|

Türk düşüncesine romantik bakış

İletişim Yayınları’ndan çıkan Türk Popüler Kültüründe Romantizm adlı kitapta Türk düşüncesi masaya yatırılıyor. Ercan Yıldırım, Türk düşüncesinin Batı’dan çok farklı bir seyir izlediğine dikkat çekerek kitapla ilgili eleştirilerini sıralıyor.

Yeni Şafak
04:00 - 14/10/2015 mercredi
Güncelleme: 20:19 - 13/10/2015 mardi
Yeni Şafak
ERCAN YILDIRIM


Türkiye'de 1970'lerden sonra ideolojilerin solunda bariz bir eğilim uç vermeye, gelişmeye; milli ve yerli olan her türlü söylem, vurgu küçümsenmeye, milliyetçilik ve faşizm kavramlarıyla yaftalanmaya başlandı. Bilhassa etnik olarak, dini ve mezhep bağlamında millet varlığından kendini ayıran unsurlar, bu topraklara ait değerlerin hepsini milliyetçilik başlığı altına sıkıştırarak marjinalleştirmeye, şiddet öğesine dönüştürmeye gayret gösterdi. Türkiye İşçi Partisi'nin daha milli ve yerli eğiliminin sönmesiyle beraber, İslam'ı düşman gören sol fraksiyonların tamamı, karşıtlığını tarihe, dine, manevi olana yöneltti.



Buna paralel olarak hassaten 27 Mayıs sonrası gelişen tercüme hareketlerine bağlı olarak milliyetçi ve muhafazakar ayrışmaya uğrayan İslamcılık da 80'lere kadar daha milli ve yerli vurgular barındırsa da 80 sonrasında vatan, bayrak, Osmanlı, Türk geçen her türlü cümleyi milliyetçilik başlığı altında değerlendirmeye gitti. Kendi anne ve babasını bile “cahiliye” olarak gören İslamcılık, 90'larda daha liberal dili benimsese bile sosyalist ittifaktan doğan söylemi sonuna kadar kullanmayı tercih etti. Linç kültürü, Türkiyelilik, ötekileştirmeme kavramlarını kullanma, devleti Kemalizmle özdeşleştirerek İstiklal Marşı'na, bayrağa, tarihe mesafeli davranmak bu ittifakın sonucu olarak gelişti.



Ermeni tezlerinin kuvvetlenmesi, Kürtçülüğün gelişmesi, etnik ve mezhep aidiyetlerinin temel siyasi hatta sosyal kimliğe dönmesiyle beraber, milliyetçilik, içinde yurt, toprak, bayrak, milli geçen her tür söylem “linç kültürü” adı altında linç edildi.



MİLLİ OLANI YAFTALAMA YA DA ROMANTİK SİYASALLIK


90'lı yıllardan sonra yeni tarih yazımı güç kazandı. Liberal, sol tarihin milli olan vurgulara karşı giriştiği operasyon, “resmi tarih” algısını Osmanlı tarih yazımına kadar götürme işi İslamcıları da etkiledi. Belli kesim, Türkiye'nin meselelerine getirdiği yorumlar, tespitler ve çözümler için sürekli milliyetçi, faşist ithamını devreye soktu. Tepkiler, tarih anlatıları, siyasal söylemler etnik, mezhep, İslam dışı olmadığı durumlarda hep milliyetçilik ve faşizmle ilişkilendirildi.


İletişim yayınlarından çıkan Türk Popüler Kültüründe Romantizm'de Türk düşüncesini romantik kavramı üzerinden ele alarak, Türk düşüncesinin hemen tamamını rasyonel olmayıp, milli ruh adı altında hamaset, mit, kahramanlık üretmekle itham eder. Kitabın yazarı Hasan Aksakal, romantik kavramını kısaca açıkladıktan, romantizmin Batılı kaynaklarını verdikten sonra Türk düşüncesini Namık Kemal'den İsmet Özel'e kadar romantizmin eseri olarak sunar. Romantizmi Batılı köklerinden, anlamlarından ve yaklaşımlarından ayırarak, bugünkü siyasal yapı üzerinden yaklaşımlar getiren Aksakal, bizdeki tarih, millilik, milli ruh, şehitlik, vatan, metafizik, dil gibi unsurların tamamını “romantizm” kalıbı içine yerleştirir.


