|
Seçim sürecinde Batı merkezli siyasallaşma

Yaklaşık olarak on beş yıldan beri FETÖ’cü yapılanmanın devlet içindeki varlığı büyük bir sorun olarak görülüyor. Devleti içeriden ele geçirmeye çalışan unsurların etkisizleştirilmesi ve sorunun ortadan kaldırılması için adım atmak gerekiyordu. Siyasî kararlılığı otoriterlik olarak görmeye ve göstermeye çalışanların aynı zamanda yaşanan sürecin etkin bir tarafı olması sıradan bir örgütsel yapılanma ile karşı karşıya olunmadığını göstermiştir. Sorunu görmek ve adım atmaya karar vermek bile başlı başına önemli bir hadise iken başarılı olunacağına dair bir inancın ortaya çıkması için çok zaman geçmedi. Türkiye değişim iradesini sahaya yansıttıkça derin yapılar harekete geçti. Bu da çatışmanın sürekli yeni boyutlar kazanacağı anlamına geliyordu.

En başından itibaren FETÖ’cülük gayr-i millî bir yapı olarak inşa edilmişti. Bunu görmek için doksanların çok iyi analiz edilmesi gerekir. Benzer yapılarla birlikte FETÖ, ABD emperyalizminin bölgesel ve küresel faaliyetleri için etkili bir araç olacağını I. Körfez Savaşı’nda ispat etmişti. Proje olmanın ötesine geçilmişti. Bu dönemin anlaşılması açısından bütün terör gruplarının birlikte düşünülmesi gerekir. Fakat terör kavramına Avrupa ve ABD açısından bakmanın oldukça yanıltıcı olacağını da en baştan söylemeliyim. Eğer gayr-i millîlik kavramı dönemsel gelişmeler ekseninden çıkarılmazsa doksanlarda başlayan yeni dönem tam olarak anlaşılmaz. Gayr-i millîlik, postkolonyal eleştirinin en temel kavramlarından biridir ve kozmopolit kimlikler kültürel bir sorun olmanın çok ötesindedir. Siyasallaşma kavramı, hep edilgen bir bakış açısıyla ele alındı ve eleştirel yaklaşımlar da bu çerçevede şekillendi. Hâlbuki gayr-i millî yapılar örgütlü bir şekilde siyasallaşıyordu ve bunu dinî kavramlarla tanımlamak neredeyse imkânsızdı. Bakış açımız, dışarının ihtiyaçlarına göre belirleniyordu. Hâlbuki temelde içerinin ihtiyaçlarına odaklanmak gerekiyordu.

2013’te bu yapının bütün gruplara nüfuz ettiği ortaya çıktı. Gezi Parkı kalkışmasından hemen sonra 17-25 Aralık hukuk darbesini yaşadık. Bir ay sonra MİT TIR’larına baskın düzenlendi. Diğer hadiseleri sıralamaya lüzum yok. Hendek terörüne dâhil olan gruplar nasıl bir siyasallaşma sorusunun cevabını vermiş oldular. 15 Temmuz 2016’da düşünce dünyamızı şekillendiren bütün tartışma konularının yapaylığı ortaya çıktı. Batı merkezli bir dünya vardı ve tartışma konularımız da buna göre şekilleniyordu. Bakış açımız sorunluydu ve kör noktalar haddinden fazlaydı. Ne yazık ki “eleştirel bakış” ile sadece içeriye odaklanıyorduk ve yaşadığımız büyük olaylar bile bu gerçeği ortaya çıkaramadı. Terör örgütleri Batı merkezli bir siyasallaşmanın hedeflerine göre ortaya çıkmış ve büyümüştü. Bu sebeple bağımlı yapıların sınırları tam olarak bilinmiyordu. Müstemleke zihniyetinin temel kodları Batılı değerler ekseninde oluşmuştur. FETÖ gibi yapıların sınırlarının tartışma konusu bile olamaması, çok önemli bir eksikliktir.

Daha 2014’lerden itibaren FETÖ’cülerin yurt dışına kaçması son derece dikkat çekici bir hadiseydi. 17-25 Aralık darbe girişiminin en önemli sonuçlarından biri FETÖ’cülerin Türkiye ile bağlarının kesilmesidir. Bunun son derece ciddî sonuçlar doğuracağı çok açıktı. Bu sonuçlar itikat alanında dahi görülecekti. Bu olayı daha da ileri bir boyut olmak üzere göç olgusuna da dâhil etmemiz gerekir. Seçim sürecinde bir siyasî parti liderinin saf dışına itilmesi, bağlamından uzak bir tartışma konusuna dönüşebilir. Fakat günü geldiğinde bunun ne kadar önemli bir terör sorunu olduğu daha iyi anlaşılır. Sayısal büyüklüğü hakkında net bir fikir oluşturmak çok kolay değil fakat yurt dışında yeni bir diasporanın oluştuğu artık inkâr edilmez.

Eğer Gezi Parkı kalkışmasını temel alırsak on yıllık bir zaman diliminde Türkiye’nin, içeride, FETÖ merkezli bağımlı yapılar karşısında ciddî bir mesafe kaydettiğini söyleyebiliriz. 14 Mayıs seçiminin en önemli sonuçlarından biri budur. Batı merkezli siyasallaşmanın bütün unsurları sahada aktif bir tutum takındı fakat Cumhur İttifakı, süreçten, kıymeti zamanla daha iyi takdir edilecek bir zaferle çıktı. Kuşkusuz bu zaferin aslan payı Cumhurbaşkanı Erdoğan’ındır. Türk milletinin Erdoğan’a desteğinin kıymetini de gelecekte daha iyi takdir edebileceğimizi düşünüyorum. 29 Mayıs’ı yeni bir dönemin başlangıcı olarak görenler hiç de haksız değildir.

Açıkça ifade etmek gerekirse millî ve gayr-i millî gibi karşıtlıkların bu dönemde oluşması tesadüf değildir.

#Siyaset
#Seçim
#FETÖ
#ABD
#Selçuk Türkyılmaz
1 yıl önce
Seçim sürecinde Batı merkezli siyasallaşma
Beyaz perdeye renk katan ressamlar
Türk aydınlanmasının müziği ve Arel-Ezgi sistemi
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar