|
5 Mart...

Pazartesi sabahı Rusya liderinden gelen, “Rusya’nın kimseyle savaşa girmeye niyeti yok” açıklaması genel bir ifade olsa da, İdlib’e indirilmesinde sakınca yok. Putin’i bu cümleleri kurmaya sürükleyen noktaya nasıl/nereden gelindi?..

Kimi yorumcular, “Rusya, Türkiye’nin ABD ile mesafesine bakarak, ‘yalnız yakaladım’ aklıyla bu operasyonu yürüttüğünü” söylüyor. Bu plastik bir akıl. Moskova’nın,
Türkiye’nin darasız ağırlığı
nı kestiremediğini gösterir ki, zor ihtimal, bu cücelikle arkadaşlık da yapmayalım zaten.

Tersine, Türkiye-ABD yakınlaşmasının son zamanda Kremlin’i ikirciklendirecek denli yükseldiği, bunun sadece Suriye değil Irak sahasına da yansıyacağı, nihayet İran üzerinde bir etki üreteceği de değerlendiriliyor. İsrail’i de işe katan boyutu var çözümlemenin.

İkiye ayrılıyor; ABD-NATO-AB üzerinden gelen, Ankara’nın Rusya’ya karşı ‘yeniden’ Batı’ya sarıldığını okuyan bir süreç. İki, Ortadoğu panoramasına yönelik, ABD Başkanlık seçimleri ardından pratiğe dökülecek bir plan...

‘PASSİONS ARE LİKE MAPS’!..

Kriz süresince kimi haberler şaşırtıcı açılımlar üretti. Mesela, Tahran’ın, Türkiye-İran-Şam arasında görüşme önerdiği iddiası. Burada Şam’ın dâhil edilmesi önemsiz. İş, Rusya sandalyesinin boş bırakılması. Evlatlarımızı kaybettiğimiz gece, İsrail’in Şam’daki İran uzantılarını vurmasına bağlanabilecek bir kaygının, tıpkı koronavirüs gibi Tahran yönetimine hâkim olmaya başladığını gösteriyor...

İran’ı merkeze alan ikinci tez, Tahran yönetiminin Rusya ile Türkiye arasında ara yapıcılığa soyunduğudur. İran, Ankara-Moskova bağının kopması halinde büyük faturanın kendisine çıkacağını görüyor. Şimdi sahada bedelini milislerinin kanıyla öderken masada da ödeyecek.

Suriye’nin parçalanması, Irak’ın parçalanması, Arap yarımadasında ve hatta Kuzey Afrika’da İsrail’e uyumlu bir coğrafyanın şekillenmesi, nihayetinde bu devasa birikimin İran üzerine yıkılacağı korkusunu doğuruyor. Buraya Rusya-İsrail ilişkilerinin nev’i şahsına münhasır yapısını da ekleyebilirsiniz.

Bu ihtimal,
Türkiye dâhil bölge oyuncularına bir seri risk ve fırsat üretiyor
. Ama öncelik risklerin olmalı; böyle bir vakumun süper güçleri dahi içine çekebileceğini söylemeliyiz...

Bir başka haber hiç şüphesiz Rus Sputnik’in, Hatay’ı çalıntı olarak tanımlayan sözde analizi servis etmesiydi. Çok bilindik Şam tasavvuru olan bu iddia bize önce KKTC Cumhurbaşkanı’nın Hatay göndermesini hatırlattı. İdlib nedeniyle Rusya’nın açtığı bir kart olarak görüp, geçmeli miyiz? Bu aklı besleyen kaynaklar, Suriye’nin güney sınırı ile kuzey sınırı arasında bir paralellik/benzetme kuruyor. Bu, İsrail demektir. Notlarımıza derkenar olsun.

İlginç bir diğer meydan okuma İsrail devletinden geldi ve bu sefer Haaretz veya Debka türünden peçeli ağızlardan değil, bakanlık seviyesinde, “
İran’ı 12 ay içinde Suriye’den temizleyeceğiz
” duyurusu yapıldı. Yukarıdaki İran planı ile uyumludur, ‘nasıl ve kiminle’ önemlidir...

