|
1’inci bölüm: ‘Sıkıntı’…

Bu satırları okuduğunuzda Rusya Federasyonu, Ukrayna’da işgal ettiği bölgeleri/toprakları resmen ilhak etmiş olacak. Oraları artık Rusya’dır…

Türkiye’nin meseleyi nasıl gördüğüne ilişkin açı bizzat Cumhurbaşkanı’nın ağzından şöyledir; “Şu anda dört tane şehirde yapılan referandum olayı.
Şimdi bu neyi getiriyor. Sıkıntıyı getiriyor’…

Bu darlanma halini, Batı’nın bütünüyle paylaştığını söyleyebiliriz. Referandum kararı duyulduğu andan itibaren, ABD, AB, NATO ve BM’den duyulan, üzerine ilgili başkentlerden duyulan çığlıklı açıklamalar aynı bunaltının farklı kareleridir…

Kuşkusuz, Türkiye’nin sıkıntılanmasıyla Batı’nın paniği arasında fark vardır; Ankara, barış olasılığının, bu yolda mücadelenin zorlaşacağından üzgün, devamının Türkiye’ye sirayet etme ihtimaline hassastır. Ukrayna bölgelerinin Rusya’ya ‘törenle’ katılımından sadece bir gün evvel –sonuç çıkmayacağını bile bile– Putin’le görüşülmesinin ardındaki düşünce budur.

Batı, yani ABD açısından durum daha sıkıntılıdır. Savaşın mümkün olduğu kadar uzaması, Rusya’nın tamamen diz çökertilmesi, üstelik bunları kendi kanıyla değil başka ülkenin kanı üzerinden
‘vekâleten’ yapmasına bir çizgi çekilmiş oluyor…
2’NCİ BÖLÜM:
YÜZ-YÜZE…

Rusya’nın ‘toprak bütünlüğü’ artık daha geniş olduğundan, buraya yönelik saldırılar ‘anavatana’ sayılacağından, “… elimizdeki tüm imkânlarla savunuruz. Bu bir blöf değildir” durumu ortaya çıkmıştır…

Bu aşamayı şöyle okudunuz; “Referandum sonuçlandığında ve Rusya tarafından da kabul edilip, malûm bölgeler Rusya’ya katıldığında mesele tamamen bitmiş olacaktır. Dönüşü yoktur ve bununla sorunu olanları
en az 300 bin asker ve nükleer silah bekliyor olacak. Kısaca referandum ve Rusya’ya katılım, yeni bir siyasi ve jeopolitik gerçeklik yaratıyor. Buraya kadarki perde kapanıyor”.
(24/09.)
Peki, nedir bu yeni gerçeklik; “Moskova’nın, blöf/nükleer/seferberlik/referandum/ilhak serisinin gerçek amacı/sonucu,
‘vekâleten savaşı’ aradan çıkarmaktır.
Nükleerin vekâleti olmaz”. (28/09.)
Bu satırları anılan tarihlerde okudunuz ve sizinle birlikte bir tek devlet bu çıkarımı yapmıştı. Cumhurbaşkanı’nın “sıkıntı” dediği odur! O küresel bunalımın Türkiye’ye özel boyutunu birazdan okuyacaksınız ama
gerisinin dünyadan bile haberi yoktu, ne olduğunu hiç anlamadılar…
(Bundan sonra bol bol okuyup, duyacaksınız. Biz ilerisine geçelim.)
3’ÜNCÜ
BÖLÜM: RİSK…
Top, Batı’ya geçmiş bulunuyor. ABD ve Avrupa’nın bu yeni gerçekliğe hangi karşılığı vereceği büyük sorundur.
Dünyanın ilhak edilen toprakları tanıyıp-tanımamasının artık önemi yoktur
çünkü Rusya bunu aşkın pozisyondadır. Kaldı ki, ‘sadece tanımazsanız’ ne olacak? Bir şey yaparsanız da ‘nükleer riski’ göze almanız gerekecektir. Bu ciddi sorundur ve uzun sessizliğinin ardından eski Şansölye
Merkel
’in, “Putin’in nükleer silah açıklamalarının ciddiye alınması gerekiyor. Sözlerini ciddiye almak, blöf olarak görmemek, onlarla ciddi şekilde ilgilenmek zayıflık ya da yatıştırma değil, politik bilgelik işaretidir” sözleri odur…

