|

Sancılı dönüşümümüzün anatomisi: varoluşsal tehcir

Batı’nın şiddet/baskı politikalarının tüm “öteki” toplumları, özelde ise İslam toplumunu asimile etmeye yönelik olduğu bir gerçek. Ömer Kemal Buhari ise bu gerçekten yola çıkarak Varoluşsal Tehcir: Yeni Batı ve Dönüştürücü Şiddet adlı kitabında önce Müslümanların maruz kaldığı bu baskıyı gözler önüne koyuyor ardından ise hem özeleştiride bulunuyor hem de yeni çözümlerden bahsediyor.

04:00 - 15/04/2021 Perşembe
Güncelleme: 07:57 - 15/04/2021 Perşembe
Yeni Şafak
Varoluşsal Tehcir çok çeşitli disiplinlerden ve kaynaklardan bilgiler aktarmakla birlikte bunları özgün bir fikrî bütünlük içerisinde harmanlıyor.
Varoluşsal Tehcir çok çeşitli disiplinlerden ve kaynaklardan bilgiler aktarmakla birlikte bunları özgün bir fikrî bütünlük içerisinde harmanlıyor.
ALİ ŞAHAP

Yersizlik yurtsuzluk, göç, yol, gibi varoluşsal konular içeren filmler çeken Alman yönetmen Wim Wenders kimliği yer yurt sahibi olma zorunluğu olmama durumu olarak tarif eder. Pek tabii bu tanımlama kimliğin bireysel ve toplumsal örüntüsünü/bağıntısını aşmaya çalışan, kimliğin ve kim olduğumuzun “yer”den taşan fakat aynı zamanda “yer”i aşan varoluşsal bir durum olduğunu ima etmeye yönelik bir çaba. Fakat nihayetinde, etimolojik olarak da ontolojik olarak da “öteki” ile ünsiyet (bağ/yakınlık) kesbeden bir varlık olan “insanı” yerden/mekândan münezzeh ve âri olarak tasavvur edemeyiz. Bilindiği üzere “kevn” (oluş) kökünden gelen “mekân”, varlığın vücut bulup mevcudiyet kazandığı imkân sahasıdır. Meratib-i vücud (varlık mertebeleri) içerisinde tenzil oldukça cisim (yoğunluk/somutluk) kazanan ve varlık formuna bürünen her “şey” (insan da dâhil), bir “iniş”in (nüzul), “taşma”nın (sudur), “yansıma”nın (zuhur) ve hatta Hristiyan teolojisine de gönderme yaparak söyleyecek olursak bir “düşüş”ün (sukut) uzantısıdır. Dünya “denî” bir yer olarak bu “iniş”in/“düşüş”ün gerçekleştiği ukbanın “aşağı”sındaki yerdir/yurttur. Cennetten iniş/düşüş, varlık kazanmanın değil ama varlık bilinci kazanmanın sırrıdır.

İNSAN VE ARAYIŞLARINA DAİR


İnsan dünyaya gönderilmişliğiyle (Heidegger’in ifadesiyle “dünyaya fırlatılmışlığıyla”) varoluşsal bir kimlik ve yer arayışına da atılmıştır. Kimliğini varlık bulduğu, bulunduğu mekânda oluşturan insan için mekân sadece teritoryal/coğrafi bir yer değil, toplumsal ve kültürel ilişkiler ağının ör(ül)düğü bir oluş zeminidir. İnsanın bir yerden tehcir edilmesi demek, geçmişinden (belleğinden), şimdisinden (varlığından) ve geleceğinden (inancından) sürülmesi demektir. Aidiyet ve mensubiyet bağları ile bir arada olan bir milletin (Aramice “mille” kökünden gelen ve “söz” anlamına sahip olan kelime; aynı sözü aynı şekilde konuşan, dolayısıyla da aynı şekilde düşünen, duyumsayan, inanan toplum demektir) mekânsal tehciri (göçe zorlanması) tüm zorluğuna rağmen üstesinden gelinemeyecek bir durum değildir. Ve fakat bir milleti millet yapan aidiyet ve mensubiyet bağlarından, dolayısıyla da varoluşsal konumundan tehcir etmek düzeltilemeyecek “kopuşlara” sebep olmaktadır.

