|
Türkiye'nin de işi zor...
Türkiye'yi de yakından ilgilendiren uluslararası krizler 'kalk borusu' gibidirler.

'Kalk borusu' çaldığında, 'Üçüncü Dünya Meydanı'na bir koşu başlar. Kimisi, üzerinde 'solcu', 'İslamcı', kimisi kerameti kendinden menkul 'Kemalist' vs. yazılı çeşitli 'sokaklar'dan koşar, gelir ve 'Üçüncü Dünya Meydanı'nda buluşurlar. Şimdiki durum gibi... Tıpkı, Körfez Savaşı sırasında olduğu gibi...

Türkiye'nin ne derece 'izolasyonist' bir virüsle enfekte olduğu, içinde ne kadar kuvvetli bir 'ksenofobik' hastalık taşıdığı, kendisini en çarpıcı biçimde uluslararası krizlerde dışa vurur. Manzara yine öyle.

Türkiye'ye gizli-açık bir 'tehdit' oluşturan Saddam'ın savaş makinası, Kuveyt'i işgal ettiğinde kılları kıpırdamayanlar, bu hamlenin başarıya ulaşması halinde Türkiye'nin neyle, nasıl karşılaşacağının hesabını asla yapmayanlar; Kuveyt'in işgaline karşı bir 'uluslararası koalisyon' oluşturulmaya kalkışıldığında ve Türkiye bunda yerini almaya hazırlandığında ayağa kalkarlar. Akıllarına birdenbire Irak halkı gelir. Birden 'Müslüman dayanışma' ruhu canlanır. Veya, solcu-Kemalist kırması içi boşalmış bir 'anti-Amerikan' söylemle zihinler bulandırılır. Irak halkının yıllar yılı Baas diktatörleri altında inim inlemiş olduğu, binlerce kişinin zehirli gazla Saddam tarafından katledildiği belleklerinde iz, vicdanlarında acı bırakmamıştır.

Amerika'nın ta yüreğine tarihin gördüğü en çarpıcı 'terör saldırısı' gerçekleştiğinde ve binlerce masum insan hayatını kaybettiğinde buna karşı tepki duymazlar. Hatta bu olayın arkasında aslında 'Amerikan devletinin ve gizli servisleri'nin olabileceğine dair binbir mürekkep harcar, dil dökerler; Amerika, 'uluslararası terörizm'i kökünden silme kararlılığını ilan edince ve bu amaçla bir 'uluslararası koalisyon' oluşturmak isteyince, birden ortalığa fırlarlar; Amerika'ya 'şikayet mektupları' döşenirler. Amerika'nın terörizm merkezlerine karşı muhtemel bombardımanından önce, saçma sapan 'komplo teorileri' ile kendi kamuoylarının beynini bombardımana tutarlar. Bunlar için, Afganistan'da televizyonun, radyonun, fotoğrafın yasak olması, 500 bin sakat çocuk bulunması, onbinlerce dul kadının evlerinden dışarı çıkması, kısacası oradaki Taliban rejimi bugüne kadar sorun yapılmamıştır. Taliban rejiminin 'Müslümanlığı'ndan o güne kadar özel bir rahatsızlık duymamış ve bunu ifade etmemişken, birdenbire 'Müslüman Afganistan halkı'nı düşünerek, misli görülmemiş bir 'terör saldırısı'na karşı koyma yolları araştıran Amerika'ya karşı husumet pompalamaya girişirler.