Ne yazık ki, Avrupa’da birçok başkentin savaşın devamı konusundaki yüksek kaygıları Washington ve Londra’da yine karşılık bulmayabilir. Kötüsü, İngiltere’de, ‘nükleer tehdidi’ görüp el yükseltmiş, “gerekirse kullanılır” demiş bir yeni Başbakan da görevdedir…

4’ÜNCÜ BÖLÜM:
NE OLACAK BU ‘MİR’İN HALİ!

Artık öğrendik, ‘Mir’ Rusçada ‘dünya’ demek ve dünyada Rusya’ya uygulanan geniş yaptırımlar seddini aşan tek ekonomik araçtı. Türk bankaları ve ülkemize gelen turistler tarafından kullanılıyordu.

Önce özel bankalar sonra kamu bankaları bu uygulamadan ayrıldı. Yeni ‘yollar’ düşünüldüğüne ilişkin fısıltılar çok. Moskova bu durumu,
‘çok ağır ve emsalsiz ABD baskısının sonucu
’ olarak tanımladı ama Türkiye’yi anladığını da ima etti.

MİR meselesi, ABD’nin Türkiye’deki bir seri iş dünyası kuruluşuna yazdığı “ikaz mektubu” ile de ilintilendirildi. Doğrudur. Ancak, bundan sonra “olacakları” da işaret ediyor…

Rusya’nın referandum bölgelerini kendine katması ve yeni gerçekliğe karşı Batı/ABD’nin atacağı,
Türkiye’yi hedef alan potansiyel adımların ipucudur…

20 Eylül akşamı yayınlanan ‘Akıl Odası’nda Prof. Süleyman Seyfi Öğün’ün kestirmelerine yaslayarak ‘sıkıntı’yı açalım…

İki boyut var…

Bir,
saha; Rusya bundan sonra çok daha sertleşebilir ve şimdiye kadar politik nedenlerle imtina ettiği geleneksel vahşiliğine dönerek yıkıcı bombardımanlara başlayabilir. Bu NATO’nun Rusya topraklarına yönelik ataklarıyla karşılık bulabilir. Ondan sonrasını da Allah göstermesin…
‘SON’…
İki,
politik; ki, Türkiye’yi birinci derecede ilgilendiren, ciddi stres üretecek, seçimlere giden sürecin takvimine girecek krizler yaratabilir…
Bu da,
en basit haliyle “tarafını seç” olarak tezahür edecek bir baskı anlamına gelecektir.
Rusya’yı tamamen boğma planına Ankara’nın da katılması, tüm yaptırımlara eksiksiz uyması, Karadeniz dâhil, MİR’le başlayan sürecin Külliye-Kremlin ilişkilerini berhava edecek, kabul edilmemesi halinde Ege ve Suriye dâhil
sıcak çatışmalara evrilebilecek bir süreci ABD’nin namluya sürmesidir.

Kuzey Akım hattına sabotajın bir benzerinin Türk Akım’ı da tehdit eder hale gelmesinden ekonomik “mahvetme” cüretlerine kadar uzatılacak bu hat, Kafkasya ve Avrasya haritasını da sarsacaktır.

Tatsız duruyor değil mi?

Finaller öyledir. Doğası budur. Buraya kadar getirdik. O yüzden enseyi hiç karartmayın.

Bıçak sırtı bu dönem, Türkiye’nin
‘kendisini seçmesiyle’
son bulacak. Şüpheniz olmasın…
#Rusya
#AB
#ABD
2 yıl önce
1’inci bölüm: ‘Sıkıntı’…
Muhafazakar yardım balosu
X’e kısıtlama an meselesi
Musevî bir yasadan Kızıl Düve miti üretmek
Sosyal çürüme yazıları 2: Her türden bağımlılıklar cumhuriyeti
Bir bu eksikti...