|
Ahmet Kaya"yı linç eden manşet..

Nokta dergisinin bu haftaki nüshasında yayımlanan bir röportaj, Türk medyasının belli bir bölümünün nasıl “şekillendiğini”, bazı gazetelerin “şekilden şekile” nasıl girdiğini gösteren bir turnusol kağıdı gibiydi.

Ahmet Şık''ın, Ahmet Kaya''nın eşi Gülten Kaya ile yapmış olduğu bu şahane röportaj, İnternet''te kısa bir araştırma yapmama vesile oldu.

Biliyorsunuz, Hrant Dink''e yapılan suikasttan dolayı medyanın sorumluluğu daha çok tartışılmaya, daha doğrusu daha da tartışılır hale gelmeye başladı.

İşte medya denilen kurumun bir insanın başına nasıl çorap ördüğünü bu röportaj bir kez daha hatırlatmış ve kanıtlamış oluyor.

Magazin Gazetecileri Derneği''nin 12 Şubat 1999''da düzenlemiş olduğu ödül töreninde, Ahmet Kaya ne demişti?

Sadece şunu:

“Bir gün ben de Kürtçe bir şarkıma klip çekeceğim..”

İşte bu söz, medyatik bir lincin mazeretini teşkil etti..

Şimdi, bu söz ve bu sözün ardından gelen “yamuk duruşu” tahlil edelim..

Birincisi; bu sözün vahim olan tarafı neydi?

İkincisi; bir söz vahim olsa bile o söz bir lincin vahametini ortadan kaldırır mı?

Üçüncüsü; bu söz üzerine bir gazete, provakatif hareketin tetikleyiciliğini yapabilir mi?

Evet, bu gazetelerden başı Hürriyet gazetesi çekiyordu..

Çünkü Gülten Kaya, röportajda şunu diyordu: “Olayın ertesinde Hürriyet gazetesinin manşeti ''Ayıp Ettin Gözüm'' başlığıyla Ahmet Kaya idi..”

Röportajda bunu okuyunca hemen Google''a girip arama boşluğuna tırnak içinde ''Ayıp

Ettin Gözüm'' ve virgülden sonra Hürriyet diye yazdım.

Karşıma o manşetin yer aldığı haber çıktı.

Bir gazetenin kendinden nasıl geçtiğini merak mı ediyorsunuz; okuyunuz:

“..Ona Türk-Kürt diye bakmadık... Türküleriyle ağladık, güldük... TV''lerden evlerimize konuk ettik... Meyhanelerimizde rakı içtik... Sakalı, atkısı ve göbeği ile bizden biriydi çünkü... MEĞER ÖYLE DEĞİLMİŞ AHMET.. Bebeğe, kadına, dedeye, askere kurşun sıkanlardanmış... PKK''lı AHMET..Yazıklar olsun...” (Hürriyet.. 14 Şubat 1999)

Diğer bir “sörf”te ise, bu kez 20 Temmuz 1999 tarihli Hürriyet''in manşetini gördüm ve “Vay şerefsiz” başlığı ile karşılaştım.

İşin, insanı kahreden bir diğer tarafı ise şu:

14 Şubat 1999 tarihli Hürriyet''in haberinde Ahmet Kaya''nın bir fotoğrafı var.. Bu fotoğrafın arka fonunda ise Türkiye''nin güneydoğu sınırlarını da kapsayan bir Kürdistan haritası yer alıyor.

İşte bu “haritalı fotoğraf”ın fotomontaj olduğunu röportajda Gülten Kaya söylüyor. Diyor ki Gülten Kaya: “Bu fotoğraftan dolayı açılan davada Ahmet beraat etti. Mahkeme, aylarca bu fotoğrafın aslını istedi ama mahkemeye sunulmadı, çünkü sunulamadı, çünkü fotomontajdı..”

Evet, sonra olanları biliyorsunuz; Ahmet Kaya linçten dolayı yurtdışına gitmek zorunda kaldı ve orada kısa bir süre sonra kalp krizi nedeniyle öldü.

Şimdi ise mahut gazetenin genel yayın yönetmeni kalkıyor, Hrant Dink suikastının sorumlusunun kahvehanelerdeki “okey masaları”nın olduğunu yazıyor..

Bu tür oyunlardan pek anlamam ama sanıyorum bu oyunlardan biri de “Batak” isimli oyun..

Okey, tamam, kabul ediyorum; bu tür cinayetlerin müsebbiplerinden bir tanesi okey masalarıdır..

Da, diğer bir sorumlusu da gazete manşetleriyle oynanan “oyunlar” değil midir?

O oyunlar ki, Türkiye''yi “Batak”a sürüklemenin de bir nevi “joker”i oldu!

AK Parti ile AKPET''in bağlantısı!

Bazı gazeteleri “dinci medya” diye nitelendiren insanların espri anlayışının ancak bu kadar oluşu, insanı gerçekten güldürüyor.

Bakınız, ben hem “dinci”(!) gazetelerden biri olan Yeni Şafak''ta yazıyorum hem de “araştırmacı gazeteciyim”!

“Araştırmalarıma göre”, 28 Şubat sürecinin hemen akabinde Hürriyet''in patronu Aydın Doğan, “dinci olmayan iktidara yakınlığı” nedeniyle, Petrol Ofisi''ni almış idi!

Ama asıl şu tesadüfe bakınız ki, işbu yazıyı yazmadan önce işe gelirken arabamın yakıtını Petrol Ofisi''nden almıştım.

İyi ki, yakıtı Turgay Ciner''in sahibi olduğu AKPET istasyonundan almamışım..

Çünkü hem Yeni Şafak''ta yazıyorum..

Hem Yeni Şafak''ı Turgay Ciner''in Birleşik Dağıtım isimli şirketi dağıtıyor..

Hem istasyonun ilk üç harfi iktidarı çağrıştırıyor..

Hem de soyadımın ilk iki harfi AK Parti''nin sıfatı ile aynı..

Hayır hayır, bu kadar “tesadüfü” kaldıramazdım(!)

İşte “adamlık” farkı...

“Bakış açısı” deyince aklıma beni sarsan şu anekdot gelir

Antrenmandan çıkan bir futbolcunun yanına bir kadın yanaşır ve şöyle der: “Bebeğim ağır hasta, ilaç alacak param yok, bebeğimi tedavi etmem için yardımcı olur musunuz?”

Futbolcu, kadına tereddütsüz bir şekilde 30 bin dolar verir.

Ertesi günü futbolcunun yanına bir arkadaşı gelir ve der ki: “Sen dün bir kadına para verdin ya.. İşte o kadın sahtekarmış. Sana, tedavi edilmezse öleceğini söylediği bir bebekten bahsetmişti. Oysa bebeği hasta değilmiş. Zaten bebeği de yokmuş..”

Futbolcu, “İşte bugün duyduğum en iyi haber..” diye cevap vermiş.

Arkadaşı ise şaşkınlıkla “Nasıl olur, ölümü bekleyen bir bebek yokmuş ki..”

Futbolcu gayet sakin bir ifadeyle şöyle demiş: “İyi ya.. Ölümü bekleyen bir bebeğin olmaması kadar iyi bir haber olabilir mi?”

٪d سنوات قبل
Ahmet Kaya"yı linç eden manşet..
Kolonyalizm, oryantalizm ve Avrupa’nın taşralaştırılması
* Sisi, Libya’yı işgal mi edebilir? Suud-BAE savaşı mı kazanır? * Sirte’yi de alırız, Cufra’yı da. Konuştuklarınızla kalırsınız. * İsrail Batı Şeria’yı ilhak edecek. Onlar bunu gizlemeye çalışıyor. * Libya-Kuzey Irak aynı cephe: Suud-BAE, PKK ile tek cephe. ‘Pençe-Kaplan’ onlara yapıldı. * Kimse savaşı içeri taşımasın. Osmanlı’yı vuran aşiretler, PKK ile aynı cepheye düşer!
X’e kısıtlama an meselesi
Musevî bir yasadan Kızıl Düve miti üretmek
Sosyal çürüme yazıları 2: Her türden bağımlılıklar cumhuriyeti