|
Bilge…
İnsanın hayatında tanımaktan gurur duyduğu ve mütevazi yaşamında büyük bir zenginlik edindiğini düşündüğü kişiler vardır ya; işte Bülent Tanör, benim için öyle birisidir. Onunla ta 30 yıla uzanan bir dostluk ve tanışma imtiyazının sahibiyim. Son günlerde adı gazete sayfalarında sık görülür oldu. Sebebi, İstanbul Üniversitesi Rektörü Prof. Kemal Alemdaroğlu'nun onu 'meslekten ihraç' istemiyle YÖK Disiplin Kurulu'na sevketmiş olması…

Ne yapmış Bülent Tanör? Neymiş 'suç'u?

TÜSİAD'a 1997 yılında 'Türkiye'de Demokratikleşme Perspektifleri' konulu bir rapor yazmış olması ve buradan 'maddi çıkar' sağlaması; üniversitenin 'döner sermayesi'ne bildirilmemesi vs. vs.

Bülent Tanör, Türkiye'nin en seçkin hukukçularından biridir ve 'hukuk nosyonu'ndan hiç nasibini almamış İstanbul Üniversitesi rektörünün bu iddiasına karşı sağlam bir 'hukuki savunma'yı zaten yapmış durumdadır. Bizi ve Türkiye'de vicdan sahibi ve demokrasi özleyen herkesi ilgilendirmesi gereken, bu konunun 'hukuki ayrıntıları' değil. Zira, konunun 'hukuki' bir tarafı ya da 'hukukla ilgisi' yok.

Olay, İstanbul Üniversitesi'nin uzunca bir süreden beri bir 'faşist eğitim kampı'na dönüştürülmesi gayretinin bir parçası. Bu gayret, Türk hukuk camiasının en seçkin kişilerinden birini hedef alınca daha da anlamlı ve üzerinde durulmayı gerektiriyor.

Esasen, Bülent Tanör, hakkındaki soruşturmaya karşılık verdiği ifadesindeki şu cümlelerle, rektörün kendisine karşı yakışıksız 'taarruzu'nun gerekçesini ortaya koyuyor:

"Bu soruşturma da, hakkımda açılan diğer soruşturmalar gibi, despotizm heveslerine karşı durmamın bir sonucudur. Ayrıca Türkiye'nin en büyük fikri değeri olan Atatürkçülük ya da Kemalizm'in kişisel keyfilik ve despotizm heveslilerinin elinde bir kalkan olmasına da her zaman karşı çıktım ve bundan sonra da çıkacağım."

Atatürkçülük ya da Kemalizm'in 'kişisel keyfilik' ve 'despotizm heveslilerinin elinde bir kalkan' olmaktan da öteye bir 'kör satır' haline getirildiğini, yakın geçmişte acı tecrübelerle gördük ve yaşadık. Prof. Dr. Bülent Tanör, kendisini bir 'Atatürkçü' olarak tanımlar. Atatürkçülük ve Kemalizm'in ardına sığınan 'despotlar'ın önüne demokrat bir Atatürkçü'nün dikilmesinden daha tehlikeli ne olabilirdi? Maskelerini Bülent Tanör gibi uluslararası kalibrede bir hukuk adamından daha etkili kim düşürebilirdi?

Dolayısıyla, şu anda söz konusu olan tipik bir 'siyasi linç harekatı'dır. Bu 'linç'in karşısına dikilmek, sadece bir 'demokratik ödev' de değildir; Türkiye'nin demokrasi tarihinin Prof. Dr. Bülent Tanör'e borcunun bir gereğidir. Tanör, 'Türkiye'nin Demokratikleşme Perspektifleri' raporu ile kuşaklar boyu, bu ülke insanlarının yararlanacağı bir 'referans belgesi' bırakmıştır. Bu rapor, TÜSİAD'ın kendi tarihinde gerçekleştirdiği en anlamlı ve yararlı iştir.

Bu konunun en 'ironik' yönlerinden biri, Kemal Alemdaroğlu'nun rektörlüğü döneminde TÜSİAD'a rapor yazan bir sürü öğretim üyesi var ve bunların hiçbirine Bülent Tanör'e yapılmak istenen yapılmadı. Ancak, Bülent Tanör öyle özel ve kaliteli bir 'insan kumaşı'dır ki, ifadesinde bunların isimlerini vermiyor ve gerekçesini şöyle dillendiriyor: "Jurnalciliğin ve muhbirliğin revaçta olduğu bir ortamda bunların adını vermek bana düşmez."

İnsani özelliklerinde böylesine 'soylu', mesleki niteliklerinde uluslararası çapta 'değer' taşıyan bir insanı 'meslekten ihraç' etmek ne demek? Prof. Dr. Bülent Tanör, diyelim ki, Kemal Alemdaroğlu namındaki ve mesleği 'cerrah' olan kişinin girişimi ve marifetiyle -diyelim ki- 'meslekten ihraç' edilirse, bu onun Türkiye'nin gelmiş geçmiş en önemli anayasa hukukçularından biri olduğu gerçeğini ortadan kaldırabilir mi?

Bülent Tanör'ün kendisini kanıtlamakla uğraşmaya tenezzül etmeyeceğini biliyorum. Ortaya koyduğu direnç, 'despotlara meydanı boş bırakmamak' amaçlı bir 'demokratik bilinç'in eseridir.

Yıllar önce Cenevre'de Bülent Tanör, ben ve şimdiki İstanbul Baro Başkanı Doç. Dr. Yücel Sayman birlikte yaşarken; Tanör'ün aramızdaki adı 'Bilge' idi. Bu 'üçlü'den ikisinin, başında bahar yelleri eserken, Bülent Tanör, Cenevre Hukuk Fakültesi'nde, dünya çapındaki hukukçuların arasında saygın konumunu inşa ediyordu. Aramızda bir 'bilge'ye ihtiyaç vardı ve o bizim 'Bilge'mizdi.

Hep öyle kaldı. Hep öyle kalacak…
#TÜSİAD
#Bülent Tanör
#Prof. Kemal Alemdaroğlu
#YÖK Disiplin Kurulu
23 yıl önce
Bilge…
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?
Nazlı seçmen günlerinde siyaset