Ukrayna’da sona yaklaşılıp-yaklaşılmadığı henüz tartışılıyor olmakla birlikte, bu ‘sonun’ beklendiği gibi Rusya’nın ricatı/yenilmesi olmadığı, Ukrayna’nın da ‘zafer’le çıkmasının mümkün gözükmediği, Batı ağzıyla şöyle ifade ediliyor demiştik; “Rusya, Ukrayna’nın tamamını artık alamaz, Kiev ve Batı da, Rusya’yı ele geçirdiği topraklardan atamaz…”
Yine bunu ‘beraberlik’ arayışı olarak tarif etmiştik. Yalnız nihai hesaplaşmada coğrafi fatura var ortada, Avrupa’nın en büyük ülkesinin yaklaşık beşte biri Moskova’nın eline geçmiş durumdadır…
‘Çıkan kısmın özeti’ni şundan veriyoruz.. Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Devlet Başkanı Putin arasındaki Soçi görüşmesinin bir evveli-bir sonrası var…
Şöyle diyor Erdoğan; “Yine bugün dünyanın gözü Soçi’de. Acaba Soçi’de ne görüştüler, ne yaptılar, burayı takip ediyorlar. Bizim de yapacağımız bu görüşmelerden sonra, bunlara verilecek olan cevaplar, onları belli istikamette yönlendirecektir”…
“Onlar” kim?..
Elbette Batı, daha inceltirsek ABD.
Görüşme sonrasında da şu açıklama…
“(SİHA ve İHA’lar için) bizimle bu alanlarda ortak yatırımlara girmek isteyen dünyadaki süper güçler var”…
Bu kim?
Rusya.
Bu da bizi, ‘stratejik’ okumalara taşıyor; hep bahsedilen ‘Yeni Dünya Düzeni ve müstakbel değişimleri’ konusunun, ‘Rusya ve Türkiye nasıl duruyor/durmalıdır’ gibi adlı adınca belirtilmiş bir başlığa ihtiyaç duyulmadan tartışıldığını gösteriyor…
Keza, S-400 tecrübesi ortadayken,-ki tartışmasının biteviye devam ettirilmesi yerli-yabancı muhaliflerin büyük bir Ankara başarısını yutmakta zorlanmasıdır-bir de SİHA’ların aynı dosyaya eklenme ihtimali, Soçi muhtevasında daha geniş haritaların açıldığını bize gösterir…
Yani?
“Olaylar karşısında direkt Amerika’yı suçlamıyoruz veya desteklemiyoruz, olaylar karşısında direkt Rusya’yı suçlamıyoruz veya desteklemiyoruz”…
Teyit sayabilirsiniz.
Bu denge tutturma arayışı mı? Evet öyle ama hep öyle değildi. Bugüne kadar Türk dış politikası ABD’ye yapışık/ilişikti. Normali, yani taraflara makul ve eşit mesafe olan hâli, Türkiye’nin kendilerine karşı bir tutumu veya uzaklaşması olarak alıyorlar.
Yine Soçi’den bu yolda bir başka çıktı, Şanghay İşbirliği Örgütü’nün Eylül ayında yapılacak toplantısına Rusya’nın bilhassa Türkiye’yi davet etmesidir…
Sıra-dışı bir davettir. Sebebi, işte buraya kadar getirdiğimiz akıl yürütmenin/akışın önemli bir ayağı olmasıdır. Ankara’nın toplantıya katılacağı anlaşıldığı gibi, (üyeleri hatırlayalım, Çin, Hindistan, Rusya, Pakistan, Kazakistan, Kırgızistan, Pakistan, Tacikistan, Özbekistan. Bunların üçü süper güç, dördü nükleer silah sahibi) artık İran dahil, toplantının öncekilere kıyasla daha da genişletilmiş olmasıdır; BAE, Belarus, Suriye, Mısır, Katar, Myanmar, Kamboçya, Nepal ve Azerbaycan ile Ermenistan…
Bu konuda da Cumhurbaşkanı’nın dedikleri şöyledir; “Biz de onlarla beraber olalım diyoruz. Örneğin Çin geliyor, öbür tarafta Suudi Arabistan gelecek, Katar gelecek, orada onlarla birlikte olmayı hedefliyoruz”…
Zirve üzerine birden çok fotoğraf oldu elimizde ve ayrı ayrı değil, hepsinden tek kare çıkarabilir miyiz?..
Az-buz toplantı değildi bu. Öyle olmadığını Soçi’nin ertesi günü yayınlanan İngiliz Financial Times teyit etti…
“Erdoğan ile Putin arasında derinleşen ekonomik işbirliği konusunda giderek daha fazla endişe duyan Batı başkentleri, Rusya’nın yaptırımlardan kaçınmasına yardımcı olması halinde NATO üyesi Türkiye’ye cezai misillemede bulunması riskinin arttığına dair uyarıda bulundu. Üst düzey Batılı yetkililer, Erdoğan’ın cuma günü verdiği taahhütleri yerine getirmesi halinde Batılı ülkelerin şirketlerini ve bankalarını Türkiye’den çekilmeye çağırabileceğini öne sürdü”..
Elbette böyle bir şey ne teknik ne siyasi açıdan mümkün değil. Nitekim ABD Dışişleri Bakanlığı böyle bir durum görmediğini duyurdu. Haber tamamen şişirme ve provokatif.
Ama korku gerçek!...