|
Ben geleyim
Malumunuz, Cumhurbaşkanı Erdoğan, Ramazan ayının son günlerinde sanat ve sinema dünyasının tanınmış isimlerine bir iftar daveti verdi.

Ertuğrul Özkök de bunun üzerine Hürriyet'te bir yazı yazdı.

Özetle ; 60'ın üzerinde tanınmış ünlü simanın katıldığı bu davetin kulis haberinin havuz medyası diye isimlendirdiği medyada neden olmadığını soruyordu.

Beyimizin ifadesine göre bu davetin pekâlâ magazin haberi yapılabilirmiş.

Kim ne dedi, Cumhurbaşkanı'yla kim ne konuştu, hangi sanatçı davet hakkında ne düşünüyor filan… Özkök'ün mevzu bahis ettiği 'havuz medyası' grubu bunu haberleştirmeyi becerememiş!

Beyefendinin bir önerisi var; diyor ki 'ben geleyim yöneteyim'

İstiklal'de Jaguar otomobilinin arka koltuğunda oturmuş, camı yarıya indirmiş halde gezmişliğini gördüğüm Özkök kuşağı gazetecilerin efeliklerine hastayım.

Her ne kadar havuz medyası diye tabir ettiği medya kuruluşlarından hangi kurumları kastettiğini açıklamasa da, patronu Aydın Doğan'ın oteli Hilton'un sadece özel kişilerin girebildiği havuz başında özel toplantılar yapan 'havuz medyası' nı kastettiğini sanmıyorum.

Hilton'un havuzu şimdilik kenarda dursun, benim asıl ilgimi çeken Özkök'ün önerdiği haber konusu. Bu beyefendiye önerileriyle ilgili bir, iki sorum olacak.

Tabi önce yiğidin hakkını verelim.

Cumhurbaşkanı'nın verdiği bir davete katılanlarla konuşarak kulis haberi yapma önerisi fena fikir değil.

Muhtemelen, Cumhurbaşkanının davetlilerle paylaştığı koalisyon beklentisi, sanat dünyasının tanınmış isimleriyle sohbeti ve özel diyaloglarından şık haberler çıkarılabilirdi. Haklı.

Ancak gündemimizin maşallahı var. Bu sıcak atmosferde öyle haber konuları gelip geçiyor ki, hangi biriyle alakadar olacağınızı şaşırıyorsunuz.

Bakın; Ataşehir' i , Zeynep Kılıçdaroğlu' nu , Mustafa Akaydın' ı konuşuyorken Suruç'ta bomba patladı. Biriyle birkaç gün uğraşsanız, biraz araştıralım deseniz, o arada onlarca haber konusu değerini yitirmiş oluyor.

Özetle; Sayın Özkök'ün haber önerisini bir gazeteci olarak önemsedim ve benim aklıma gelmediği için üzüldüm. Başka haberlerin meşguliyeti içerisindeyken görememiş olabilirim.

Gelmiş olsa, o davette kuliste neler konuşulduğunu kesinlikle merak eder ve fırsatım varsa haber yapar, yaptırırdım. Ama hazır merak etmeye başlamışken şu sorunun cevabını da öğrenmek isterim.

Özkök, yıllarca Hürriyet gazetesinin Genel Yayın Yönetmenliği görevini yürüttü. Hali hazırda Hürriyet'te görev yapan yazı işleri kadrosunun neredeyse tamamı kendi döneminde çalışan meslektaşlarımız. Pek çoğu Özkök'e bir telefon kadar yakın. Hatta gün içinde asansörde bile karşılaşıyor olabilir, kendisi hâlâ 'işçi' asansörünü kullanmaya devam ediyorsa…

Merak ediyorum, Özkök, bir deneyimli ve tecrübeli gazeteci olarak bu güzel ve harikulade haber önerisini niçin kendi gazetesiyle paylaşmadı?

Gazetecilik eğitimi verdiğim akademide ' bir ülkenin başbakanının kullandığı tarağın markası bile yerine, vaktine göre haberdir ' dediğimde aileden sıkı CHPli bir öğrencim ayağa fırlayıp ' Bana ne hocam Erdoğan'ın tarağından ' demişti. Ağzımdan Erdoğan ifadesi bile çıkmadığı halde.

O dönem Başbakan olan Recep Tayyip Erdoğan'a, yenilmişlikten kaynaklanan 'öfkesini' gözlerinden okumak mümkündü o arkadaşımızın. Ama olayı yanlış anlamış, Başbakan deyince Erdoğan'ı kastettiğimi düşünmüştü. 'Bu Başbakan Kılıçdaroğlu da olabilir pekâla' deyince rahatlamış, o zaman tarağın haber değeri olabileceğine ikna olmuştu.

Malum bu ülkenin Cumhurbaşkanı, hem de Hürriyet'in de çok iyi bildiği, hatta zaman zaman Mursi göndermeli haber başlıklarına bile taşıyacak kadar önemsediği üzere yüzde 52 oy alarak seçilmiş bir insan. Bu yüzde 52 içerisinde epeyce Hürriyet okuru da var.

Yani Özkök'ün haber önerisi Hürriyet okurları için de kıymetli olmalı.

Ben, o davetlilerin bir çoğuyla sıkı fıkı tanışıklığı olan Hürriyet'in eski yayın yönetmeni olsam , telefonu elime alır hemen bir kaçını arardım.

Eyvallah, haklı bir mazeretleri de var aslında… Milletin ilgisine mazhar olan, albümleri yüzbinlerce satan, harika filmlere, dizilere, oyunculuklara imza atan o sanatçılar arasında, isimleri, telefon numaraları, Özkök'ün, Hürriyet muhabirlerinin, yazarlarının telefon rehberinde olmayan çok sayıda isim de vardı.

