|

İslam Birliği bir ütopya

10 yıl boyunca İslam İşbirliği Teşkilatı Parlamento Birliği Genel Sekreterliğini yapan Prof. Mahmud Erol Kılıç, İslam dünyası için yakın gelecekte parlak bir dönem görmediğini söyledi.

Yeni Şafak ve
14:50 - 23/04/2018 Pazartesi
Güncelleme: 15:38 - 23/04/2018 Pazartesi
Gerçek Hayat
Prof. Mahmud Erol Kılıç.
Prof. Mahmud Erol Kılıç.

İslam İşbirliği Teşkilatı Parlamento Birliği İSİPAB’ın 10 yıldır genel sekreterliğini yapan Prof. Mahmud Erol Kılıç, görevini Senegal meclisi temsilcisi Muhammed Kureyşi Niyas’a devretmeye hazırlanıyor. İslam İşbirliği Teşkilatı’nın kardeş kuruluşu olan İSİPAB, 54 Müslüman ülkenin parlamentolarını tek çatı altında toplayarak tek tek üye ülkelere, bölgelerine ve dünyaya ilişkin meselelere çözüm arama ve Müslüman ülke temsilcilerini bir platformda birleştirerek gündemlerindeki konuları istişare etmelerini sağlamayı hedefleyen bir kurum. 2 dönemdir Türkiye adına bu kurumun genel sekreterliğini yürüten ve Ramazan ayı öncesi görevinden ayrılacak olan Prof. Kılıç’la geçen 10 yılda neler hedeflediğini, neler yaptığını ve neleri yapamadığını konuştuk.


  • Gerçek Hayat, 10 yıl süresinde 54 Müslüman ülke ile yakın ilişkiler içinde olan Kılıç’a İslam ülkelerinin durumunu ve İslam birliği kavramını da sordu.
İSİPAB İslam İşbirliği Teşkilatı Parlamento Birliği, o zamanki adıyla İslam Konferansı Örgütü Parlamento Birliği İKÖPAB genel sekreterliğine aday gösterilmeniz nasıl oldu? Adaylık sürecinizde neler yaşandı? Olaylar nasıl gelişti?

Tamamen tevafuklar ve tesadüflerle oldu. 2007 yılının son aylarında Mısır’ın Kahire şehrinde Mısırlılar ve İspanyolların müştereken düzenlediği bir Muhiddin İbn Arabi kongresinde tebliğ sunmak üzere davet edilmiştim. Toplantının son günü kaldığım otelin lobisinde tanıdığım simalar gördüm. Türk Parlamentosu’ndan değişik partilere mensup milletvekilleri, eski dönem meclis başkanları ve o dönem meclis başkanı olanlar… Akademiden sonra aktif siyasete girerek milletvekili olan Prof. İrfan Gündüz hoca da oradaydı. “İslam Konferansı Örgütü Parlamentolar Birliği diye bir teşkilat var. (İSİPAB’ın eski adı) Onun genel kurulu için geldik” dedi ve beni birlikte çay içmeye davet etti. Bülent Arınç, Köksal Toptan beyler de vardı. Çay içerken İrfan Hoca, lafın arasında “Mahmud Bey’le beraber çalıştık yıllarca. İlahiyatta hoca ama aslında siyasal bilgiler çıkışlıdır” dedi. Bülent Bey ve Köksal Bey “Aa bilmiyorduk” dediler. Ben de “Mezuniyetim siyasal bilgiler ama akademik çalışmam ilahiyat” diye izah ettim. Ben izin isteyip toplantıma geçtikten sonra olanlar olmuş. Meğer teşkilatın genel sekreterliğini yürütmekte olan Mısırlı diplomatın görev süresi bitmiş. Seçim yapılacakmış. Endonezya, Yemen, Tunus gibi ülkeler aday çıkarmış. Türkiye kararsız kalmış.

ADAYIMIZI BULDUK

Neden?

