|

Anadolu’nun alimleri geç keşfedildi

Akademik çalışmalardan klasiklere, el yazmalarından yeni eserlere kadar birçok kitabın yer aldığı 3. Türkiye Arapça Kitap ve Kültür Günleri 2 Mart’ta başlıyor. Haşimi Yayınları editörü Ali Sözer, “Bugün Beyrut ve Kahire gibi ülkelerde yayınlanan klasiklerin yazarları, Anadolu’daki alimlerdir. Bu, Türkiye’nin geç fark edilmiş bir yönünü temsil ediyor” diyor.

Yeni Şafak ve
15:52 - 14/02/2018 Çarşamba
Güncelleme: 15:57 - 14/02/2018 Çarşamba
Yeni Şafak
Akademik çalışmalardan klasiklere, el yazmalarından yeni eserlere kadar birçok kitabın yer aldığı 3. Türkiye Arapça Kitap ve Kültür Günleri 2 Mart’ta başlıyor.
Akademik çalışmalardan klasiklere, el yazmalarından yeni eserlere kadar birçok kitabın yer aldığı 3. Türkiye Arapça Kitap ve Kültür Günleri 2 Mart’ta başlıyor.

Türkiye ve dünyadan onlarca alim ve yazarı bir araya getiren 3. Türkiye Arapça Kitap ve Kültür Günleri 2 Mart Cuma günü kapılarını açıyor. Üsküdar Bağlarbaşı Kültür Merkezi’ndeki etkinliğin detaylarını, Haşimi Yayınları editörlerinden Ali Sözer ile konuştuk.

Arapça Kitap ve Kültür Günleri’nin hedefleri nelerdir?

Türkiye Arapça Kitap ve Kültür Günleri, ülke tanıtımına, ortak miras vurgusuna, tarih ve medeniyet araştırmalarına katkı sağlayacak adımlar atmakta. Osmanlı coğrafyasının merkezinde olan ve her geçen yıl İslam dünyasında merkez olmaya doğru ilerleyen ülkemiz, aynı zamanda el yazma eserler ve Arapça kaynaklar açısından da çok önemli ve bir varis. Günümüzde Beyrut, Bağdat, Kahire ve diğer kültür merkezlerinde basılan klasik eserlerin yazarlarının önemli bir kısmı Anadolu ve Osmanlı coğrafyasının âlimleri. Etkinliğimiz, ülkemizin bu yönünün daha fazla ortaya çıkmasına katkı sağlayacaktır.

Nitekim önceki yıllarda Türkiye’den katılan kamu ve diğer Arapça yayın yapan yayınevleri yeni eserlerle fuara katıldılar. Arap dünyasından gelen 50 civarında yayınevi ile yayıncılarımızın irtibat kurmuş olması da bunun göstergesidir. Son birkaç yılda uluslararası, kültürel etkinlikler açısından Arap dünyası ile yapılan ortak faaliyetler bu tür irtibatların devamı ve neticesidir. Fuarımıza her geçen yıl bizzat başvuran Arap dünyasından yayıncıların olması bir diğer sonuçtur.

Bir gelişimden bahsediyorsunuz. Burada İstanbul nasıl bir rol oynuyor?

Arapça Kitap ve Kültür Günleri, İslam dünyasında ve dünyada yıldızı gittikçe parlayan, önemini artıran Türkiye ve İstanbul’un geç fark edilmiş bir yönünü temsil ediyor. İlk iki yılda gerçekleştirdiğimiz çok büyük ilgiyle karşılanan fuar, hem ziyaretçi sayısı, hem de yayınevlerinin okurun ilgisinden duyduğu memnuniyet açısından başarıya ulaşacak bir yöntem ve adım olduğunu göstermiştir. Bu etkinlik, sadece yayıncıların kitaplarını sergileyip okura ulaştırdıkları bir vitrin yahut pazar değildir. Hem uluslararası ilişki açısından, İslam dünyasında çok yönlü irtibat ve hedefler için de önemlidir. Ayrıca hâlihazırda Türkiye’de Arapça eserlerle doğrudan alakası bulunan akademisyen, öğrenci, araştırma merkezleri (İSAM, İLAM, İLEM, SETA) ve okur kitlesi bazı Arap ülkelerinin toplam nüfusuna denktir. Bu da Türkiye’nin bu konuda yeni ve taze bir pazar ve pazarcı olarak değerini artırmaktadır. Son yıllarda ülkemizin uluslararası fuarlara katılması, İstanbul’a yönelik ilginin sürekli artıyor olması da bir diğer sebeptir.

