Seçimlere ramak kaldı. Meydanlarda, ekranlarda, afişlerde, billboardlarda, broşürlerde, kimi zamanda çat kapı karşımızda farklı siyasi eğilimler, vaatlerini sıralayarak desteğimizi istiyorlar.Öncelikle söylemeliyim ki, çok hoşuma gidiyor bu manzara, ülkemle, devletimle, insanımızla övünüyorum. Pazar günü, dünya demokrasileri arasında en yüksek seçim katılımını sağlayan toplumlardan birisi olduğumuzu bir kez daha gösterdiğimizde bu övüncüm daha da artacak. Sorunlar, demokrasimizin güçlendirilmesi
Seçimlere ramak kaldı. Meydanlarda, ekranlarda, afişlerde, billboardlarda, broşürlerde, kimi zamanda çat kapı karşımızda farklı siyasi eğilimler, vaatlerini sıralayarak desteğimizi istiyorlar.
Öncelikle söylemeliyim ki, çok hoşuma gidiyor bu manzara, ülkemle, devletimle, insanımızla övünüyorum. Pazar günü, dünya demokrasileri arasında en yüksek seçim katılımını sağlayan toplumlardan birisi olduğumuzu bir kez daha gösterdiğimizde bu övüncüm daha da artacak. Sorunlar, demokrasimizin güçlendirilmesi için yapılması gerekenler yok mu? Var elbette hem de çok var. Ama dünyanın etnik temelli en büyük terör ve en büyük spritüel cinnet örgütüyle uğraşan, bürokratik oligarşisinin darbeci bir geleneği olan ülkemizde tüm bunlar, övüncümüze mani değil.
Seçmen sathı mailine girildikten sonra başlayan kampanyalardan ne kadar etkileniyor? Oy verme davranışını, bu kampanyalar mı yoksa yıllara yayılan icraatlar ve etkilerinin (bilinçli ve/veya bilinçdışı) değerlendirmeleri mi daha çok etkiliyor? Günlerce konuşabileceğimiz, üzerine tezler yapılacak sorular bunlar. Kendi adıma her ikisinin de doğru olduğunu, sonuçta tek tek seçmenlerin davranışlarının toplamının nihai sonucu olarak kolektif aklın tezahür ettiğine inanıyorum. Büyük çoğunluğumuzun tercihi, dünya görüşümüz ve icraatlara ilişkin fikirlerimiz nedeniyle her zaman apaçık ama az bir kısmımızın tercihleri ise seçim sathı mailinde billurlaşıyor. 24 Haziran günü her birimiz şöyle ya da böyle tüm faktörlerden kendimize göre etkilenerek kişisel tercihimize karar vereceğiz. Şüphesiz geleneksel zamanlarda farklı meşru iktidar biçimleri vardı ama modern zamanlarda siyasi iktidarı meşru biçimde elde etmenin ve programını uygulamaya hak kazanabilmenin en iyi yolunu adil genel seçimlere dayalı demokrasi sağlayabiliyor.
16 yıldan beri ülkemizi ve yerel yönetimlerin büyük çoğunluğunu Recep Tayyip Erdoğan önderliğinde, Ak Parti yönetiyor. Bu başarının demokrasi tarihindeki örnekleri çok az. Ak Parti, bu müthiş başarıyı tüm değişim gerektiren süreçleri, toplumun ihtiyaçlarına kulak vererek ve liderine bahşedilen karizmayı yerli yerinde kullanarak elde etti. “Hâkim parti modeli” diyebileceğimiz kendine özgü bir modelle, iktidarı ve muhalefeti kendi iç-mekanizmalarında gerçekleştirip toplumsal dengeleri olabildiğince gözeterek adeta sessiz bir devrim yaptı.
Neresinden bakarsak bakalım, Türkiye, 16 yıldır, büyük bir dönüşüm süreci, devasa bir inşa faaliyeti yaşıyor. Siyasette, devlet aygıtında, toplumsal ve kültürel hayatta, önceden asla tahmin edemeyeceğimiz altüst oluşlar gündeme geliyor. Büyük dönüşüm süreçlerinde ne zaman, neler olabileceğini tama yakın kestirebilmek oldukça zordur. Her yeni aşamada, herkes için, aşina olunmayan bambaşka bir dünya söz konusudur. Eski yol işaretlerinin, kılavuzların artık işe yaramadığı böyle bir dünyada, belirsizlikle baş edebilmek için herkes kendince en iyi bildiği yöntemlere sarılır; mutedillik azalır, fanatizm artar.
Doğrudur, 16 yıldan bu yana değişimin hızına, belirsizliğe dayanamayıp kişiliklerinin en kaba özelliklerine, fanatizme sarılanlar oluyor. Siyasi, ekonomik, kültürel ve hatta entelektüel hegemonyasını kaybeden kimilerinin sahiden canı yanıyor, kimilerininse canı gerçekten yanmadığı halde gelecek endişesiyle feryat ediyor. Ama kanaatimce eski ve köhnemiş vesayet yapılarını değiştirmek, tabana, tarihine, kültürüne dayalı, gerçek demokrasisini kurmak isteyen Türkiye, büyük dönüşümünü bugüne kadar kazasız belasız sürdürme basiretini gösterebildi. Üstelik dünyanın en zor ve çatışmalı coğrafyasında dış saldırılara ve artık sadece dış saldırının bir enstrümanı haline gelmiş teröre rağmen… Üstelik sarsılan dünya konjonktüründen en stratejik faydayı sağlamak için rayiçteki dünya sistemine direnerek, zaman zaman efelenip sonuç elde ederek… İç ve dış politikanın gelgitlerinde, akıntıya kapılmadan muazzam bir ustalıkla ilerleyerek…
Şüphesiz bu başarıda temel pay milletin ferasetine ait. Bugüne kadar çoğunluğun karizmatik omurga çevresinde güçlerini birleştirmesi sayesinde bariz bir sorun yaşanmadan inşa süreci sürdürülebildi. Elbette her inşaatta olması beklenen toz duman, gürültü, hatalar, zaaflar oldu ama çok şükür halledilemez dertler, ölümcül komplikasyonlar ortaya çıkmadı.
Ben bunları söylüyorum ama bakalım 24 Haziran’da milletin sözü ne olacak? Tercihi, bugüne kadar güvendiği liderlikten ve yürüyüşün devamından yana mı olacak, yoksa önceki seçimlerde bir türlü milletin teveccühünü tek başına kazanamamış ama “Bari bu seçimde aramızdaki dev farklılıkları unutalım, iktidarı devirmek için hepimiz bir araya gelelim” diyen parçalı cephenin belirsizlik davetine mi yönelecek? Zor bir seçim kabul, ama 7 Haziran ve 1 Kasım 2015 seçim tecrübelerine bakıp yine de sonucun “devam” olacağını tahmin edebiliyorum.