Bir grup “Aday çıkarmayalım çünkü kazanamayız. İslam Konferansı Örgütü İKÖ başında zaten bir Türk var. Bu da ondan sonra gelen ikinci büyük örgüt. İkisini birden bize vermezler” diyormuş. Bir grup da “Hayır bilakis, madem İKÖ’nün başında bir Türk var bu da bir Türk olursa daha iyi çalışırlar, koordinasyon olur” diye düşünüyormuş. Bu tür uluslararası örgütlere genel sekreter seçiminde genellikle emekli büyükelçiler, diplomaside uzun süre çalışmış insanlar seçilir. Böyle bir eğilim var. Adaylık için bazı diplomatlar önerilmiş ama ittifak edememişler. Çünkü aday İslam ülkelerinin kültürünü bilecek, Arapça, Farsça bilse iyi olur… Ama bizim hariciyede bu özelliklere sahip kimse bulamıyorlar. Tam o esnada benimle karşılaşıp siyasal bilgiler çıkışlı olmamı öğrenmeleriyle de “Biz adayımızı bulduk” demişler. Ben toplantı sonrası gece uçağıyla Türkiye’ye döndüm. Sabah erken saatte telefonum çaldı. İrfan Hoca, “Mahmud odadaysan aşağı in, kahvaltı yapalım. Çok önemli bir şey konuşacağım seninle” dedi. Ben döndüğümü söyleyince Türkiye dönüşü konuşmak üzere sözleştik.

Türkiye’de ne oldu?

3-4 gün sonra Ankara’dan beni aradı. “Seni Allah gönderdi. Böyle böyle bir durum var. Herkes aday olarak seni düşünüyor. Ne dersin” dedi. Ben İKÖ’yü biliyordum ama bunun bir de parlamentolar asamblesi olduğunu bilmiyordum. “Ben bir istişare edeyim” deyince, “O kadar gecikme oldu ki, bütün ülkeler ilan etti bile. Biz karşımıza sen çıkınca ilan etmeye karar verdik. Sana bir saat süre” dedi. Telefonu kapattım, karşımda eşim oturuyordu. “Hanım ne olduğunu bilmediğim bir şey teklif ediyorlar bana” deyip durumu anlattım. Ne dediğini sordum. Hanım “Hayırlı olsun” deyince ben de İrfan Hoca’yı arayıp “Hayırlı olsun” dedim. O da “Dur bakalım daha süreci var. Cumhurbaşkanına soracağız. Onaylarlarsa ilan edilecek. Bir ay sonra da seçim olacak. Rakipler de çok kuvvetli” dedi.

Ben de “Hocam ben işsiz güçsüz, iş arayan biri değilim. Teklifi siz yaptınız, biz de hayırlı olsun diyoruz. Olur olmaz orasıyla ilgilenmiyorum” dedim.

EKMELEDDİN İHSANOĞLU ENDONEZYA’YI DESTEKLEDİ

Sonrasında problem çıkmamış olmalı ki aday oldunuz, değil mi?

Aslında anılarımı yazarken anlatacağım şeylerdi bunlar. Size öyle detay anlatmayı düşünmüyordum. İçinde siyasi isimler var. Fakat ben sadece olanı tasvir ediyorum. Kimseye kırgın da düşman da değilim ama bunlar oldu mu oldu? TBMM’de benim kazanmam için gece gündüz çalışan çocuklar aleyhimde neler döndüğünü çok iyi biliyorlar. O nedenle anlatıyorum.

Abdullah Gül Bey’e söyleniyor. Beni çok yakından tanımaz ama “Duydum kendisini, biliyorum. Hayırlı olsun” diyor. Tayyip Bey de o dönem başbakan. O da “Hayırlı olsun. İnşallah kazanırsınız” diye onay veriyor. Adaylık ilan ediliyor. Fakat hariciyemiz bunu duyunca, bir diplomat olmadığım için başta İKÖ Başkanı Ekmeleddin İhsanoğlu bey olmak üzere hemen tavır alıyor. Endonezya’nın adayı çok kuvvetli bir adaydı. Uzun yıllar New York’ta BM’de çalışmış. Ban Ki-moon’un yardımcılığında bulunmuş. Ekmeleddin Bey, Abdullah Gül Bey üzerinde şöyle bir propaganda yapmaya başlamış: “Endonezya adayı çok güçlü. Kesin kazanacak. Mahmut dediğiniz kişi, kimse tanımıyorum, ezilir gider. Türkiye de rezil olur. Biz de İKÖ olarak hatta ben dahi İKÖ Genel Sekreteri olarak Endonezya’yı destekliyorum. Arkadaşım, çok değerli Prof. Ahmet Davutoğlu kardeşim de aynı görüşteler. Hem bir ilahiyat hocası ne anlar bu işten.” Kendisi kimyager aslında ama tabi bunu söylemiyor hiçbir zaman. Ekmeleddin Bey böylece Abdullah Gül’ü ikna ediyor. Hasılı ortalık karışmış. Ekmeleddin Bey beni tanımayabilir ama Ahmet Davutoğlu Bey benim arkadaşımdır. Beni tanıdığını zannediyordum o zamana kadar. Belki ben de onu tanımıyormuşum. Bu menfi propaganda ile kafalar karışmış. Beni aradılar. “Mahmut Bey, üzücü bir haber var. Seni Endonezya lehine geri çekebiliriz. Endonezya’ya da bir jest yapmış oluruz” diye. Ben de “Teklif sizden geldi, ben talip olmadım. Çektik deyin çekin, ben üzülmem. Rahat olun” dedim. Fakat son dakikada “bunun vebali var” diyerek bir de Tayyip Bey’e soralım demişler.

Tayyip Beyin basireti orada devreye girmiş. “Bir kere aday gösterdik. İlan da ettik. Mahmud Beyi uzaktan da olsa tanırım. Kazanamadım diye kalkıp bunalım yapacak bir insan değil. Kazandık kazandık. Kazanamazsak da sonunda ölüm yok ya. Devam edin” demiş. Tekrar aradılar beni, adaysın dediler. Ama bu anti propaganda seçim gününe kadar devam etti. “Türkiye son dakikada adayını çekebilir” diye karşı propaganda yaptılar.

AVANTAJ SAĞLAYIP SEÇİMİ KAZANDIK

Peki Endonezya adayı çok güçlü. Dışişleri ve kendi ülkemizden olan İKÖ Başkanı bile desteklemiyor sizi. Nasıl kazandınız seçimi?

Seçim günü Suudi Arabistan, BAE, İran gibi bazı anahtar ülkelerin heyetleri adaylarla görüşmek istediler. CV’miz de var onlarda. Benim avantajım Arapça konuşabilen biri olmamın yanı sıra Arap dünyasında yaşamışlığım da var. İngilizce ve Farsça da biliyorum. Suudi Arabistan heyeti beni odalarına çağırdı. İngilizce “Welcome” diye başladılar ben Arapça cevap verdim. Sohbete Arapça devam ettik. Onlarla İslami anlayışlarımızın farklılıklarına dair kıran kırana bir konuşma yaptık. İran, Afgan, Tacikistan delegasyonuyla Farsça konuştum. Türki Cumhuriyetlerle Türk olmam hasebiyle avantaj sağladık.

İlk turda salt çoğunluğu almak için 16 oy ve yukarısını almak gerekiyor. Ben 15 oy aldım. Endonezya 14, Yemen 2, Tunus 1 oy aldı. Herkes şok oldu. Bu kadar oy alacağım beklenmiyordu. Bir oyla Endonezya’yı geçtim ama 16’yı yakalayamadım. İkinci tura en çok oy alan 2 kişi giriyor. Endonezya 2. Tura başlanacakken bize geldi. “Bizi geçtiniz. İkinci turda da geçeceksiniz gibi görünüyor. Biz Türkiye lehine adayımızı çekiyoruz. Size jest yapıyoruz ama karşılığında siz de Unesco Kültür Dairesi Genel Sekreterlik seçiminde bizi destekleyin” dediler. Türkiye orada zaten aday değildi. Tamam dedik. Bunun üzerine Endonezya adayını çekti. Kazandık. Bizim hariciyemiz çok bozuldu. Ekmeleddin İhsanoğlu Bey ve değerli kardeşim Ahmet Davutoğlu ki o zaman cumhurbaşkanının dış politikadan sorumlu başdanışmanıydı, resmi hiçbir hayırlı olsun dileğinde bulunmadılar. Abdullah Gül Bey, Başbakanımız Erdoğan ve Meclis Başkanımız tebrik etti.

DİPLOMATİK PASAPORT VERMEDİLER

Seçilmenizle birlikte sorunlar bitmiştir umarım. Bitti mi?

Hariciye bana tavır koymuştu. ‘Allahaısmarladık’ demek için Ankara’da Tayyip Bey’i ziyaret ettim. “Yolun açık olsun Mahmut Hoca. Bir eksiğin bir ihtiyacın var mı?” diye sordu. O ana kadar hiçbir şey söylememiştim. “Bir eksiğim yok ama ben üniversite profesörüyüm ve yeşil pasaportum var. Bu diplomatik göreve yeşil pasaportumla gidiyorum” dedim. Çünkü bir aydır beklememe rağmen diplomatik pasaportumu alamamıştım. Tayyip Bey, “Ne demek ya. Sen artık uluslararası bir örgütün başına seçilmiş bir adamsın” diyerek derhal Dışişleri’ni bağlattı. “2 saat içinde Mahmud Bey ve ailesinin pasaportları buraya gelecek” talimatını verdi sağolsun. 2 saat içinde benim diplomatik pasaportlarım geldi. 2 dönem toplam 10 yılı tamamladım ve görevim bitti.

Röportajın devamı için
#Mahmud Erol Kılıç
#İslam İşbirliği Teşkilatı
6 yıl önce