“Siyasette ebedi olarak dargınlık, kırgınlık, küslük olmaz. Vakti, zamanı geldiği anda oturur, değerlendirir, ona göre de bir yenilemeyi yapabilirsiniz. Türkiye olarak bu konularda sıkıntılı olduğumuz ülkelerle ilişkileri yeniden ele alabiliriz. Hele hele Haziran seçimlerinden sonra bir sil-baştan yapabiliriz”…
Cumhurbaşkanı’nın Endonezya ziyareti (G-20 zirvesi) sonrasında gazetecilerle yaptığı söyleşide, Suriye-Esad’ı özneye alacak şekilde yaptığı bu açıklama, iki ülke ilişkilerindeki müstakbel eğilimin niteliği ve takvimi hakkında zemin kuruyor…
Anımsanacağı gibi Rusya kısa süre evvel, ‘böyle bir temas olursa ev sahipliği yapabiliriz” demişti. ‘Ara bulabiliriz’ demektir.
Yeni bir durum bu ve soruları beraberinde getiriyor…
Elbette.
***
Moskova’nın Şam için Türkiye’yi teşvik girişimleri sır değil. Fakat orta vadeli bu yeni normalleşme hamlesine bakarken, Rusya dışında sahnede rol almaya başlayan diğer ülkeleri de katmamız gerekiyor…
Mesela İsrail…
TEHLİKELİ FORMAT…
Kendimize şerh düşelim; Rusya ve Çin’in bu ülkeye verdikleri destek ve jeopolitik koruması hangi ölçüdedir, tartmak gerekiyor. Unutmuyoruz.
Rusya’dan sonra İsrail ve İran, Türkiye-Suriye normalleşmesine ne der söylemiş bulunuyoruz. Ve.. Sadede geliyoruz; ABD ne der?..
‘ŞİŞMAN KADIN’IN OBEZİTESİ…
Taksim’e buradan geliyoruz. Cumhurbaşkanı’nın eylem öncesi ve sonrası açıklamaları, İçişleri Bakanı’nın, MHP Genel Başkanı Sayın Bahçeli’nin açıklamaları. Hepsi ABD’dir. Washington’a konuşuyorlar…
ABD aynı zamanda bu saldırının geldiği yerdedir. Mevcudiyetinin nedenlerini biliyoruz, PKK/YPG, petrol, Rusya’nın varlığı, İsrail, vs…
Normalleşme, ABD’nin Suriye ve bölgedeki varlığını daraltır mı? Evet daraltır. Devlet politikasına dönüşmüş teröre desteğini zorlaştırır. İsrail’i korumasını azaltır ama Türkiye-İsrail devreye girebilir. Petrol? Gönüllü olmaz. Rıza göstermez. Ama sıkışır.
Hele-şimdilik uzak ihtimal ama-terör örgütüne yönelik bir Türk-Suriye operasyonu bambaşka olur.
Türkiye’nin Suriye’ye “hele hele”li açılımı, bölgesel dinamiklerdeki bu değişimlere yaslanıyor.
İNGİLTERE-RUM KESİMİ STRATEJİK ANLAŞMASI NE DEMEK?..
15 Kasım’da Londra’da, İngiltere ile Kıbrıs Rum Kesimi arasında stratejik anlaşma imzalandı. Savunma, güvenlik, dış politika başlıklarını da içerecek şekilde ekonomik bağlamı da bulunan özellikli bir anlaşma…
Esasen İngiltere Rum kesiminde zaten mevcut. Üsleri var. Garantörlerden biri. O halde bu anlaşmaya ihtiyaç ne? Neden şimdi?..
Türk Devletleri Teşkilatı’nın son zirvesinde, ‘Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin devlet olarak tanınması yolundaki en güçlü adım atıldı ve üye ülkeler KKTC’yi içlerine aldı. Henüz tam üye değil. Ama bu işlerin yolu böyle yapılır…
Denebilir ki, 1974’ten bu yana Kıbrıs’ın en güçlü ‘tanınma’ adımlardan biridir.
İngiltere’nin Rum kesimiyle yaptığı stratejik anlaşmanın neden/zaman ilişkisinin sebebi bu. Böyle cevap verdi Londra. Hem Rum Kesimi’nin altını hem de kendi garantörlüğünün altını çizdi. ‘Kıbrıs’ta tek devlet var, o da Rumlardır’ demiş oldu.
Bu haliyle yerleşik düzenin, menfaatlerine olan statükonun korunması yolunda gövde gösterdi. Türkiye ve KKTC için bu aşamadan sonra-Londra’nın duruşunu görmüş olmaktan gayrı-bir anlamı yok.
İşin ilginç tarafı, Yunanistan da sızlanıyor ama o kadar ses çıkar(a)madı!..