Batıda romantizm, modernite eleştirisine dayanır.



Modernliğin sanayi, kapitalizm, şehirleşme gibi sonuçlarının gündelik hayatı eziyete ve anlamsızlığa iten koşullarının, aydınlanma değerlerinin dünyanın büyüsünü bozduğu görüşüne dayanarak, dünyaya yeni bir anlam, büyü kazandırma görüşü romantizmin çıkışını oluşturur.



Siyasal olarak Hegel'in, Alman idealistlerinin fikirlerinin devlet ve metafizik üzerindeki yeni seyri romantizmi geniş bir alana yaysa da romantizmin Türkiye'de gelişkin bir eğilim olarak yerini aldığı çok da söylenemez. Türkiye geç modernleşen bir ülke olduğu için sanayileşme, şehirleşme bakımından hala Batının gerisindedir. Türkiye'de üretim ve şehir eleştirisi yeni yeni düşünce sahasına girer zira Türkiye hala kapitalizmi içselleştirmekte sıkıntı çekmektedir. Bu bakımdan şehirlerin büyüsünün bozulması eskiye dayanmaz.



ROMANTİK OLAN SOLDUR


Türk düşüncesi bırakın modernite ve aydınlanma eleştirisine girmeyi, tam aksine modernliği bir an önce taşımayı öngören ideolojiler teçhiz etmiştir. İslamcılık dahi kalkınma, modernleşme, gelişme, terakki, büyüme kavramları etrafında Batı medeniyetine dahil olmayı hesaplar. Batıda şehir ve sanayiden doğan gündelik hayat eleştirisini, aşırı çalışma sistemine bağlı olarak insanoğlunun insanlığını askıya aldığı kanaatlerini İslamcılar, milliyetçi ve muhafazakarlar Türkiye için hiç mi hiç taşımazlar. Tam tersine İslamcılık ve diğer romantik ideolojiler, tarihi ve Müslümanları çalışmadıkları, tembellik ettikleri için yerer. Kurtuluşu çalışmada görür.



Halbuki Hasan Aksakal, milliyetçi ve İslamcı yazarları Namık Kemal'den Ziya Gökalp'e, Cemil Meriç'ten İsmet Özel'e kadar Türk düşüncesini “romantik” olarak yaftalarken onların milli ruh, vatan, bayrak, Malazgirt'ten başlayan ruh, Fatih, fetih, şehadet, milli kavramlarını öne çeker. Bunları dile getirmenin, modernleşmek için bile bu kavramları kullanarak “güçlü Türkiye” vurgusunu ifade etmenin kendisi romantizm olamaz; en azından Hasan Aksakal'ın kitabın başında yaptığı romantik tanımlarına uymaz. Belki romantik siyasallıktan bahsedilecekse bu ancak sekter solculuk, marjinal devrimcilik ve sendikal hareketler için söylenebilir.


Aksakal'ın kitabında sıkça dillendirdiği kavramları kullanmak romantizmi ifade etmeye yetmez. Bu bakımdan batıdaki romantizmi bütünüyle karşılayacak bir eğilim Türkiye'de belirgin değildir. Fakat romantizmin modernite, kapitalizm eleştirisiyle, “katı olan her şey buharlaşır” diyen Marks'ı hesaba katarsak asıl solun romantizminden söz edilebilir.



Türkiye'de olmayan işçi sınıfından devrim imal etmeye çalışan, olmayan burjuvayı eleştiren, olmayan sanayileşmeden ve onun kötü çalışma koşullarından bahseden solun romantizminden bahsedilebilir.






#modernite
#hegel
#İletişim Yayınları
#Romantizm
il y a 9 ans