|
“Mahalleli” “Futbolculuk Mesleği” ve “İtibarı”

“İtibarlı meslek” anlayışı devirden devire değişir. Eski zamanlarda devlet memuru olmak çok itibarlıyken, benim çocukluğumda tıp, çok muteberdi. Üniversite imtihanından en yüksek puanları tıp fakültelerine giren öğrenciler alırlardı. Hukuk ise, sosyal bilimlerde çokça tercih edilen bir bölümdü. 90''lı yıllardan sonra bilgisayar, elektronik ve endüstri mühendislikleri çok itibar gördü. Şimdilerde öğretmenlik, psikolojik danışmanlık gibi meslekler de revaçta... Ama tıp, mühendislik ve hukuk her devirde itibarını korudu.

Bu muteber mesleklerin halkın nezdinde üç temel özelliği vardı; saygınlık, süreklilik ve maaş garantisi. Saygındılar, çünkü bir üniversite eğitiminden sonra kazanç sağlıyordu. Devlet kademesinde iş bulmaları kolay olduğundan, süreklilikleri ve maaşları garanti gibiydi.

Kazancı bol olduğu halde, itibarı ve devamlılığı bulunmayan mesleklere değer verilmezdi. Şoförlük bunların başında gelirdi. “Şoför dediler vermediler”, “şoförler de sever” gibi sözler, minibüs edebiyatının vazgeçilmezleri oldu bir dönem. Çünkü halk gelirden çok saygınlığa ve sürekliliğe önem veriyordu.

Futbolculuk da tıpkı şoförlük gibi parası ve şöhreti olduğu halde, saygın ve tutarlı görülmeyen bir meslek gibi algılandı. Aileler çocuklarını futboldan uzak tutuyor, “topa koşanlara” futbol oynamak büyük bir suçmuş gibi, cezalar veriyorlardı. Bugün çok ünlü olduğu halde topları kesilen, sahada yakalanıp babası tarafından dövülen, dışarı çıkma yasağı alan, hakarete maruz kalan onlarca Türk futbolcusu vardır. Tepki tabi ki çocuklarını futbol yüzünden kaybetme korkusundandı. Bu korkuda parayı görünce yoldan çıkan, o gece kulübü senin bu gece kulübü benim gezen, her gece farklı bir mankenle görülen “televole futbolcuları”nın da büyük etkisi olmuştur.

“Mahalleli” futbolu cazip görür, ama itibar etmezdi. Ne çocuklarının futbolcu olmasını ister, ne de kızını futbolcuya verirdi. Kısacası “adam gibi bir meslek” isterdi.

Daha düne kadar futbolu “evlerden ırak” eden halkımız, Avrupa kupasındaki başarıyla en başta mahallenin büyükleri nezdinde, bu spora “beri gel” demeye başladılar. Canla başla mücadele eden, mükemmel performanslarıyla dünyanın gözdesi olan Millilerimiz, ailesine bağlılığını her fırsatta dile getiren Fatih Terim''in ve reklam filminde kendileriyle gurur duyan annelerinin de katkılarıyla; güven veren, düzgün, ahlaklı ve zararsız bir futbol ve futbolcu imajı çizdiler.

Daha dört gün önce doğan oğlumu severken ben bu değişimi bizatihi hissettim. Bir anda oğlumu Arda, Semih, Hamdi, Nihat, Emre, Sabri ağabeyleriyle futbol oynarken hayal ettim. Eminim ki birçok baba benimkine benzer duygular yaşamıştır.

Toplumların nesilden nesle aktarılan ve “kolektif alt şuur” diye adlandırdığımız deneyimleri ve yargıları vardır. Buna “genetik hafıza” da diyebiliriz. Bu turnuva “kolektif alt şuurumuzdaki” futbol algısını yeniden kodladı. Artık babalar çocuklarının futbolcu olmasından eskisi kadar korkmuyorlar.

“Mahalleli” futbolla barıştı ve onu “itibarlı meslekler” kategorisine aldı.

16 yıl önce
“Mahalleli” “Futbolculuk Mesleği” ve “İtibarı”
Aşk ve hüsran
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?