|
Bir kelimenin peşinden

Kucak, ancak birileri dışarıda kalırsa gerçek anlamına kavuşur. Herkesi kucaklamaya çalışmak, böyle bir söylemde bulunmak, samimiyetsizliği de beraberinde getirir. Fenalık etmiş, fitneye sebebiyet vermiş, ihanet içinde olmuş, masum canlara kıymış bir kimseyle neden kucaklaşalım?



Bir başka samimiyetsizlik örneği: Göreve gelir gelmez yüzlerce emekçiyi işten çıkaran bir siyasetçi, sürekli kucaklaşmaktan bahsedebiliyor. Sarılmak kelimesinin anlamlarından birini tam da burada görüyoruz: Hemen işe girişmek… Kucaklaşmak isteğini dile getirdiği son adres ise bize sarılmak kelimesinin başka bir karşılığını veriyor: Kuşatılmak, muhasara altına alınmak…

Maruz kaldığımız musibet, imtihan, zorluk karşısında güvendiğimiz bir insana sarılmak, bizi daha dirayetli kılar. Musibetin kendisine sarılamaz, onunla kucaklaşamayız. Teklif edilen işte budur. Bilmem anlatabiliyor muyum?

Baba ocağı, anne kucağı temsil eder. Bize kötülüğü dokunmuş ve asla itimat telkin etmeyen kimseleri buralara yaklaştırmak istemeyiz. Türkiye ocağına düşmanlık edenlerle kucaklaşmak, ayrıca bunu hatırlatıyor.

İnsanların birbirine sarılması, kucaklaşması, karşılıklı olarak gönüllere dokunulması demektir. Gönülsüz davranan, kara siyaset yapan, fenalıklarından dolayı nedamet getirmeyen, mahcubiyet duymayan ve hatta kirli faaliyetlerini sürdüren bir kişi yahut kurumla bu mümkün müdür?

Bir insana sarıldıktan sonra, omzuna yahut sırtına hafifçe dokunuruz. Bu, ‘yanındayım, arkandayım’ demektir. Ülkemizin düşmanlarıyla iş tutanlar, bizim yanımızda nasıl olacak? Sırtımızı onlara dönebilecek miyiz?

***

Yüksek acı, derin sarsıntı, tarifsiz üzüntü ve beklenmedik bir olay karşısında, sarılacak, o ağır yükü paylaşacak birini ararız. Bunun adı, gelen neyse işte onu birlikte göğüslemektir. Sevdiğimizi korumak için de ona sarılabiliriz. Sevdiklerimiz, canımızın devamıdır. Bizi ziyadesiyle üzecek iki dokunaklı hikâye:

Düzce ilinde sel felaketi yaşandı. Afat oldu. Kayıp anne ve kızının cansız bedenlerine altı gün sonra ulaşıldı. Dere yatağında, birbirlerine sarılmış halde bulundular.

Soma ilçesinde yaşanan maden faciasında aynı vardiyada çalışan baba ve oğlunun cansız bedenlerine ulaşıldığında, onları birbirlerine sımsıkı sarılmış vaziyette buldular. Toprağın yüzlerde metre altında, karanlığın içinde. Bir ölüm daha ne kadar zor olabilir?

Bazı acılarla ömrümüz boyunca sadece bir kez karşılaşırız. İlk ve son defa. Anne ve babanın vefatı mesela. Böyle anlarda yakınımızdaki insanlara sarılmak, sağlam bir ağacın gövdesine tutunmak gibidir.

Sevincimizi paylaşmak, bizi mutlu eden güzel bir haberi kutlamak için de birilerine sarılma ihtiyacı hissederiz. Konu yine tanış olmaya geliyor. Uzun zamandır görmediğimiz bir dostumuzla, akrabamızla karşılaştığımız vakit sarmaş dolaş olmamız gibi… Özlem gidermek ne duru bir haldir.

Tanıdığımız ve emin olduğumuz insanlarla sarılıp kucaklaşır, diğerleriyle tırnak uçlarıyla olmamak şartıyla tokalaşırız. Eli kanlı yahut yanlış işler nedeniyle kirli değilse elbette.

Tokalaşmanın birinci şartı ise yumruk haline gelmiş ellerin çözülmesidir.

#Musibet
#Düzce
#Afat
#Soma
5 yıl önce
Bir kelimenin peşinden
İkiyüzlü dünyanın 200 günü
Garson nereye baksın?
İnsafsız takas!
Erdoğan’ı/AK Parti’yi Kürtsüz bırakma operasyonu…
Riyakâr Bey ile ‘Yamyam’ Biraderler