Ardından Yunanistan’dan beklenmeyen bir ‘destek’ geldi. Atina, Türkiye’ye verilmesi düşünülen NATO desteği kapsamındaki itirazını kaldırdı. Böylece Türkiye’ye hava desteği verilmesinin önündeki engel kalktı. Bunda sınıra yürüyen göçmenlerin etkisi nedir bilinmez ama Berlin etkisi şaşırtmaz. Fakat ABD, İdlib’de hava desteğine yanaşmadı.

Bu yüzden, James Jeffrey’in geliş-gidişleri kadar İngiltere Dışişleri Bakanı’nın ziyaretini de dikkatli izleyelim.

AMERİKA? BİR DAHA ASLA!..
İdlib krizi, yıllar öncesinde yola ‘eksenimiz kayıyor’ diye çıkan ve bugüne kadar
Türk dış politika çeşitliliğine biteviye isyan edip sönümlenmiş kesimleri uyandırdı
. ‘Gördünüz mü, Amerika’yla/AB’yle ilişkileriniz iyi olmazsa sonuç bu olur’ başlığı altında kudurmaya başladılar. ABD’nin BM büyükelçisinin, “Kimin güvenilir

ortak olup olmadığını herkesin gördüğünü umuyorum” kılçığını sıyırmaya başladılar...

1.
Suriye dramının ve BM tarifiyle, “yüzyılın en büyük insani felâketi”nin bir numaralı sorumlusu, tıpkı Irak’ta olduğu gibi ABD’dir.
2.
70 yıllık Türkiye-ABD ilişkilerinin tarihi, müttefike ihanet, dost kazıkları tarihidir. Özel olarak 35 yıllık terörle mücadele tarihinin, insan ve maddi kaybının bir numaralı sorumlusu da ABD’dir.
3.
Bunlara rağmen
Ankara, ABD ile “
eşit ve adil
” ama mesafeli bir ilişki geliştirmekten vazgeçmedi.
4.
Aynı kriterleri başta Rusya olmak üzere diğer ülkelere de uyguladı.
5.
İdlib’de yaşanan kalleşlik Şam rejimiyle birlikte Rusya’nın suçudur. Ankara sahada yaşanan her gerilimde Rusya’yı Şam’dan ayırdı. Stratejik akıl ve fayda üretti. Ama Rusya şimdi bunun bedelini ödüyor. Eğer
biraz süper güç aklına sahipse 5 Mart’ta bunu masada da gösterecektir
.
6.
Sahada kan, masada siyasi bedelini ödettikten sonra Ankara’nın Rusya ile ilişkileri koruyacağı hissediliyor. Doğrusu da budur. Ankara’nın göçmenlere Avrupa kapılarını açması da uluslararası ilgiyi İdlib/Rusya üzerine çekmekti. Çekti de. Yani 5 Mart masası fiilen iki görünse de gerçekte kalabalıktır.
7.
Türk (dış) politikası, ülkenin tüm milli güçlerine ve akıllarına on yıllar içinde nüfuz etmiş, bünyesi kendiliğinden üretir hale gelmiş dış zihniyetten ülkeyi arındırma süreci yürütüyor. Bağımsızlığa geçiş sürecidir. Her geçiş süreci biraz nekahet dönemidir. Milli ve yerli hedefi sulandıracak dış saldırılara, iç çelmelere şimdi savrulmak, devirdiğimiz masayı, ABD, AB, Batı, Doğu, Rusya, Çin, her ne karın ağrılarıysa, şimdi bunaldık diye onların şartlarında yeniden kuracak değiliz.

#Suriye
#BM
#ABD
#İdlib
٪d سنوات قبل
5 Mart...
Evvelbahar
Siz hiç “ayben”e para gönderdiniz mi?
Irak: Kurtların sessizliği…
Direniş meşrudur, tükür kardeşim
Columbia’da ‘Filistin’le Dayanışma Çadırları’