Diyor ki, "İsrail, Gazze'de yaptığı gibi, Lübnan'da da kolektif cezalandırma yöntemi uyguluyor. Sivillerin yanında ("yanı sıra" demek istiyor herhalde), toplumların yaşaması için gerekli sivil hedefleri de tahrip ediyor. Her iki eylem de, savaş hukuku ihlali oluşturuyor..."
İsterseniz önce şu "kolektif cezalandırma" meselesi üzerinde duralım biraz...
Değerli büyükelçi Gündüz Aktan'ın ne demiş bulunduğunu araştırırken, karşıma aynı gazeteden Murat Belge'nin yazdığı "İsrail" başlıklı yazı çıktı.
Belge de, tıpkı muarızı Aktan gibi, son bir haftadır Ortadoğu'da yaşananları "kolektif sorumluluk/kolektif cezalandırma" kavramlarıyla açıklıyordu.
İsrail'in, kendisi için "doğal hak" saydığı ve neredeyse biricik "varkalma yöntemi" olarak benimsediği bu hukuk dışı uygulama, Murat Belge'ye göre "Her Filistinli bana düşmandır"dan "Her Arap bana düşmandır"a, oradan "Her Müslüman bana düşmandır"a ve nihayetinde "Beni eleştiren herkes bana düşmandır"a geçişi zorunlu kılıyordu.
Belge, dış konularda da dikkati elden bırakmadığı için, sözkonusu uygulamayı "hukuk dışı" gibi, daha yumuşak bir ifadeyle geçiştirmiş.
Hukuk dışı olmaya hukuk dışı, paranoid olmaya paranoid (herkes bana düşmandır, vs), savaş ihlali olmaya savaş ihlali de, yapılan şeyin bir de teknik adı var: Buna dünyanın her yerinde "faşizm" diyorlar. (Siz bu ibareyi "soykırım" sözcüğüyle de değiştirebilirsiniz!)
İsrail devleti, bu Nazi alışkanlığını, bu kabul edilemez hukuk dışı anlayışı, yıllardır işgalci bulunduğu topraklarda "öteki"ne, yani kendisine benzemeyene, yani "beni eleştiren bana düşmandır"ın öznesi olan Filistinlilere ve Lübnanlılara uyguluyor.
Üstelik uygar dünyanın gözetiminde...
Üstelik herkesten de uygar addedilen ABD yöneticilerinin himayesinde...
Hiçbir ülke, böylesine pervasızca, dünyada yalnızca kendisi varmış gibi davranamaz/davranmamıştır. İsrail'in yaptığı sadece hukuk dışı değil, aynı zamanda insanlık dışı, aynı zamanda ahlak dışı...
Evet, terör ciddi bir sorundur. Lübnan'da, Filistin'de, İsrail'de, hatta Suriye'de gerekli "sterilizasyon" sağlanmalıdır. Fakat İsrail'in kolonyal, yayılmacı, ve hukuk tanımaz politikaları, saldırıya maruz kalan insanlara başka bir seçenek bırakmamaktadır.
İşgalin ve yayılmacılığın da bir bedeli vardır. Adına ister terör deyin, ister nefsi müdafa, ister vatan savunması... İsrail de bu bedeli ödeyecektir.
Ne bekleniyordu ki? "Buyrun, istediğiniz yerlere yerleşin, istediğiniz topraklarda konuşlanın, canınızın çektiği ülkeye girin" demelerini mi?
Kaldı ki, sorun sadece terörse, bir devletin yüklenmesi gereken sorumlulukla, bu devlete karşı mücadele eden örgütün sorumluluğu aynı olamaz, aynı olmamalıdır... Terörle mücadele ettiğini söyleyen İsrail, hem çocukları ve masum sivilleri katlediyor, hem hiçbir hukuk ve ahlak kuralı tanımadan istediği bölgeye saldırıyor, hem de bu hadiselerle "dolaylı" ilgisi kurulabilecek ülkeleri, Lübnan'ı, Suriye'yi, İran'ı savaşın içine çekmeye çalışıyor. Bölgedeki konumunu garantiye almak için neredeyse bütün dünyayı ateşe atacak.
Bu böyle gitmez.
Böyle gitmeyeceğini artık İsrail halkı da görmeli.
Bir çift söz de, "Bize ne Araplardan" diyen ve bunu "ilginç politik çıkış" sanan ulusalcı çevrelere:
İsrail'in başvurduğu kolektif cezalandırma yöntemi nasıl ki faşizmle aynı kapıya çıkıyorsa, bu devletin yaptıklarını "Oh olsun Araplara, onlar da bizi arkadan hançerlemişti" diyerek meşrulaştıran ve meseleyi neredeyse basit bir "terörle mücadele" sorununa indirgeyenlerin tutumu da aynı kapıya çıkmaktadır.
Faşizmin dini, ırkı, cinsiyeti, rengi olmaz.
Faşizm her yerde faşizmdir.
İsrail de yapsa faşizmdir, Nazi Almanyası da yapsa faşizmdir.