|
Anlatıyı kaybetmek

ABD Başkanı Biden, 1915 olaylarından “soykırım” diye bahsedince meslekten büyüğüm Selim Tuncer abi “bu işleri tarihçilere değil, filmcilere bırakmak lazım” notuyla bir araştırma sonucu paylaştı.

Araştırmada Fransızlara “Sizin bakış açınıza göre Fransa’nın Nazi işgalinden kurtulmasında en çok hangi ülkenin etkisi olmuştur?” sorusu yöneltiliyor. 1945 yılında bu soruya Fransızlar yüzde 57 ile Soyvetler Birliği cevabını veriyor. Listede yüzde 20 ile Amerika ikinci, yüzde 12 ile de İngiltere üçüncü oluyor.

Araştırma, 1994 ve 2004 yıllarında, benzer örneklem ve yöntemle tekrarlanıyor. 2004 yılı sonuçlarında listenin başında yüzde 58 ile Amerika var bu sefer. Sovyetler yüzde 20, İngiltere ise yüzde 16 ile listede.

Tarih aynı tarih, toplumsal hafıza aynı toplumsal hafıza ise bunca dramatik değişim nasıl olmuştur peki sizce? Ne olmuştur da Fransa’yı Soyvetler’in kurtardığı hâkim algısı 60 yılda Amerika lehine değişmiştir?

Bu sorunun öyle basit bir cevabı yok. Fakat çok genel bir cevabı var: “Anlatıyı değiştirme gücü.”

Ne demek bu? Bir olayın “nasıl olduğunu” anlatmak yerine, “olay olurken yaşananların hangisinin önemli olduğunu” anlatarak anlatıyı kendi lehine çevirmek. Bu, lehe çevirme işi hele yanında bir de işini iyi yapan bir kültür endüstrisi varsa ne tarih bırakır ne toplumsal hafıza. Aradan geçen 60 yılda kurtarıcın Ruslardan Amerikalılara dönmüş olur da ruhun duymaz.

Açık konuşmak gerekirse 1915 Ermeni Olayları meselesinde yaramızı açık tutmayı seçerek “anlatı inşa etme” gücümüzü büyük oranda kaybettiğimizi düşünüyorum. Sakin, serinkanlı ve istikrarlı bir “1915 Ermeni Olayları” yaklaşımı koyamamışız ortaya, o görünüyor.

Hatırlayanlarınız vardır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, 1915 Ermeni Olayları’nın 100. yıldönümünde, Türk tezinin dünyaya anlatılması için hatırı sayılır bir bütçe ile önemli destekler verdi. Bilmem “şu iş de acayip güzel oldu o sene” diye hatırlayanınız var mı? Ben bir iki örnek dışında pek bir şey hatırlamıyorum. Senelerin “açık yarası” sağalmadı yani.

Aslına bakılırsa bu hususta Ermenilerin de “anlatı inşa ettiklerini” söylemek zor. Onların da durumu “açık yara” durumu.

O halde soru şu: Bu anlatıyı kim inşa ediyor?

Cevapsa şu: Fransızları, ülkelerini Amerikalıların kurtardığına hangi mekanizma ikna ettiyse o. Küresel emperyalizmin hizmetindeki küresel kültür endüstrisi.

Öyle kirli, öyle aşağılık bir “anlatı inşasının” tam ortasındayız ki sabah akşam kendimizi yırtıp “bu işi tarihçilere bırakalım” desek bile sesimiz de, tezimiz de duyulmayacak.

“Ne yani, kendi tezimizi anlatacak filmler, diziler mi yapmalıydık; kitaplar mı yayınlamalıydık?” diye soracak olursanız cevabım şu olacak: Geç değil, çok geç kaldık bunun için. Asala’nın şehit ettiği hariciye diplomatlarımızın bile filmini, dizisini çekmedik. Kitabını yazmadık.

Üstelik 1915 Ermeni Olayları konusunda zaten o tren çoktan kaçmış görünüyor. Değil dünyadaki kara propaganda ile içimizdeki hain aptalların yaptığı tezviratla bile başa çıkamıyoruz. Dahası, öyle iğdiş edilmiş bir zihinsel düzlem ile karşı karşıyayız ki Mustafa Kemal’in kurduğu partinin en büyük ortağı meseleden “soykırım” diye söz ediyor ve hiç ama hiçbir tepki gelişmiyor adamların kitlelerinde.

Bir yandan küresel emperyalist düzenin kölesi haline gelip bir yandan da Mustafa Kemal’in “Bağımsızlık benim karakterimdir” sözüne atıf yapmak için erişilecek “zihinsel düzlem” ancak “anlatıyı bütünüyle kaybetmekle” mümkün olabilir.

Oysa milleti millet yapan şeylerden biri, belki de birincisi, “ortak anlatı inşa edebilme” kabiliyetidir.

Hepimize geçmiş olsun.

#ABD
#Biden
#Selim Tuncer
#Fransız
#Nazi
#Sovyetler
#Ermeni Olayları
#Mustafa Kemal
3 yıl önce
Anlatıyı kaybetmek
Evvelbahar
Siz hiç “ayben”e para gönderdiniz mi?
Irak: Kurtların sessizliği…
Direniş meşrudur, tükür kardeşim
Columbia’da ‘Filistin’le Dayanışma Çadırları’