|
Ayasofya Camii ve minareleri

Geçen gün bir arkadaşım telefon edip sordu: Ayasofya’nın ön tarafındaki bölümde namaz kılınmaya devam ediliyor mu? Evet, ediliyor, cevabını verdim. Arkadaşımın anlattığına göre, bu günlerde sosyal medyada Ayasofya ile ilgili bir takım yalan yanlış yayınlar yapılıyormuş. Hükümet, tamir bahanesiyle 1991’den beri ibadete açık olan bölümü de kapattı deniliyormuş. Böylece zihinler bulandırılıyormuş.



Arkadaşıma verdiğim cevapta da belirttiğim gibi, kör taassubun esiri olan bir takım sözde muhafazakârlar (!) sırf Tayyip Bey’i hedef tahtasına koymak için bu türlü yalan yanlış propagandalardan medet umuyorlar. Ayrıca kindarlıklarını da sergilemiş oluyorlar. Hemen belirteyim ki, söyledikleri yalandır, Ayasofya’nın kıble tarafındaki bölüm bugün de ibadete açık olup Cuma namazı da dâhil beş vakit namaz kılınmaktadır. Ben, yine de emin olmak için ertesi gün bizzat gittim, o bölümün cami olarak kullanıldığını yakından öğrenmiş oldum, hatta ikindi namazını da orada kıldıktan sonra bir süre de genç imamıyla sohbet ettim.

Ayasofya konusundaki zihin karışıklığı dün olduğu gibi, bugün de devam ediyor. Size bir şey söyleyeyim mi? Bugün, dindar kesimin büyük bir çoğunluğu bile, beş vakitte Ayasofya minarelerinde ezan okunduğunu bilmiyor. Geçen yıl bu tarihi mabedin içinde bir Ramazan programı yapıldı. Tabii ki programın muhtevası gereği Kur’ân-ı Kerim de tilavet edildi, Ezan-ı Muhammedi de okundu. Ezan, Yunanlıları rahatsız ettiği gibi bizimkilerin de yanlış haber yayımlamalarına sebep oldu. Muhafazakâr kesime ait gazeteler bile bunu “Ayasofya’da ilk defa ezan okundu” diye haber verdiler. Halbuki fetih yadigârı bu mâbedde 1991’den beri ezan okunuyor. Günümüzde de Sultanahmet Camisi’yle karşılıklı okunmaya devam ediyor.

Yazımın bu kısmına kadar sadece “Ayasofya” dedim. Şimdi buna bir de “Cami” kelimesini ekleyelim ki tarifimiz “efradını câmi, ağyarını mâni” olsun. Haberi gazetelerden okuduk. Başkan Recep Tayyip Erdoğan, İstanbul Sinan Erdem Spor Salonu’nda sözü bu konuya getirip şunları söylemiş:

“Dediler ki: Ayasofya ile ilgili olarak hâlâ ücretli olarak mı girilecek? Ben de kendilerine dedim ki: Hayır, Ayasofya’ya girişi ücretsiz hale getirebiliriz. Seçimlerden sonra Ayasofya’yı tekrar aslına rücu ettiririz. Bu ne demektir? Yani Ayasofya’yı müze olmaktan çıkarıp cami ismiyle müsemma hale getiririz.”

Bu vesileyle belirtmek isterim ki, Ayasofya ilk defa -bilindiği üzere- Fatih Sultan Mehmed sayesinde ismiyle müsemma hale geldi. Cihan hükümdarı Konstantıniyye’yi fethedip “İstanbul” yapınca Bizans’ın bu kadim kilisesi de Müslüman olup “Ayasofya Camii” adını aldı. Otuzlu yıllardan beri üstüne “müze” gömleği giydirildiyse de, bu elbise üstünde iğreti durdu. Artık ona yakışan elbiseyi giymenin, “Ayasofya Müzesi” değil, “Ayasofya Camisi” demenin zamanı geldi.

