|

Fransız diplomatın sirkati

Osmanlı Devlet’inde 20 yıla yakın bir süre diplomatik görevlerde bulunan Fransız diplomatlardan Eduarda Philippe Engerlhart, Abdülmecid, Abdülhamid saltanatının ilk yıllarını “Türkiye ve Tanzimat” adlı kitabında anlatıyor. Ötüken Neşriyat’tan çıkan çalışmada Engerlhart’ın diplomat terbiyesinden uzak ve küstah üslubu dikkat çekiyor.

Yeni Şafak
15:48 - 9/08/2017 Çarşamba
Güncelleme: 15:52 - 9/08/2017 Çarşamba
Yeni Şafak
​Fransız diplomatın sirkati
​Fransız diplomatın sirkati

- Yakup Öztürk

Tarihi kronolojik bir hat üzerinden takip etmekle onu geriye giderek anlamlandırmak arasında bir mukayese yapacak olsak, özellikle Tanzimat’tan günümüze Türkiye tarihi demek yerine bugünden Tanzimat’a Türkiye tarihi demeyi daha doğru buluruz. Şurada birkaç on yıl sonra Türk modernleşmesi denilen resmî tarih Tanzimat’ın ilanının iki yüzüncü senesi olacak. Bu iki asırda geçen zamanın bize yaşattıkları, bugün yaşamakta olduğumuz hadiselerden bağımsız değil. Dünya toplumları arasında tarihini ama en çok da yakın tarihini bilmek zorunda olan millet Türk milletidir. Tanzimat devrinde batıya bırakılan irade, 1960’da AB mensubu bir devlet olmak için yapılan başvuru ve 2000’lerin başında birtakım kriterlerle AB’nin şekillendirdiği hukuk ve sosyal zemin bize bir daha hatırlatmıştır ki bir Avrupa –Amerika dâhil- vardır bir de Türkiye. Çok uzağa gitmeden son yıllarda yaşadığımız hadiselerin temelinde bin yıldır olduğu gibi Avrupa ve batıdan başkası yok. Türkiye Cumhuriyeti’nin iradesini hiçe sayan bir bakış, iç yapıya saygısızca müdahale hakkına sahip olduğunu iddia etmekte, hukukî sürece, milleti meydana getiren unsurlara nasıl yaklaşılacağına karar verebileceğini dile getirebilmektedir. Devletin en mahrem evrakını çarşaf çarşaf gazete malzemesi yapabilmeyi meşrulaştırmakta, gizli toplantılarda memlekete suikast hazırlayanları masumlaştırabilmektedir. Bu cüretkârlığın ardında elbette içeride bulduğu destek, kendisine teşne birtakım akıllar var.


Bir süredir Türkçede baskısı olmayan bir kitap bize bunları düşündürdü. Eşyayı tanımanın en kolay yolu ona temas etmekle oluyor. Batılı zihnin ne olduğunu, onu konuşturduğunuzda anlıyorsunuz. Şairin dediği üzere şecaat arz ederken aslında sirkatini söylüyor. İçindeki fesadı ortaya dökmeye dünden hazır. Abdülmecid devrinden Abdülhamid saltanatının ilk yıllarına payitaht İstanbul’da elçilik vazifesi gören Fransız diplomat Eduard Philippe Engelhardt’ın Türkiye ve Tanzimat adlı eseri Ötüken Neşriyat’tan çıktı. Ali Reşad’ın 1910’da Türkçeye çevirdiği bu kitap Osmanlı Türkçesinden Latinize edilmiş. Kapakta her ne kadar bugünün Türkçesine uyarlandığı söylense de özgün dile köşeli parantezler içerisinde verilen kelime anlamları dışında müdahale edilmemiş. Bu da kaybettiğimiz Türkçenin tadına vararak okumamızı sağlıyor. Tanzimat yıllarına dair pek çok yayında atıf yapılan bu kitabın yeniden okuyucuyla buluşturulması önemli. Söylemeden geçmeyelim, Engelhardt’ın burada anlattıkları böyle bir kitabın Ötüken’den neşredilmesini kolaylaştıramayacak küstahlıkta. Osmanlı Türklüğünü diplomat terbiyesine yakışmayacak biçimde anlatan, çoğu yerde tahkir eden bu kitabı Ötüken okura sunarak yayıncılık adına önemli bir yenilikte bulunmuştur. Kitabı yayına hazırlayan Erol Kılınç dahi Engelhardt’ın bu hadsiz bakışlarına müdahale etmekten kendisini alamayarak kitabın mahiyetini zenginleştiren dipnotlarla Engelhardt’a nereden geldiğini, mensubu olduğu dünyanın insanlığa asırlar boyunca nasıl tahribat verdiğini hatırlatmıştır.

