl trajediler yaşamışız. Ben size sadece birini anlatıyorum.





#Hayrettin Karaman
#Yusuf Kaplan
#Mustafa Armağan
#Merve Şebnem Oruç
#Hasan Öztürk
7 yıl önce