İNSAN DÜŞTÜĞÜ YERDEN KALKAR

Diğer hedeflerinizden, Türkiye ve İslâm Dünyası açısından elde edilen kazanımlardan bahseder misiniz?

Gün geçtikçe değeri yükselen ülkemizin yayıncılık ve kültürel alanda daha fazla ortaklıklar oluşturmasını sağlamak, savaştan kaçıp ülkemize sığınan Suriyeli kardeşlerimizin ülkemize uyum göstermesini, kendilerini ifade etmelerine imkân sunmak, Türkiye’de artmakta olan Arapça yayıncılığı desteklemek, Arap yayıncılar ile ülkemizdeki yayıncılar arasında uzun vadeli çalışma imkânları oluşturmak, ortak faaliyet ve çalışmalar yürütmek, yıllar içinde bir kültür şenliğine dönüşen Arapça kitap fuarlarının (Kahire, Cezayir, Şarika, Beyrut, Fas fuarları gibi…) bir ayağının da İstanbul’a taşınmasını sağlamak, Arap dünyasında Türkiye’ye karşı artan ilginin bu tür faaliyetlerle daha sağlıklı bir zeminde yükselmesini sağlamak ve el yazma kütüphanelerimizde mevcut olan biribirinden kıymetli on binlerce Arapça eserin, insan düştüğü yerden ayağa kalkar hükmünce, yayınlanmasına imkân sağlamak, araştırmacıları teşvik etmek istiyoruz.

İlmi manada neler yapılmak isteniyor?

Ülkemizde ilahiyat, imam hatip, klasik usul Arapça eğitimi gören kitlenin faaliyet alanına uygun, ufuk açıcı bir faaliyet yürütmek hedefindeyiz. Ayrıca farklı ülkelerden ilim adamlarını ülkemizde, tarihi ve kültürel boyutu olan bir faaliyetle bir araya getirmekle bilgi alışverişi sağlayarak, ümmet bilincine katkıda bulunmak, sayıları hızla artan İlahiyat ve İslami İlimler Fakülteleri kütüphanelerini zenginleştirmek, ilmi eserleri, ilme hizmet eden araştırmacı ve yayıncıları, ecdadın ilme hizmet için tesis ettiği medreselerde buluşturmak ve Arapça el yazma eserler açısından oldukça önemli bir merkez olan Türkiye ve İstanbul’a araştırmacı ve yayıncıların ilgisini artırmak, öteden beri klasik eserlerdeki koleksiyonu ile ilk başvurulan kütüphane olan Süleymaniye Kütüphanesi’ne; hedef kitleyi bilinçli ve ortak çalışmalarla yönlendirmek istiyoruz.

Fuarın İslâm ülkeleri için nasıl bir önemi var?

Türkiye Arapça Kitap ve Kültür Günleri, Osmanlı coğrafyasında kurulmuş İslâm ülkelerinin ortak miras ve kültür şuurunu tesis etmeyi, karşılıklı olarak yeni nesillerin ortak tarih ve medeniyet algısına katkı sağlamayı, küresel aktörler tarafından fitnelerle kuşatılmaya çalışılan Ehl-i Sünnet iklimlerini tek çatı altında bir araya getirmeyi amaçlamaktadır. Sezai Karakoç’un Düşünceler adlı eserinde dediği gibi “Bir ülkenin tanıtımı sadece turistik rehberler ve broşürlerle sağlanamaz. Bir ülkenin tanıtılması, yurttaşların hepsine düşen bir görevdir. Bir ülke hakkında öbür ülkelerde bir kanaat vardır. Önemli olan da bu kanaattir. Bu kanaat uzun vadede oluşur. Değişmesi de yine uzun vadede olur. Bu kanaati olumsuzdan olumluya ya da olumluysa daha olumluya çevirmek için devlet ve uzmanlarına düşen bir görev vardır. Bir de tüm milletin dışla ilişkilerinde bıraktığı izlenimin olumlu olmasıdır. Bu da ancak ülkenin kültürel, insani bakımdan bir özellik sunması ile mümkündür.”

Türkiye Arapça Kitap ve Kültür Günleri bu bilinçle, özellikle ülkemizin de dünyada insani yardımlar ve duruş bakımından en önde olduğu bir devirde, ülkemizin tanıtımına kültürel katkılar sağlamaktadır. Özellikle Osmanlı sonrası Arap coğrafyasında ve İslam dünyasında yapılan karalama çalışmaları neticesinde oluşan olumsuz algı ve kanaatin son dönemde yıkılıyor olması, bu tür faaliyetlerin eş zamanlı ve çok yönlü yapılmasının gerekliliğini artırmaktadır.

Bu organizasyon ve etkinliklere özellikle katılacağını düşündüğünüz kitle kim?

Türkiye Arapça Kitap ve Kültür Günlerine, Türkiye’den İlahiyat akademisyenleri, lisansüstü ve lisans öğrencileri, İslami İlimler Fakülteleri akademisyen ve öğrencileri, Arap Dili ve Edebiyatı akademisyen ve öğrencileri, Doğu Dilleri ve Edebiyatları akademisyen ve öğrencileri, Tarih araştırmacıları, İmam hatip liseleri Eğitim kadrosu ve öğrencileri, Diyanet işleri mensupları, Klasik usul medrese müderris ve öğrencileri, Suriyeli mülteciler (Sadece İstanbul’da kayıtlı 35 bin öğrenci vardır), Kütüphane Araştırma Merkezleri ve düşünce kuruluşları gibi Arapça ortak paydasında buluşan bütün ilgililerin özellikle katılım sağlayacağını düşünüyorum.

ECDADIMIZI ANLATMALIYIZ

Vefatının 100. yılı dolayısıyla II. Abdülhamid Han’ın çeşitli etkinlilerle daha sık hatırlandığı bugünlere siz de Arapça bir kitapla katkıda bulundunuz: Operasyon 1915... Kitapla ilgili neler söylemek istersiniz?

Ozan Bodur’un kaleme aldığı “Operasyon 1915”, Osmanlı’nın en dalgalı zamanlarında, hilafetin öneminin her zamankinden daha ziyadeleştiği, bunun karşısında dış mihrakların Devlet-i Âliye üzerindeki kötü emellerini her zamankinden daha fazla aşikâr hale getirdiği bir zaman dilimi…

Yazarın, tarihî gerçekleri bulandırmadan; hatta daha berrak hale getirerekkurguladığı ince bir zekâ ürünü olan roman, politik Siyonizm’in kurucusu Theodor Herzl’den Sultan II. Abdülhamid’e, Teşkilât-ı Mahsusa’dan Meclîs-i Mebusân’a geniş bir bakış açısıyla sadece topraklarımızı nasıl kaybettiğimizi değil, aynı zamanda cihan devleti ruhunu da nasıl yitirdiğimizi anlatıyor. 2017 yılında Türkçe yayınlanan eseri Arapça’ya Kitap ve Kültür Günleri vesilesiyle çevrilmiştir. Kitabı misafirlerimize hediye olarak vereceğiz. Ayrıca bu eseri de Mısır, Lübnan, Cezayir, Katar gibi ülkelere belirli sayıda hediye edeceğiz.

Arap dünyasının Abdülhamid’e bakışı ve ilgisi nasıl?

Türkiye’de olduğu gibi Arap Coğrafyasında TRT’nin başarı ile yürüttüğü Payitaht dizisi ilgiyle takip edilmekte. Özellikle gençler arasında bu çok daha fazla. Ecdadımızın yaptıklarını özellikle Türkiye ve Dünya’ya iyi anlatmaya ihtiyacımız var. Bu ve buna benzer nitelikli projeler ne kadar çok olursa o kadar iyidir.

Arapça Kitap Fuarı’na Kafkaslar, Balkan ve Avrupa’daki Müslümanların ilgisi ne durumda?

