İsrail Cumhurbaşkanı’nın Ankara’dan aranması, Türkiye’deki belli bir kesim kadar Tel Aviv’de de heyecan yarattı. Durmadan, “İsrail’le barışın, ABD ile barışın” diyenlere bakarsanız, bu telefon görüşmesi kendi fikirlerinin ibrası oldu…
Benzer durum, Mısır ile görüşmelerin önce istihbarat birimleri, ardından da Dışişleri Bakanlığı’na evrilen temaslarında da yaşanmıştı. O zaman da, “işte dediğimize geldiniz” türünden haris tatmin arayışlarına şahit olmuştuk…
Şimdi de aynısını yaşıyoruz; koca koca unvanlı adamlar, Tv oturumlarında ya da gazetelerde “yaa gördünüz mü” minvalli metinler döşüyorlar.
Oysa ‘görünen’ bir şey yok…
İsrail ve ABD’yi yeniden Türkiye’ye pazarlamak adına, dış politikanın, “onlar Ortadoğu’yu, Akdeniz’i, enerjiyi, parayı size altın tepside sunarlar” darlığında kurulduğunu sanmaktır bu. ‘Ne karşılığında’ sorusunu ağızlarına almazlar.
***
***
Onlar açısından durum bu. Türkiye açısından mesele daha basit; İsrail’in bölge ve Türkiye için ne anlama geldiğini, 90’lardan günümüze bu ülkenin altını nasıl kemirdiğini bilmiyor olabilir mi?..
Washington-Ankara ilişkileri üzerinden açalım; şu an ilişkilerimiz nasıl? İyi mi kötü mü? Cenevre’deki görüşmeler, Afganistan’daki ortak adım görüntüleri, açıklamalardaki keskin tonların törpülenmesi, S-400’ler veya benzer anlaşmazlık başlıklarındaki sessizliğe bakarsanız, ‘iyi’ denmese bile ‘eh yani’ diyebilirsiniz.
İşte, Mısır ve İsrail de aynı!
Yani bu ülkelere yakınlaşırsak, aklımızdaki kelime hep “aklımızda” olacak.
İnsan nüfusu, fare nüfuzu…
- Soğuduktan sonra ele almak istediğim bir konu vardı.
- Zamanıdır…
- Bir ses sanatçısının, “Artık çocuk doğurmamamız gerekiyor, farelerden beter olduk” sözleriyle tazelenen çocuk sayısı tartışması, hatırlanacağı üzere ilk kez devletin “üç çocuk” tavsiyesiyle gündeme gelmişti…
- Siyasi açıdan bu söylemi ve sahiplerini hırpalamak istesem, yerlerinden kalkamazlar; ‘bu devlet/millet size nasıl baktıysa yeni evlatlarına da öyle bakar’ ya da ‘fare gibi’den kastınız, aslında bu toplumun belli ve hakim çoğunluğunu aşağılama ifadesidir” diyerekdurdukları yerihedefe koyabilirim.. Doğrusu bunu hak da ediyorlar…
- Ama mesele dar ve sığ bir kesitin, kendi avamına şirinlik gösterisinden ötedir. Doğurganlık oranı, ulusal güvenlik kalitenizin, gelecek projeksiyonlarınızın, güç dengelerinin üstelik Batı tarafından kataloglanmış parametrelerindendir.
- Nasıl, enerji kaynaklarınız, ordunuz, ekonominiz, iş gücünüz, coğrafyanız, dış politikanız ‘ulusal varoluş’ kavramının sütunlarıysa, nüfusunuz da ana kaldıraçlardan biridir.
- Demografi ciddi meseledir. Nüfus azalırsa içeri doğru göçersiniz. Örneği Rusya’dır. Uzun zamandır eriyorlar, telafi edemiyorlar, korkuyorlar.
- Bizim nüfusumuz da anlamlı bir süredir azalıyor. İleri kestirmeler kaygı veriyor. Dahası yaşlanıyoruz!
- Genç nüfusun toplam içindeki oranı 2020’de yüzde 15,4’e düştü. 2080’de 11,1’e gerileyecek. Büyük sorundur!
- 60 yıl sonra ülkenin kaderini belirleyecek önlemleri teşvik edenleri mi, yoksa ‘fare’ dediklerine ürünlerini satanları mı dinleyeceğiz?