Türkiye ve Tanzimat, 19. asır Osmanlı siyasî hayatını yaklaşık altmış yıllık bir zaman içerisinde anlatıyor. Engelhardt, devlet adamı olmasının imkânlarını kullanarak pek çok belgeye ulaşmış. Kitapta, akademik bir biçimde belgelerin ortaya serildiğini görmüyoruz ancak her bir bölümde bahsedilen hadiseler ancak devşirilen belgeler eliyle yazılabilir. Osmanlı Devleti’nin Tanzimat’la başlayan kanun nizamnameleri, Osmanlı tebaasında yaşayan Hıristiyan unsurların birbirleriyle ve Osmanlı ile olan ilişkileri, ekonomik yapı ve savaşlar bu kitabın asıl meselelerini oluşturuyor. Kitabı, sosyal-kültürel bir tarih niyetiyle okumayı hedefleyenler beklediklerini bu açıdan bulamazlar.

Bu kitapta İslam ve Hıristiyanlık, Engelhardt’ın ifadesiyle salip ve hilal çatışmasını görmediğimiz kısım neredeyse yok. Hemen başta “Tanzîmat’tan umûmî maksat, İslamî toplum kadrosunu asırlarca zamandan beri mânen ve siyaseten ayrı yaşamış olduğu hıristiyanî toplum kadrolarına yaklaştırmaktı.” deniyor. Engelhardt’ın kitap boyunca tahammül edemediği, bu tahammülsüzlüğünü bütün yazdıklarına aksettiren tek hakikat Osmanlıların din temelli bir devlet nizamı kurmuş olmalarıdır. Üslup daima üst perdeden devam etmekte, sözgelimi Galatasaray İdadisinin açılması sırasında söyledikleriyle Osmanlı toplumuna bilim ve eğitimi kendilerinin getirdiğini yazması asırlarca birike birike gelen medrese tahsilini bir çırpıda reddedip aşağılaması Engelhardt’ın ne derece ciddiye alınabileceğini bize sorgulatmaktadır. II. Mahmud, Abdülmecid, Abdülaziz ve II. Abdülhamid’e kitap boyunca atılan sıfatlar dahi bu küstah dili görmemize yeter. Müellife göre, sultanlar batının arzu ettiği kanunları ve iç müdahaleye açık bir iktidar sistemini korudukça değerlidir, olur da batının müdahalelerini engelleyecek bir çizgiye gelirlerse müstebit, korkak, ahmak, cahil, belâ-yı azîmdirler.

DÜŞMANLIĞININ FOTOĞRAFI

Osmanlı tebaası içerisinde yaşayan Hristiyan unsurların fetih zamanından beri aşağılık bir vaziyette yaşadığını söyleyen de Engelhardt’tır. Kitapta müellifin Katolik dünyaya mensup olduğunu, kendi mezhebinden insanların Osmanlı toplumunda ayrıcalıklı haklara sahip olması için mücadele ettiğini görüyoruz. Yazar, pekâlâ mezhep ırkçılığı yapmakta, Rusya’nın dünya siyasetindeki yeri ve Osmanlılarla ilişkisini söz konusu ederken de Rusların Ortodoksluğunu gözardı edememektedir.

Erol Kılınç’ın, bu kitabın Ziya Nur Aksun’un yazdıklarıyla paralel okunması tavsiyesine uyarak Aksun’un II. Abdülhamid Han kitabından söz açarak bitirelim. Beş yüz sayfaya yaklaşan hacmiyle Türkiye ve Tanzimat’taki sakatlıkları yazmak bu yazının harcı değil. Aksun, mezkûr kitabında Türkiye ve Tanzimat’tan epeyce istifade etmiştir ancak yer yer tarihî gerçeklere uygun olmayan iddialara Engelhardt’ın “bile” şaşırdığını dile getirmektedir. Osmanlı tebaasında insanların zulüm altında yaşadıklarını, istihzaya sebebiyet verecek biçimde kolayla söyleyen Engelhardt, Abdülhamid devrinde Arnavutların asırlarca alıştıkları muafiyetlerden söz açtığında Aksun, bunun bir hakikat olmadığını, Abdülhamid devrinde Arnavutlara ve dahi diğer unsurlara olan âdilâne yaklaşımını tane tane anlatmaktadır. Aksun, hakikat olan birkaç parçayı kitabına alarak ilmî gerekliliği yerine getirmiştir ancak Engelhardt’ın Türk düşmanlığının fotoğrafını da yüzüne çarpmıştır.

Türkiye ve Tanzimat, benim gibi Namık Kemal, Ziya Paşa, Ali Suavi’yi arayacakların eli boş döneceği bir kitap ancak ekonomi ve siyasî tarih çalışanların, Osmanlı Devleti’ne olan muhalefetlerini, batıdan gelen her şeye taparcasına, bugün olduğu gibi, koşan aydınların, gazetecilerin görülebileceği bir kitap.

#kitap
#fransız
#diplomat
7 yıl önce