Geçtiğimiz yıl olduğu gibi bu yıl da bahsettiğiniz coğrafyadaki çeşitli ülkelerden ilim adamları ve yazarlar etkinliğimize dâhil olacaklar. Özellikle bu yıl Arapça Kitap ve Kültür Günleri kapsamında yapılacak olan 1. Uluslararası İslam ve Ekonomi Sempozyumu bu ilgiyi ciddi manada artırdı. Sempozyum’da İngiltere Durham Üniversitesi İslami Finans Merkezi Direktörü Prof. Dr. Mehmet Asutay ve Pakistan JamiaDarul Ulum Karachi Başkan Yardımcısı Muhammed Taki Osmani gibi alanında uzman birçok misafirlerimiz olacaktır. Ayrıca Bosna Hersek, Arnavutluk gibi ülkelerden etkinliğimize dâhil olan ilim adamları ve yazarlar vardır. Bu ülkelerden ve birçok ülkeden etkinliğimize katılmak isteyen ve bizimle iletişime geçen birçok ilgili kişi ile karşılaşmaktayız.

SAKLI BİLİNÇ UYANIYOR

Arap dünyasının Türkiye ilgisinde kitapların ve televizyon dizilerinin etkisi nedir sizce? Çocuklara Ertuğrul isminin konulduğunu biliyoruz. Bu etkinin olumlu-olumsuz yanları için ne söylenebilir?

Tarihimizi doğru şekilde yansıtmayı başaran işlerin Arap dünyasına ortak tarih ve kültür bilincimizi hatırlattığını düşünüyorum. Uzun yıllardır çeşitli şekillerde kazınmak istenmesine rağmen hafızalarda saklı duran bir ortak bilincin varlığına inanıyorum. Kanaatimce kitaplar, diziler veya sinema filmleri gibi etkinlikler günlük, geçici popüler bir etki alanı oluşturmuyor; hafızlarda saklı duran bu bilinci uyandırıyor.

Türkiye olarak Osmanlı gibi bir devletin bakiyesi olduğumuz doğrudur ancak konuyu bir de Arap dünyası açısından değerlendirelim. Hicaz Demiryolu’nun banisi, daha da ötesi İslâm Halifesi olan Sultan Abdülhamid Han sadece bizim liderimiz mi? Osmanlı gibi muazzam bir devletin ilk adımlarında bütün yükü sırtlayan Ertuğrul Gazi sadece bizim atamız mı, yalnız Türkiye tarihinin büyüğü mü?

Kitapların basım merkezi olarak Suriye bilinirdi. Savaş bu durumu nasıl değiştirdi?

Türkiye Arapça Kitap ve Kültür Günleri, özellikle yayıncılar üzerinde Arap Baharı sonrası Türkiye’nin ve İstanbul’un güvenli bir liman olarak görülmesinin neticesidir. Bilindiği üzere Kavalalı Mehmet Ali Paşa ile Mısır Bulak Matbaası, Kahire’yi kitabın merkezi haline getirmişti. Osmanlı sonrası da Fransızlar Beyrut ve Şam’da Katolik matbaa geleneğini tesis ederek güçlü bir yayıncılık temeli atmışlardır. Bu tarihi geçmişin günümüz İslâm dünyasında tesiri halen devam etmekte, özellikle Arap ülkeleri kitaplarını Mısır ve Beyrut’ta bastırmaktadır.

İstanbul’un da öteden beri elyazmalar merkezi olması bu yayıncıların ilgisini çekiyor. Yukarıda söylediğimiz güvenli liman algısı, son yıllarda Beyrut ve Şam’dan birçok yayıncının İstanbul’a depo ve dağıtım ağı kurması ile neticelendi. Etkinliğimiz vesilesiyle bu sürecin daha hızlandığı ve son 3 yılda İstanbul’da birçok Arapça kitap fuarı etkinliği düzenlendiği görülüyor.

Suriye’de insanlık kaybediyor. Zulüm devam ederken kültür mirasımız sizce bu durumdan nasıl etkilendi?

Zulüm başladığından beri Suriye’den gelen haberler sadece insanlığın değil, tarihî mirasın da katledildiğini gösteriyor zaten. UNESCO gibi uluslar arası kuruluşlar taraflara konu ile ilgili raporlar hazırlamış, tarihî mirasın zarar görmemesi için daha hassas olunması gerektiği çağrısında bulunmuştu. Elbette biz konuya uluslar arası bir kuruluşun yaklaştığı gibi yaklaşamayız; zira bizim açımızdan konu daha vahimdir. Asıl hatırlatılması gereken, kaybettiğimiz her eserin en çok bizi yaralayacağı, bizi bizden edeceği gerçeğidir.

#Anadolu
#Alim
#Keşif
6 yıl önce