
Lokman Hekim’i, efendisi veya bir rivayette Hz. Davud çağırır ve bir istekte bulunur:
“Hemen bir koyun kes ve o hayvanın en iyi yerini alıp bana getir!”
“Derhal getiriyorum efendim!”
Lokman, gidip bir koyun keser, hayvanın dilini ve yüreğini (kalp) getirir.
“Buyurun, hayvanın en iyi yeri efendim.”
Aradan birkaç hafta geçer. Lokman’dan bu kez de farklı bir talepte bulunur:
“Evladım, yine bir koyun kesiver ve hayvanın en kötü yerinden iki parça getir.”
Lokman hemen işe koyulur, koyunu keser. Yine hayvanın dilini ve yüreğini alıp getirir efendisine.
“Buyrun efendim.”
Adam şaşırır, her iki seferde de aynı parçayı getirmesinin sebebini sorar. Cevap çok düşündürücü ve hikmetlidir:
“Efendim, bu ikisi iyi olursa bunlardan iyisi olmaz; kötü olursa da bunlardan daha kötüsü olmaz!”
…
Lokman, Kur’an’da bir sure adı ve oğluna nasihatler veren bir Allah kulu.
Bir kişi mi, aynı adla tarihin farklı dönemlerinde yaşamış birçok kişi mi önemli değil. Kur’an’dan hareketle hikmete odaklanalım. Peygamber mi, evliya mı, hikmet ehli biri mi, tabip mi, Allah’ın uzun yıllar ömür verdiği bilge bir kişi mi? Belki bunların hepsi.
Bunların çok önemi yok, bilmemiz gereken şu:
Allah Teâlâ’nın pek çok günahtan koruduğu bir insan.
Çok tefekkür eden bir kul.
İmanı kuvvetli, Allah’ı seven bir mümin.
Allah’ın kendisine hikmet verdiği bir hâkim.
Bildiğini çevresiyle paylaşan, başta ailesi olmak üzere insanlara güzel ve anlamlı tavsiyelerde bulunan bir davetçi.
…
“Andolsun, biz Lokmân’a “Allah’a şükret” diye hikmet verdik. Kim şükrederse ancak kendisi için şükretmiş olur. Kim de nankörlük ederse, bilsin ki Allah her bakımdan sınırsız zengindir, övülmeye lâyıktır. (12)
Hani Lokmân oğluna öğüt vererek şöyle demişti: «Yavrum! Allah›a ortak koşma! Çünkü ortak koşmak elbette büyük bir zulümdür. (13)
İnsana da, anne babasına iyi davranmasını emrettik. Annesi onu her gün biraz daha güçsüz düşerek karnında taşımıştır. Onun sütten kesilmesi de iki yıl içinde olur. (İşte onun için) insana şöyle emrettik: «Bana ve anne babana şükret. Dönüş banadır. (14)
Eğer, hakkında hiçbir bilgi sahibi olmadığın bir şeyi bana ortak koşman için seninle uğraşırlarsa, onlara itaat etme. Fakat dünyada onlarla iyi geçin. Bana yönelenlerin yoluna uy. Sonra dönüşünüz ancak banadır. Ben de size yapmakta olduğunuz şeyleri haber vereceğim. (15)
(Lokmân öğütlerine şöyle devam etti:) «Yavrum! Şüphesiz yapılan iş bir hardal tanesi ağırlığında olsa ve bir kayanın içinde yahut göklerde ya da yerin içinde bile olsa, Allah onu çıkarır getirir. Çünkü Allah en gizli şeyleri bilendir, (her şeyden) hakkıyla haberdar olandır. (16)
Yavrum! Namazı dosdoğru kıl. İyiliği emret. Kötülükten alıkoy. Başına gelen musibetlere karşı sabırlı ol. Çünkü bunlar kesin olarak emredilmiş işlerdendir. (17)
Küçümseyerek surat asıp insanlardan yüz çevirme ve yeryüzünde böbürlenerek yürüme! Çünkü Allah hiçbir kibirleneni, övüngeni sevmez. (18)
Yürüyüşünde tabii ol. Sesini alçalt. Çünkü seslerin en çirkini herhalde eşeklerin sesidir! (19)” (Lokmân, 31/12-19).
…
“Ey oğlum! Câhili bir yere elçi olarak gönderme! Eğer akıllı ve hikmet sâhibi birini bulamazsan, kendin git!”
“Ey oğlum! Dünya derin bir deniz gibidir. Çoğu insan orada boğulmuştur. Takva gemin, iman yükün, tevekkül hâlin, salih amel azığın olsun!”
“Ey oğlum! İyiliği, ondan anlayana yap. Nitekim koç ile kurt arasında dostluk olmadığı gibi, iyi ile kötü arasında da dostluk olmaz. Çekişmeyi seven, hakarete uğrar; kötülük olan yerlere giden, töhmet altında kalır; kötülüğe yaklaşan, kendini kurtaramaz ve dilini tutmayan pişman olur.”
“Kendini unutup da insanlara iyiliği emretme! Yoksa senin durumun, insanlara ışık verdiği hâlde kendisi yanarak tükenen muma benzer!”
“Gördüğünü gizlemen, şüphe ettiğini açıklamandan daha güzeldir!”









