Yaşlanan nüfus ve artan emeklilik yükümlülükleri, hükümetleri geleceğe yönelik harcamaları dengelemek için daha kapsamlı reformlar yapmaya zorluyor. Kamu harcamalarını artırmak yerine, vatandaşların emeklilik dönemlerinde tasarruf edebilmelerine ve sosyal güvenlik sistemlerinin güçlendirilmesine olan ihtiyaç giderek artıyor. Tam da bu noktada, Türkiye için EYT düzenlemesi, uzun vadeli sürdürülebilirliği sağlamak adına sözde değil, özde bir reforma ihtiyaç duyuyor. Emeklilik, önceleri birçok kişinin
Dünyadaki emeklilik sistemlerine bakıldığında, Türkiye’nin uyguladığı sistemin birçok açıdan farklılık gösterdiği görülüyor. Avrupa’da emeklilik yaşı genel olarak 66-67 arasında belirlenmişken, Asya’da bu yaş aralığı 58 ila 65 arasında değişiklik gösteriyor. Örneğin, Japonya’da emeklilik yaşı 65 olmasına rağmen sosyal güvenlik sistemi oldukça güçlü ve bireyler emeklilik dönemlerinde devletten ciddi destek alabiliyorlar. Benzer şekilde, ABD’de de emeklilik yaşı 65 olmasına rağmen, devlet destekleri ve bireysel emeklilik birikimleri sayesinde emekliler maddi açıdan daha güvenli bir yaşam sürdürebiliyor. Pek çok gelişmiş ülkede emeklilik yaşlarının yükseltilmesi, iş gücündeki nüfusun sisteme daha fazla katkıda bulunmasına olanak tanırken, emeklilik sonrası yaşam kalitesinin düşmemesi için finansal düzenlemeler de yapılıyor. EYT düzenlemesi ile kıyaslandığında, diğer ülkelerdeki emeklilik sistemlerinin daha dengeli ve sürdürülebilir olduğu görülüyor. Örneğin, İsveç, Almanya ve Fransa gibi ülkelerde emekli maaşları, bireylerin son yıllardaki gelirlerine ve toplam çalışma sürelerine dayalı olarak hesaplanıyor, bu da daha yüksek bir yaşam kalitesini beraberinde getiriyor.
EYT garabetinden kurtularak, Türkiye’deki emeklilik yaşı daha sürdürülebilir bir sosyal güvenlik sistemi için kademeli olarak artırılmalıdır. Uzun vadede sosyal güvenlik sistemini zor duruma sokacağı açıkça belli olan bu uygulama, aynı zamanda maaşların yetersiz kalması nedeniyle de sürdürülebilir görünmüyor. Dolayısıyla çözüm, sadece emeklilik yaşını yükseltmekle sınırlı değil; aynı zamanda emekli maaşlarının da yaşam standartlarına uygun şekilde düzenlenmesini içeriyor. Gelişmiş ülkelerde olduğu gibi, Türkiye’de de daha esnek emeklilik modelleri devreye sokulmalıdır. Bireylerin yarı zamanlı çalışma imkânı bulabilecekleri ve sosyal güvenlik sistemine katkı yapmaya devam edebilecekleri bir model, hem devletin sosyal güvenlik harcamalarını azaltacak hem de bireylerin maddi güvence içinde emekliliğe geçmelerini sağlayacaktır. Emeklilik yaşının yükseltilmesi, bireysel tasarruf sistemlerinin güçlendirilmesi ve sosyal güvenlik harcamalarının daha iyi yönetilmesi, IMF politikalarına benzer öneriler gibi görünse de, emeklilik sisteminin yeniden düzenlenmesi için politikaların geliştirilmesi gerektiğini ortaya koyuyor. Aynı zamanda, emeklilere yönelik sosyal destek programları ve emeklilik döneminde daha aktif bir yaşam sürme imkânı giderek daha önemli hale geliyor. Yıllarca çalışıp beklediğimiz emeklilik yaşı, gözyaşlarımızda bir damlaya dönüşmeden ve ‘çalışmak için mi emekli oldum?’ sorusunu sormadan, emeklilik sistemlerinin yeniden yapılandırılması gerekliliği kritik bir hal alıyor. Bugün emeklinin “yaş”ına baktığında, bir ömrün derin izler bıraktığını, yılların göz kenarında biriktiğini ve her adımda serin bir hatıranın yankılandığını görürsün. Gençliğin, hayal gibi peşinden koşulan bir bahar olduğunu, ancak şimdi akşamüstüyle birlikte yorgun ellerde bekleyen bir yarın kaldığını anlarsın.