Dünyadan da habersizdirler. Kendi 'dar görüşlü' ve demokrasiyi sadece kendi 'varoluş hakları' için anlayan iç dünyalarına gömülmüşlerdir. Dünyada ne olup bittiğini doğru dürüst izlemezler. New York ve Washington'a yönelik saldırıların ardında İsrail'i aramaya çıkarken, 11 Eylül 2001'de başlayan 'yeni süreç'in İsrail'i ne kadar zor duruma düşürdüğünün farkında da değillerdir. İsrail'in Haaretz gazetesinde dün yer alan 'Amerika bir anlaşma mı empoze edecek yoksa ilgisini mi yitirecek?' başlıklı haber-analizi izleyelim:

"11 Eylül dönüm noktasından sonra İsrail'in stratejik seçeneklerini ve buna bağlı olarak Amerikan bölge politikasındaki revizyonları tartışmak amacıyla Ulusal Güvenlik Danışmanı Korgeneral Uzi Dayan'ın bürosunda üst düzey İsrail ordusunun üst düzey komutanları ile hükümet yetkililerinden oluşan bir forum toplandı. Katılımcılar, İsrail ordusunun, Afganistan'a beklenen ve belki de Irak'a yönelecek ABD saldırısına ilişkin değerlendirmelerini dinlediler ve İsrail'e ilişkin muhtemel yansımalarını tahlil ettiler.

Senaryolar Amerika'nın Ortadoğu'ya ilişkin niyetlerine dair ciddi kaygıları yansıttı. Başlıca kaygı, 'teröre karşı koalisyon' sadece kağıt üzerinde kalsa bile Arap ülkelerini Amerika'nın ardında safa sokmak için, İsrail'den diplomatik tavizlerin istenecek olmasıydı. Eğer savaş, Usama bin Laden'e bir seferlik darbe indirmenin ötesine geçer ve komşu Arap rejimlerinin istikrarını tehdit edecek bir anti-terörizm dalgasını başlatırsa, ABD bir bölgesel 'domino efekt'inden çekinecek ve Hüsnü Mübarek'i, Kral Abdullah'ı ve Suudi hakimini ülkelerindeki kitlelerin öfkesine karşı güçlendirmek için süratli bir İsrail-Filistin çözümü empoze edecektir.

İkinci senaryo tam tersi yönde bir kaygıyı dile getiriyor. Eğer ABD'nin dikkati doğu yönüne, Pakistan ve Afganistan'a doğru dönerse, Amerika İsrail ve onun Filistinlilerle asla son bulmayan ihtilafına ilişkin ilgisini yitirebilir. Kudüs'teki yetkililer Başkan Bush'un Kongre'da 'global' terör örgütlerine karşı savaştan söz ettiği konuşmasında yaptığı ayırımı not ettiler. Mesaj açıktı: Amerika, yerel bölgesel sorunlara saplanmayacaktı; Baskların, Tamillerin, Keşmirlilerin ya da Çeçenlerin peşine düşmeyecekti. İsrail, Hamas ve İslami Cihad'ın ve elbette Tanzim'in Pentagon'un düşmanlar listesinde yer almayacak olmasından korkuyor.

İsrail'in diplomatik çabası şimdi 'terör terördür' ve iyi ve kötü terörist arasında ayırım yapılmaz mesajının yayılmasında odaklanıyor. Ama bu mesajı iletebilmek, ABD, Yasir Arafat, Suriye ve İran'ı kendi tarafına yaklaştırmaya çalıştığı bir sırada zor.

İsrail istihbarat camiası, terörizm ile Suriye ve İran bağlantısı hakkında bilgiler yayıyor, fakat ABD'nin şimdi bu iki ülkenin desteğine ihtiyacı var ve İsrail'in protestolarına pek kulak vermiyor."

Türkiye'de hükümet Başbakan'ın 'fizik kondüsyonu' ve 'zihin kalıpları' nedeniyle zaten felç. Hareketsiz. 'Gelişmeler Türkiye'yi nasıl etkileyecek' cinsinden bir değerlendirme ve bu konuda çeşitli 'senaryolar'ı 'yetkililer'den beklemek anlamsız. Geri kalanların önemli bir bölümü ise 'komplo teorileri' üretmek ya da Amerika'ya 'şikayet' veya 'protesto mektupları' döşenmekle meşguller. Türkiye'nin işi de zor...
#11 Eylül saldırısı
#Körfez savaşı
#'Kalk borusu'
#Türkiye
#ABD
#İsrail
23 yıl önce
Türkiye'nin de işi zor...
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi