|
Kart harcamaları

Türkiye son günlerde kart harcamalarının arttığını konuşuyor. Kartlı sistemlerle ilgili genel rakamları vereceğim ama yazıda esas olarak harcama artışının nedenlerine odaklanmak istiyorum.

Kart, Türkiye’de bankaların hızlı teknoloji adaptasyonuyla herkesin cüzdanına giren bir ödeme aracına dönüştü.
Bankaların tanıttığı ilk ödeme sistemi olan banknottan
sonra kartlı sistemlerin parayı ikame edip hâkim olacağı düşünülüyordu. Bugün dijital gelişmeler karşısında artık bu denli anlam yüklenmese de kartlı sistemlerin piyasada halen çok büyük bir ağırlığı var.

Şu ilk ödeme sistemi olarak banknot meselesini biraz açayım devam edeceğim. Bankalar daha çok emanet kurumu olarak hizmet verirken indinde bırakılan varlıklar karşılığında notlar ihraç etti. Banknot olarak bilinen bu ihraçlar piyasada el değiştirmeye ve bir mübadele aracı olarak işlev görmeye başlayınca bankalar varlıklarını yaslayacağı üçlü sacayağından en önemlisi olarak ödeme sistemlerini keşfetmiş oldu. Sonraları banknot basımı önce tekelleştirilip ardından millileştirildi ve ticari bankaların elinden çıktı. Para basmaya yetkili bu milli bankalara ise merkez bankası dendi. (Bu bankaların millileştirilmesi ve bağımsızlığı gibi olgular çok yenidir; İkinci Dünya Savaşı civarından 1990ların sonuna kadarki gelişmeler.) Bankalar bu şartlarda kaydi para üretme tarafına geçmiştir. Fakat ödeme sistemleri geliştirmelerinin varlıklarını gerekçelendirmede belirleyici olduğunu artık bildiklerinden çek, kart, elektronik transferler gibi türlü yollar geliştirmeye de devam etmişlerdir.

Gerçekten bankacılığa olan ihtiyacı analiz ederseniz büyük oranda ödeme sistemlerine yaslandığını görürsünüz. Sacayağının diğer ikisi olan mevduat ve kredi müşterisi çok sınırlı sayıdadır ve bunları cezbetmekte de ödeme sistemleri başarısı önemlidir. Ödeme sistemlerinde ise neredeyse nüfusun tamamı doğrudan ya da dolaylı müşteridir.

İşte, bu müşteriler 155 milyon banka kartı, 90 milyon kredi kartı, 1.8 milyon POS ve 52 bin ATM cihazıyla entegre olmuş biçimde ekonomideki mübadelelerin büyük bir kısmını gerçekleştiriyor.

Gündem ise bu çevrimdeki hacmin artıyor olması. Bu hacim artışının yani kart harcamalarındaki artışın üç matruşkavari nedeni var. En birincisi, herkesin tahmin edebileceği üzere, artan fiyatlar nedeniyle kart harcamalarının artmasıdır. Enflasyonun en gerçek hissedildiği ve belki en sağlıklı ölçülebileceği yer de burasıdır. Fakat bunun arkasında olan ve daha az farkında olunan ikinci bir neden var; kredili kart limitlerinin yetersiz kalması ve daha fazla harcamaya imkan verecek şekilde artırılması.

Türkiye’de son birkaç ayda ihtiyacı kadar kart limiti kullanan kimse eski limit sınırları içinde kalamadı. Ödedikçe kartı kullanabileceği bir duruma düştü. Bunun karşısında bankalar limitleri artırdı. Bu da kartlı alışveriş hacmini artıran diğer unsur oldu. Tam da bunun gerisinde hacmi artıran üçüncü bir neden var.
Fiyatların arttığı ortamda herkes enflasyonist etkiyi kart esktre tarihine kadar ötelemek için alış-verişlerinde nakit yerine karta başvurdu.

İşte, bunun karşısında bir sonraki ay olacağından daha fazlasına katlanılan bir enflasyonist dinamik oluştu. Bunu açıklayayım.

Kartla satış yapanlar evvela belli bir komisyona katlanır. Kart bankasının komisyonu, POS bankasının komisyonu, Bankalararası Kart Merkezi (BKM) komisyonu derken %5’lere varan bir maliyet yapısı oluşur. (Taksitli satıyorsa bu maliyetler uçabilir.) Yani kartlı her alışverişte ödenen tutarın bir bölümü satıcının katlanacağı bu komisyonlardır. Sonra POS sahibi satıcı, bankasından parasını komisyonsuz alacaksa bir ila bir buçuk ay arasında beklemek durumundadır. (Komisyon kimin hakkıdır meselesi de böylece açılmış olur ama bunu bir tarafa bırakıyorum.) Eğer satıcının nakde erişimi böyle kısıtlanmışsa ve ilgili periyot için öngörüleri zayıfsa fiyatlar üzerine bir miktar daha yüklenecektir. Bu da komisyon ödemese de enflasyonist etki yaratacaktır.

Satıcıların, kartlı satışları nakdi satışlarının her defasında önüne geçiyorsa aslında kimse kartlı satışlar içinde enflasyonu yönetmiyor, besliyordur.

İşte tüm bu denklem içinde bazen %2’lere kadar varan, bugün kredi kartı için %1.58 olan (banka kartı %0,6), BKM komisyonu ne menem şeydir, gerçekten anlamıyorum. Verdiği takas hizmeti o kadar eder mi, bilmiyorum. Ama Türkiye enflasyonla mücadele edecekse her taşın altına bakmak durumunda, bunu biliyorum. Bu komisyonlar kâr mıdır, maliyet kadar mıdır, bakılması gerekir.

Toplumun sırtındaki anlamsız, lüzumsuz, fahiş giderlerin kaldırılması gerçekten gündeme alınmalıdır. Dahası israfın önlenmesi kalemleri, enflasyonla mücadelenin ana enstrümanları arasında görülmelidir. Bunu sadece makro için söylemiyorum, mikro için de ele alıyorum. Yani israfın önlenmesi başlığında hem ferde hem devlete düşenler var. Bu da artık konuşulmak durumundadır.

Ferdin israf yapacak alanı mı var, gibi bir eleştiriyi ise önden kapatmak için israfın her şartta var olabileceğini hatırlatmak istiyorum. Çünkü israf detaylardadır.

Bir de meselenin dijital aracılar etrafındaki dördüncü boyutu var ama bunu sonraki bir yazıya bırakıyorum.

ABD neden şaşkın?

ABD, Rusya ile askeri, Çin ile ekonomik olarak mücadele etmeyi düşünüyordu. Gelinen durumda ise Rusya ile ekonomik Çin ile askeri mücadele içine girdi. Rusya ile ekonomik mücadele atılan yumruğun yarısının boşa gitmesi demektir. Fevkalade yaptırımlar dahi yeterince etki gösteremedi. Boş yumruk sallayan Avrupa’nın da kolu ağrıdı. Çin ile askeri mücadele ise Asya’nın güneyi için istikrarsızlıktan başka sonuç üretmeyeceğiz benziyor.

Peki, ABD mücadelesinin tarzında neden şaşkın davranıyor, ABD kurumları arasındaki fikir ayrılıkları mı etkili oluyor, soruları akla geliyor.

#Türkiye
#BKM
#ATM
#ABD
il y a 2 ans
Kart harcamaları
Büyük imkânlar ve zihin karıştıran sorular
Balkanlar “öksüz”; bizi bekliyor
İnsaf!
Dağ yürekli adamların büyük seçimine doğru
Demografik dönüşüm