Elbette bu davranışların sorumlusu yöneticilerdir. İşletmelere verilen cezalarsa karlılıklarını etkileyip yöneticilerin performansını düşürerek dolaylı bir ceza anlamına gelir. Tıpkı ehliyetsiz sürücünün kendisini cezalandırmak yerine aracını bağlamayı seçen uygulamaya benzer bir durumdur.
Ortaklar durumdan memnunsa her şey aynı tas aynı hamam devam ediyor. Yani trafikte kimse henüz ölmemişse sıkıntı yok.
Ya kanunlar bu tür ceza alan işletmelerin yöneticilerinin bir daha iş dünyasına girişinin önünü kapayacak olsa? Ya imza yetkilisi olarak tekrar atanamayacak olsalar? Ya SGK kaydından çıkarılıp bir daha girmeleri mümkün olmasa? Rekabeti engelleyici davranışlarda bulunabilmeye tevessül edebilirler mi? Akıllarından geçirebilirler mi?
Bu tür tedbirler olmadığı için her yapılan aşağılık eylem yapanın yanına kar kalıyor.
Kalır tabii… Bir örnek üzerinden anlatayım.
2011 yılında Rekabet Kurumu bankaların bireysel kredilerde oranları anlaşmalı olarak yönettiklerini tespit için başlattığı süreçte 2013 yılında rekabeti engellemekten ceza yazmıştı. Öncelikle düzenleyici ve denetleyici kurum varken Rekabet Kurumu’na iş kalmasını sorgulamak lazım ya hadi neyse. Çünkü vahamet bununla sınırı değil.
En fenası; ceza alan 12 banka arasında 3 kamu bankasının olmasıydı. Yani kamu otoritesinin piyasa yapıcı olarak piyasaya soktuğu aktörler… Daha da fena olanıysa ne özel bankalardaki ne de kamu bankalarındaki bu cezadan sorumlu olan yönetim kurulu üyeleri, genel müdürler ve diğer imza yetkilileri hiçbir bedel ödemedi.
İmza yetkileri alınmadığı gibi hatırladığım birçok isim abat oldu.
En sıkı düzenlenip denetlenen alan olan bankacılıkta bu yaşananları gördükten sonra da kimse artık korkmuyor demek ki… Hanehalkının aleyhine rekabeti bozmak da dâhil her türlü hinoğluhinliğin içine girip rüzgâra toz kaptıran kaya gibi yollarına devam ediyorlar.
Fakat belki memnun da olan patronların gözünden kaçan bir husus var; müşterisini soyabilecek tıynette birisi gün gelir satıcılarını da mağdur eder, çalışanlarını ezer, hatta gözünü kırpmadan patronunu da dolandırır. Kanun koyucu bunları sistemden def etmiyorsa bedel ödemeden önce kendileri kapı önüne koymayı düşünebilirler.
Powell’la rezerv para mı?
Powell en tartışmalı FED başkanı olmaya doğru ilerliyor. ABD içindeki enflasyon, işsizlik, borsa ve faiz değişkenleri üzerinden yapılan FED Başkanları sıralamasında resesyon endişesinin gerçekleşmesi ihtimali dışarıda bırakıldığında şimdilik performansında sorun yok gibi duruyor. Fakat dünya ekonomisini göz ardı eden yaklaşımı tartışılır olmasına yeter. Çünkü ısrarla ve tüm önceki FED başkanlarından farklı olarak rezerv paraya hükmetmiyormuşçasına sadece ABD ekonomisi üzerinden politikalarına yön veriyor.
Oysa tüm önceki başkanlar dünya ekonomisini etkileyeceklerini bilir ve dünya ekonomisinin de yeniden en açık ekonomilerden olan ABD ekonomisini etkileyeceğini göz önünde bulundururdu. Açıklamalarını buna göre yapar ve politikalarına bu rezervle yön verirdi. Powell, bu yeni yaklaşımla, Trump döneminde geliştirilen söylemlerden çok daha güçlü şekilde ABD’nin içine kapandığını somutlaştırıyor. Sanki dünya ile konuşmaktan korkuyor ama rezerv para olan dolar da böylece tahtını kaybediyor.
Aslında Powell dünya ekonomisi kadar ABD ekonomisini de bu yaklaşımıyla bir bunalıma doğru sürüklüyor. Politika hataları kadar yanıltıcı söylemleriyle algıları doğru yönetemiyor.
Göz göre göre Amerikan subprimelarını (Amerikan argosunda “çulsuz”) maşa olarak kullanan mortgage şirketlerinin ve bankalarının 2008’deki ihalesini döndürdü, dolaştırdı getirip dünyaya çıkardı.