|
'Global 28 Şubat' safsatası…
New York ve Washington'a yapılan 'terörist saldırılar'dan sonra dünyanın içine girdiği süreci 'global 28 Şubat' olarak niteleyenler var. Gerçeğe bu kadar ters düşen hiçbirşey yok. Dünyanın içine girdiği yeni süreci 'global 28 Şubat' olarak nitelemek bir 'safsata'dan başka bir şey değil.

Böyle bir yakıştırmada bulunanların hareket noktası, Amerika'nın başını çektiği 'uluslararası sistem'in dünya çapında İslam'ı ve Müslümanları baskı altına alacağı kanaati. Daha doğrusu, bunu ortaya atanlar, aslında bir 'temenni'yi dile getiriyorlar.

Bu yakıştırmanın ta kendisi, Samuel Huntington'un 'medeniyetler çatışması' hipotezine uyuyor ve onu doğrulama amacını taşıyor. Ne var ki, İslam ve Müslüman düşmanlarının bu 'temenni'sinin yol açtığı tuzağa, dünyanın her köşesindeki ve bu arada Türkiye'deki Müslümanların da düşme ihtimali yabana atılır gibi gözükmüyor.

'İslami referans'a sahip bilinen kalemler ve çevreler, New York ve Washington'un 'terörist saldırılar'a hedef olmasının ardından, 'suçlayıcı parmakları'nı Amerika'nın üzerine çevirdiler. Bir dizi ipe sapa gelmez 'komplo teorisi' ortalığı kapladı. Kimisi saldırıların arkasında 'dünya hegemonyası'nı sağlama almak için bizzat Amerika'nın olduğunu ima ediyor; bazıları Amerika'nın Afganistan üzerinde odaklanan askeri hazırlıklarına karşı 'anti-Amerikan seferberlik' içine girilmesi için zihinleri bombardımana tutuyor.

Bunu yaparak, 'global 28 Şubat'ın gerçek olabileceğinin kanıtlarını, İslam düşmanlarına altın tepsi içinde sunar gibiler. Ne 'global 28 Şubat' teorisyenleri ve ne de ortada bir 'medeniyetler çatışması' gerçekten varmış gibi Amerika karşısında mevzilenenler, böyle yapmakla 28 Şubat'ı da, Amerika Birleşik Devletleri'ni suret-i katiyede anlamadıklarını ortaya koymuş oluyorlar.

28 Şubat'ın tüm ruhu, 'Jacobin laik dogma'ya dayandırılmak istenen 'merkez'in, bu arada 'devlet'in; 'çevre'ye, 'birey'e ve 'toplum'a karşı sağlama alınması idi. 28 Şubat, 'özgürlüklerin kısıtlanması'nı, 'birey ve grup haklarının sınırlandırılması'nı öngörüyordu. 28 Şubat süreci, adım adım 'siyaset'i dışladı, 'siyasetçiler'i birer 'etkisiz piyonlar' haline getirdi. 'Sivil alan' daraldı ve 'siviller'e bırakılan alan, 'depolitizasyon'un sonucunda bayağılaştı. Bu 'bayağı alanda' bol bol 'yolsuzluk ekonomisi' üredi.

New York ve Washington saldırıları ise, 'özgürlükler ve demokrasinin kalesi' addedilen Amerika'ya ve en önemlisi onun 'değerler sistemi'ne bir 'savaş' olarak bizzat Amerika tarafından algılandı. Amerika, özellikle bireyin kutsandığı ve dolayısıyla dünyada 'bireysel özgürlükler' kavramı üzerinde en çok durulan yer. Amerika, 'jacobenizm'e ve onun 'laiklik anlayışı'na en kapalı Batı ülkesi. Kendi özgürlükçü 'değerler sistemi'ni hedef alan bir saldırının 'kaynaklarını kurutmak' için girişmeye karar verdiği 'uluslararası seferberlik'ten 'global 28 Şubat' sonucu çıkartmak için sağlıklı olmayan bir kafa yapısı gerekir.

Amerika'nın kendisi bu tuzağa düşmedi. 'Terörizm' kavramı ile 'İslam' sözcüğünü, 'terörist' sıfatı ile 'Müslüman' kimliğini birbirinden ayırmak çabasını Amerikalılar kadar, ne Türkiye'nin İslam düşmanları, ne de Türkiye'nin Müslümanları göstermediler.

Saldırılarda hayatını kaybedenler için Washington Katedrali'nde yapılan ve eski başkanlar dahil tüm 'Amerikan eliti'ni biraraya getiren ayin, Amerika Müslüman Cemaati'nin başı sayılan imamın duası ile açıldı. Başkan George W. Bush, ülkesinde Müslümanlara yönelik bir 'cadı avı'na karşı tavır almak maksadıyla Washington Camii'ni ziyaret etti.

Bu arada gözden kaçmaması gereken önemli bir olgu, Amerika'nın 'uluslararası terörizmle mücadele stratejisi'nde Müslümanlara ve İslam ülkelerine duyduğu ihtiyaç. 'Uluslararası koalisyon' kurmak girişimindeki Amerika'nın Avrupalı NATO müttefiklerinin yanısıra, söz konusu 'uluslararası koalisyon'u gerçekleştirebileceği belkemiği, aralarında Türkiye'nin de bulunduğu Müslüman ülkeler. Bu yapılamazsa, bu gerçekleştirilemezse, işte o zaman 'medeniyetler çatışması' ya da Türkiye'dekilerin bazılarının gerçekleşmesini pek arzu ettikleri 'global 28 Şubat' gerçekleşir.

Ama böyle olabilmesi mümkün değil; zira buna Amerika'nın imkan ve izin vermesi mümkün değil. Sonucun böyle olması halinde, 'teröristlerin hedeflerine ulaşmış olacağını' bizzat Amerikan yöneticileri tekrarlıyorlar.

Asla hatırdan çıkartılmaması gereken bir 'gerçek' ise, Amerika'nın son yüzyıl içinde dünya çapında iki totaliter sistemi yıkan mücadelenin başını çekmiş olduğudur. İkinci Dünya Savaşı'nda Amerika olmasaydı, bugün 'demokrasinin beşiği' Avrupa kıtası, Nazizm'in ve Faşizm'in çizmeleri altında inim inim inliyor olabilecekti. Soğuk Savaş'ta bir başka dünya çapında totaliter sistem olan komünizmin yıkılışında da başrolü Amerika'nın oynadığı malum.

İki 'karanlık uluslararası ideoloji ve uygulama'ya karşı özgürlükçü ve demokratik bir 'tarihi rol' oynamış olan Amerika'nın bir başka 'karanlık eylem planı'na yenik düşerek, dünyada 'totalitarizm'in yayılmasına yol açacağını Amerika'dan ummak, Amerika'nın tarihte oynamış rolünün hiç farkında olmamakla eş değerdedir.

Bununla birlikte, 28 Şubat'ı dünya çapında yayılmış görmek isteyen ve bunu Amerika'dan bekleyen 'İslam düşmanları'na karşı Müslümanlar'ın ciddi bir yükümlülüğü bulunuyor: 'İslami referansları'nı gözden geçirmelerinde ve 'terör şebekeleri'ne ilişkin gayet kesin ve net tavır almak… Taha Akyol, dün, uluslararası İslam düşüncesinde isim yapmış iki Pakistanlı'dan söz ediyordu. Ebul'ala Mevdudi ve Fazlurrahman… Birincisi, Taliban gibilerinin 'ilham kaynağı'dır; ikincisi Bosna-Hersek'in 'bilge kral'ı Aliya İzzetbegoviç'in…

Türkiye'nin Müslümanları seçim yapmak zorundalar…
#New York
#Washington
#Global 28 şubat
23 years ago
'Global 28 Şubat' safsatası…
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?
Nazlı seçmen günlerinde siyaset