Yukarıda da belirttiğim gibi maalesef bu konuda gerekli hassasiyet gösterilmiyor. Bu mevzu ile alakalı araştırma yapanlar, koca koca kitaplar yazanlar bile tarihi mabedden söz ederken “Ayasofya Camii” demekten ısrarla kaçınıyorlar. Onun “cami” kimliğinden sanki hicap duyuyorlar. Hatta bu isim meselesi zaman zaman tartışmalara, söz düellolarına bile vesile oluyor. Bunlardan bazılarına bendeniz de şahit oldum. Bir dostum anlatmıştı. Oranın görevlilerinden birine, bir konu hakkında bilgi almak için telefon ediyor. Arkadaşın ağzından “Ayasofya Camii” sözünü duyan “yetkili bayan” güya ikaz edip “Beyefendi burası “Ayasofya Camisi” değil, “Ayasofya Müzesi” diyor. Arkadaş, “Hiç müzede minare olur mu, görmüyor musun, hem de dört minaresi var, öyleyse camidir” karşılığını verince “bayan” daha da bayağılaşıp “Ayasofya Camii” demekle suç işliyorsunuz” deme küstahlığında bulunuyor. Asıl suçu, yüz yıllardan beri cami olarak hizmet veren bu fetih yadigârını müzeye çevirenlerin işlediğini -tabii ki- o anda unutuyor veya kast-ı mahsusla böyle konuşuyor.

Minare deyince aklıma geldi: Biliyor musunuz. Bu muhteşem mabedin, ihtişamlı minareleri -bir zamanlar- yıktırılmak istendi. Tek parti hâkimiyetinin olanca şiddetiyle hüküm sürdüğü netameli yıllarda böyle bir cinayete teşebbüs edildi. Meşhur tarihçimiz İbrahim Hakkı Konyalı’nın araya girmesiyle önlendi. Merhum, “Ayasofya’nın Minarelerini Nasıl Kurtardım?” başlığıyla yayımladığı bir makale ile faciayı gün ışığına çıkardı. Özetle nakledeyim:

Bir gün İstanbul Müzeler Müdürü Kemal Altan Bey, iki gözü, iki çeşme İbrahim Hakkı Konyalı’nın yanına geliyor. Ecdat yadigârlarının üstüne titreyen bu zat, bir yandan hıçkıra hıçkıra ağlıyor, diğer yandan “Yıktılar, yıktılar!.. Sülün gibi minareyi temeline kadar yıktılar. Yerle bir ettiler!” diye dövünüyor. Mendiliyle gözyaşlarını kuruladıktan sonra, “Gidecek başka yerim mi var? İşte sana geldim” dedikten sonra, şahit olduğu faciayı anlatmaya başlayıp şunları söylüyor:

“İstanbul Arkeoloji Müzesi Müdürü Aziz Ogan, önceki gün beni çağırdı. Her iki Ayasofya’nın da minarelerini yıkacağız. Dün gece, sabaha kadar Türk minarecilik mimarisinin şaheser bir örneği olan minaresi temeline kadar yıkıldı. Yok oldu. Bu gece de Büyük Ayasofya’nın minarelerini yıkacağız. Bir Bizans kilisesi haline getireceğiz.

İbrahim Hakkı Konyalı, karşılaştığı bu faciadan dolayı çok üzülen Kemal Altan’ı teselli için, “Siz merak etmeyin. Büyük Ayasofya’nın minarelerini yıkamazlar. Ben söyleyeyim sen yaz. Böylece birlikte bir rapor hazırlayalım. Sen bu raporu ilgili mercie ver” diyor, Ayasofya’yla ve minareleriyle ilgili olarak sağlam bir rapor hazırlıyor. Raporun sonunu şu cümlelerle bitiriyor: “Şimdi bu tarihi mabedin yaşı daha da ilerledi. Minareler, ana kubbenin dayandığı son payandalar haline geldi. Minareler yıkılırken ana kubbe de kesinlikle yere serilecektir. İşte o zaman Hıristiyan dünyası, ‘Türkler, Ayasofya’yı yıktılar!’ diye ortalığı velveleye verecektir.”

İşte Kemal Altan Bey, bu raporu ilgili şahıslara veriyor ve her biri ayrı bir padişah eseri olan o canım minareler yıkılmaktan kurtuluyor. Hazin olanı şu ki, Fatih’in aziz Türk milletine hediyesi olan Ayasofya Camii’nin minareleri, Hıristiyan âleminin göstereceği tepkiden çekinildiği için yıkılmaktan kurtuluyor.

Allah, bu milleti yıkıcılardan kurtarsın.

#Ayasofya
5 yıl önce
Ayasofya Camii ve minareleri
Ergenekon’un derin infazları
‘Ve toprak bağırmadıkça kesilen bir kurban gibi’
İngiliz Yahudi medeniyetinin ölümü kimin eliyle olacak?
Ey iletişim!..
Sıkılaştırmanın reel kesim üzerindeki etkileri giderek belirginleşiyor!