|

Çağrı’yla sinemayı keşfettik

40. sanat yılını geride bırakan Abdülbaki Kömür çizgi, ezgi ve tiyatro alanında çalışmalarda bulundu. Çağrı sayesinde sanata bakışını değiştiren Kömür, “İmam Hatipli’ydim ama film benim bütün bilgimi sıfırlamıştı. Sanatı güzellik için kullanmalıyız diye düşündüm” diyor.

İlker Nuri Öztürk
04:00 - 1/12/2019 Pazar
Güncelleme: 01:50 - 1/12/2019 Pazar
Yeni Şafak
Abdülbaki Kömür
Abdülbaki Kömür

Bir döneme damga vuran ezgilerin, bant tiyatroların, karikatürlerin, radyo programlarının kahramanı Abdülbaki Kömür, sanat hayatında 40 yılı geride bıraktı. Kömür için Esenler Belediyesi tarafından bir saygı gecesi düzenlendi. Ezgiler ve anılar eşliğindeki etkinlikte sanatçının çizgi eserleri de sergilendi. Kömür ile yaptığımız konuşmada hem bir sanatçının hayatına hem de Türkiye’nin bir dönemine tanıklık ettik.


SINAV SONUCUNU SÖYLEDİ NEZARETE ATTILAR

Müzik, çizgi, tiyatro, radyo dallarındaki maharetini ve ilgisini sorduğumuz sanatçı, “Rabbimin lütfu, başka bir şey değil” diyor ve şöyle devam ediyor: “Toprakta petrol var mı bilemeyiz. Kimileri o yeraltındaki cevheri keşfediyor yeryüzüne çıkartıyor. Sizin içinizde de ne varsa farklı şekillerde tezahür eder. Sanat aslında sizi güzelleştirendir. Dünyayı, çevreyi, insanları güzelleştirme gayretiniz varsa önce kendinizi güzelleştirmeniz gerekir. Aksi durumda bunu başkasına nasıl nakledeceksiniz. İnsanın mayasında, Allah’ın kattığı bir maya var. Sanat da işte bu güzelliği keşfetme, yeryüzüne çıkarma işidir.”

1980’de gerçekleşen darbede 19 yaşında olan Kömür, aynı yıllarda üniversiteye başladı. Bir yandan sanatla iç içe geçen günler yaşayan delikanlı, bir yandan da darbeyle birlikte değişen toplumu gözlemliyordu. Darbenin ilk olarak iyi bir şey gibi algılandığına değinen Kömür, şunları söylüyor: “Darbe insanları önce garip bir çöküntüye uğratıyor. Bu psikolojik yıkımın her insandaki tek tek toplamını düşündüğümüzde ortamın ne kadar karamsar olduğunu anlayabilirsiniz. Darbe öncesi terör salgını vardı, kurtarılmış bölgeler vardı. İnsanlar ilk başta darbeyi olumlu bir şey gibi algıladılar çünkü terör birden bire bitmişti. Kendi etraflarına örülen tezgahın farkına varamadılar. Bu yaşanan terör olayları zaten darbenin yaşanması için bir kurguydu. On sente muhtaç ülkeydik, darbeyle birlikte her şey bollaştı. Öğrenciler özgürlük değil kısıtlamaların geldiğini fark ettiler.”

Dönemin garip olaylarından biri olarak da Kömür, şu anektodu paylaşıyor: “O dönemde baskılar devam ediyordu. Hukuk fakültesinde okuyan arkadaşım, finaller sonrası memleketine gidiyor. Buradaki arkadaşına da sınav sonuçlarını soruyor. Arkadaşımız Erzurum’a şöyle bir telgraf yazıyor: Roma geçtin, Ceza geçtin, Anayasa kaldın. Bunun üzeirne arkadaşımızı anayasaya hayır mı demek istedin diyerek içeri aldılar ve nezarette kaldı birkaç gün. Böyle bir baskı devam ederken 83’te darbeciler büyük teveccüh gördüler halktan.”

SANATIN GÜCÜNÜ KEŞFETTİK

Sanat faaliyetlerine bu dönemde başlayan Abdülbaki Kömür, sanat hayatına tiyatroyla başladı. İbrahim Sadri’nin yazdığı Ulvi Alacakaptan’ın yönettiği İnsanlar ve Soytarılar adlı yarı müzikal oyuna tavsiye üzerine dahil olur. Oyun, Rusya’nın Afganistan işgaline karşı dünyanın tepkisini anlatıyordu. Oyunun bazı bölümlerinde okuduğu eserler sayesinde müziğe ilgisi artan sanatçı, o günleri şöyle anlatıyor: “İran devrimiyle beraber müziğe mesafeli gençler, içinde Allah, kitap, peygamber, şehadet geçen yeni bir müzik tarzı keşfettiler. Onları taklitle başladık sonra özgün eserler gelmeye başladı ve sanat mecramız akışını bulmuş oldu. Sessiz kalabalıkların sesi olduk diyebilirim. Hâlen zaman zaman tezahür eden Türkiye’de hâkim, elit bir kesim vardır. Bir de sanata, siyasete, eğitime, medyaya yön veren bu çevrenin dışında kalan ötelenmiş sessiz yığın olduğunu biliyoruz. Özel radyolar, gazete teşebbüsleri o dönemde başladı. Sessizlerin kurmak istedikleri cümleleri biz kurmuş olduk ve buna istinaden büyük bir teveccüh oldu. Hep birlikte sanatın gücünü keşfettik.” Ulvi Alacakaptan’ın sol kesimden arkadaşları sayesinde prova yeri bulan ekibin bu macerası uzun sürmez. Provayı izleyen tiyatro sahibi kadın, muhtevayı gördükten sonra salon izinlerini iptal eder. İmkânları sınırlı olan ekip, Topkapı’daki naylon fabrikasında, plastik kokuları arasında prova yapar. Otobüs bileti, yemek parası, giyecek eşya bulamadıklarını belirten Kömür, susamlı tavuk adını verdikleri simitten bol bol tükettiklerini söylüyor: “İnsani ve İslâmi hassasiyetimiz vardı. Sanat için konforumuzdan feragat ettik.”

FİLM BÜTÜN BİLGİMİ SIFIRLADI

Bir yazar, eğitimci yahut cemaat lideri konuşma yapmak istese hazır küçük grupların dinlediği dönemlerde Kömür ve arkadaşlarının Adana’da, Rumelihisarı’nda düzenlediği konserlere on binler katılır. Sanatın nasıl bir güce sahip olduğunu tekrar tekrar vurgulayan Kömür, Çağrı filmiyle değişen bakışını şöyle anlatıyor: “İmam Hatip öğrencisi olduğum dönemde Çağrı’yı izledim. Müşriklerin Peygamber Efendimiz’in saklandığı mağaranın önüne kadar gelip geri döndüklerini ailemden de okuldan da öğrenmişim. Ancak filmde o sahne geldiğinde kalbim küt küt atmaya başladı, ya bulurlarsa diye. Film benim bütün bilgimi sıfırlamıştı, başka bir şeydi o. Sinemada önümde oturan hacı amcalar ise Hicret sahnesinde heyecanlandılar. Halk çatılarda, ağaçlarda Peygamberimizi görmek için bekliyorken Efendimizin asası ve devesinin başı görünür. O anda Tala-Al Bedru Aleyna söylenmeye başlıyor falan. Önümdeki amcalardan bir tanesi o kadar cezbeye uğramış ki, Rabbim ne olur yüzünü göster diye duaya başladı. O anda bir yüz görünse olacakları tahmin edemiyorum. Nitekim hepimiz Hz. Hamza denince aklımıza ilk olarak Anthony Quinn geliyor. Müzik, sinema, tiyatroyu biz neden kullanmayalım düşüncesiyle harekete geçtik. İyi mi kötü mü oldu zaman gösterecek.”

  • Nostaljiden rahatsızım
  • Kimi dönemlerde hatırlanan ezgilerin sürekli nostalji olarak anılmasından rahatsız olduğuna değinen Abdülbaki Kömür, şunları söylüyor: “Eserlerimiz aslında tarihi vesika özelliği taşıyor. İşin doğasında var fakat sadece nostaljik bakmak doğru değil. Konfora alışmış izleyici ve konfora alışmış sanatçı var. Müziğimiz popüler olunca, çabuk tüketiliyor ve insanlar nostaljiye yöneliyor. Belki sanatçılarımızın bu popülerlikten çıkartacak bir şeyi vardır. Ezgileri ülkenin hakikatine nasıl dönüştürebiliriz, nostaljiden nasıl çıkartabiliriz sorularını biz de soruyoruz ve cevabını arıyoruz arkadaşlarla birlikte çalışıyoruz. Bütün çocuklar masumdur diyoruz, ‘Küçük çocukları küçük kurşunlarla mı vuruyorlar anne / Düşmanlar ağlamaz mı? / Toprak sıcak mıdır senin kucağın kadar? / Mezardaki çocukların ellerinden kim tutar?’ mısralarını okuyoruz ama söyledikleriniz belli bir kesime ulaşabiliyor. Güzelliği yayan insanların fenomen olması gerekiyor.”
  • İsmet Özel sözünden dönmedi
  • Yeni Devir, Milli Gazete, Marmara FM kadrolarında bulunan Abdülbaki Kömür’ün uzun süre birlikte çalıştığı isimlerden biri de İsmet Özel. Özel’in radyoda program yapmaya başlama hikayesini Kömür’en dinliyoruz: “Bazı kişiler televizyona, radyoya mesafelidir. İsmet ağabeye program teklifiyle giderken de epey çekiniyorduk. Biz radyoda bir program yapar mısınız diye sorduk, o hayır dedi, bir değil iki program yaparım. İki yıl boyunca, galiba 94-96 arası “Bana Sorarsanız” diye bir program yaptı. Kendisinden hem programları itibariyle çok istifade ettik hem de bazı insanların duruşu, konuşması, olaylara karşı tavırları da siz bir şey öğretir. İsmet ağabeyin bende bıraktığı intiba, iki eli kanda olsa bile programını aksatmadı. Kimi hocalar gelmezdi, aksatma yapardı, bahane söylerdi... Ama İsmet ağabey sözünden asla dönmedi. Eğer yapamayacağı bir şeyse bazıları gibi inşallah deyip idare etmezdi. Gerekçesini de söyler, gelemem derdi. Sert bir mizacı olduğu söylenir ama aslında dobradır. Bir şeyi beğenmediğinde beğenmedim der. O an için hoşunuza gitmiyor bu durum tabi ancak böyle. Beğendiği bir şey olduğunda da belli eder, bir tabloyu örneğin hemen odaya asardı.”
#Abdülbaki Kömür
#Çağrı
#Sinema
4 yıl önce