MÜSLÜMAN BİR ENTELEKTÜEL

Bu uzun girişi Ömer Kemal Buhari’nin Varoluşsal Tehcir: Yeni Batı ve Dönüştürücü Şiddet adlı kitabının içeriğine ve önemine değinmek için yaptım. Sabahattin Zaim Üniversitesi’nde öğretim üyesi olan Ömer Kemal, akademik çalışmalarının yanı sıra güncel ve kültürel meselelerle ilgili makaleler kaleme alan, çeviriler yapan, Müslümanların derdiyle hemhâl olan bir entelektüel. 2020’nin sonunda İnsan Yayınları tarafından yayımlanan mezkûr kitabı, üzerinde makaleler dışında müstakil olarak kitap kaleme alınmayan bir çözülme ve kopuş sürecini; bu sürecin faillerini ve yenilenmiş yöntemlerini, bu sistematik eylemin Müslümanlar üzerindeki etkisini ve zararlarını, Müslümanların önce durumu teşhis ve tespit etmesi kabilinden zihinsel bir yeterliliğe sahip olması ve ardından önleyici/koruyucu bir güç olarak kendi fikir ve ruh iklimlerini anlayacak/yaşayacak bir varoluş zeminini yeniden ihya etmeleri gerektiğini anlatan, ve bu anlatıyı ilmî bir usul içerisinde yapan önemli bir çalışma.

Batı’nın şiddet/baskı politikalarının tüm “öteki” toplumları, özelde ise İslam toplumunu asimile etmeye yönelik olduğunu, klasik asimilasyon politikalarının zamanla Oryantalizm ile birlikte yabancılaştırmaya dönüştüğünü, öteki kültürlerin ve toplumların modernlik ve hümanizm adına mankurtlaştırılarak dejenere edildiğini, Batı’nın kendi yaşam ve düşünce tarzını hâkim kılarak tüm dünyaya dayattığını bilfiil olduğu gibi bilkuvve olarak da biliyoruz. Modern dünyadaki fiziki ve politik şiddetin/baskının yerini alan örtülü şiddet/baskı türlerini (bedensel, zihinsel ve kimliksel) gerektiğinde sert gerektiğinde yumuşak güç olarak kullanan yeni Batı, sistematik eylemleriyle kendi dışındaki toplumları (özellikle de mevcut sisteme varlığı ve ilkeleriyle varoluşsal bir “tehdit” olan İslam toplumunu) dönüştürüp ya kendi olmaktan uzaklaştırarak ya da kendine benzeterek konumundan etmeye çalışmaktadır.

SORUNLAR VE ÖNERİLER

Varoluşsal Tehcir öncelikle kendi zihinsel dünyalarından göç etmeye zorlanan Müslümanların maruz kaldığı durumu ortaya koyuyor; arkasından Batı’nın (ve yöntemlerinin) kendi içindeki dönüşüm çizgisini belirliyor; arkasından şiddetin/baskının işlerliğini ve türlerini örneklendiriyor; ve son olarak da hem bir özeleştiri hem de önerilerini sunuyor. Müellifinin tasviriyle “transdisipliner, yani belirli bir disiplinle ve o disiplin için belirlenmiş sınırlarla kendisini sınırlandırmamaya, aynı zamanda eleştirel tavrını özgür ve cesur bir biçimde ifade etmeye çaba gösteren” eser, içinde bulunduğumuz çağın mahiyetine ve muhtelif aktörlerine dair zihinsel bir harita sağlamanın yanında, özellikle yeni nesillere maruz kaldıkları görünmez şiddet türleri hakkında farkındalık vadediyor: “Bu şiddet türleri yoluyla dindar birey çoğunlukla görünmeyen bir sopa ile disipline edilmekte, şiddetin alıcı tarafında olmak istemiyorsa dindarlığından vazgeçmesi, bunu yapmıyorsa da en azından toplumsal görünürlüğünü yok etmesi gerektiği tehdit-mesajı kendisine örtük ama oldukça güçlü bir şekilde verilmektedir.”

Varoluşsal Tehcir çok çeşitli disiplinlerden ve kaynaklardan bilgiler aktarmakla birlikte bunları özgün bir fikrî bütünlük içerisinde harmanlıyor. Kâh Frantz Fanon, kâh Tahsin Görgün, kâh Aníbal Quijano, kâh Byung-Chul Han sahne alıp söylenecek sözleri söylüyor. Dünyaları inşa eden kelimeler, fikirler, inançlar ve anlatılar ele alınıyor, şantiyelere giriliyor. Kitap özelde, içinde yaşadıkları dünyayı anlamlandırmak noktasında yoğun bir enformasyon ve propaganda bombardımanına tabi tutulan üniversite öğrencilerine, genelde ise varoluş derdini yüklenen tüm insanlara hitap ediyor.

#Ömer Kemal Buhari
#Wim Wenders
#Heidegger
3 yıl önce