Ömer Karaoğlu'nu, Eşref Ziya Terzi'yi, Aykut Kuşkaya'yı tanımazlar mesela.

Onları da bir zahmet Ahmet Hakan'a sorabilirlerdi ya, neyse…

Bir mazeret de Ramazan ayı olabilir. Hava sıcak, günde 16 saat oruç tutmak, Ertuğrul Özkök yaşlarında bir Müslüman için epeyce zor, biliyorum. Bunun tekne orucu var, iftarı var, teravihi var, sahuru var. Mübarek ayın tatlı telaşı içerisinde konuyla ilgilenememiş de olabilir.

Bu durumda da çevirirdim sevgili Celal'in (Hürriyet'in deneyimli, kıdemli İstihbarat müdürü meslektaşım) cep telefonunu… Bir muhabire söyle, şöyle bir konu var, güzel haber olur derdim.

Celal abi de eski yayın yönetmeninin önerisini kayda değer bulurdu bence.

Ama olmadı, Hürriyet'ın yazarı başkasına önerdiği haberi kendisi yapmadı.

Peki niçin? Burada cevaplanması gereken sorular var:

Sayın Özkök'ün gazetecilik refleksleri mi zayıfladı?

Yoksa yüzde 52 oy almış bir Cumhurbaşkanı'nın davetine katılmış Türkiye'nin yakından tanıdığı değerli sanatçıların söyleyeceklerinin Hürriyet için haber değeri mi yok?

Ya da o davetliler, Cumhurbaşkanı hakkında, o iftar daveti hakkında güzel şeyler söyler de, yazmak zorunda kalırız diye mi korktular?

Bu kadar eleştiri yeter. Biraz da öveyim… O kadar meslek hatırı var.

Özkök döneminden beri Hürriyet muhabiri Gülden Aydın gerçekten güzel haberlere imza atıyor.

Örneğin Tel Abyad izlenimleri müthişti. Evet, bir haksız rekabet söz konusuydu, PKK-PYD tarafından akredite edilen ve Tel Abyad'a kabul edilen Cumhuriyet, Özgür Gündem gibi bir kaç gazeteden biriydi Hürriyet… Ama olsun.

Neredeyse PYD-PKK'dan bile önce girmişlerdi Tel Abyad'a.

Süper manşet haberler çıktı. Bu gazeteci arkadaşlar çuval çuval sakal bulmuştu Tel Abyad'da mesela. O sakalları tartıp, sakalların sahiplerinin kaç kişi olduğunu, Türkiye ile bağlantılarını bile tespit edebilmişlerdi. Kafataslarını ölçenlerden bir adım ileri gidip kıl analizi mi yaptılar bilmiyorum. Bize sadece helal olsun demek düşmüştü. Bu gazeteci arkadaşları mimarlar, pardon berberler odasına fahri üye yapsan yeridir, o derece. Mimarlar Odası demişken kıl hesabı, sunta masa hesabını bile geride bırakırdı.

Mimarlar odasına haksızlık etmeyelim. Masa örtüsü vardı malum iftar yemeğinin yendiği suntanın üstünde. Yoksa 2 bin 400 liralık suntaya niye 240 bin desinler ki. Bile bile yalan mı söyleyecek yani koca mimarlar!

Uzatmadan Hürriyet'in gazetecilik başarılarına geri dönelim.

Hesap kitap işini sevdiğim için üşenmedim, hesapladım.

İstanbul'dan Tel Abyad tam 1391 kilometre. Arabayla, ortalama 110 kilometre sabit hızla gidince 13 bilemedin 14 saatte varılıyor trafik açıksa. 1-2 saatlik yanılma payım olsun müsaadenizle… Aman ha E-90'dan gidilmesi gerektiğini unutmayalım ki, hesap şaşmasın.

Özkök döneminde de oldukça başarılı haberlere imza atan bu hanım kızımızı Hürriyet Tel Abyad kadar zorlu bir görev bölgesine daha gönderdi: Ataşehir.

Dedim ya hesap kitabı seviyorum. Üşenmedim, Hürriyet binasının bulunduğu Mahmutbey'den Ataşehir arası kaç kilometre baktım. 46 imiş.

Trafik durumuna bağlı olarak yaklaşık 50 dakika sürüyor, E-5'ten…

Ancak ilk kez bu kadar yanıldım.

Doğan medya binası ile Ataşehir arasında tam 23 günlük mesafe varmış meğer. Hürriyet'in haberinden tam 23 gün önce patlamış Ataşehir konusu.. Anca varmış muhabir arkadaşlarımız.

Tabi bu zaman zarfında yazılmamış bir şey kalmamış olacak ki bölgeye 23 gün sonra ulaşabilen Hürriyet muhabiri, Yeni Şafak'ın 15-20 gün önce 1. sayfadan duyurduğu iki haberi adeta kopyalayıp Gülden Aydın kızımızın imzasıyla tek haberde okurlarla buluşturmuş. Başlık müthiş: Ataşehir'de neler oluyor?

Yerden tasarruf ettiklerini düşünüyorum. Malum Hürriyet ağaç konusunda çok duyarlıdır. Şimdi her haber için ayrı sayfa ayırsan kağıt israfı… Haklılar.

Haber Ramazan bayramının ikinci günü yayınlandığı için Mahmutbey'den Ataşehir'e 23 gün sonra ulaşmalarına da hak verdim. Bayram trafiği…

Şimdi gelelim Özkök'ün gelip ben yöneteyim teklifine… Bu yaz sıcağında, bu trafikte çekilir mi? Sakın yerinden kıpırdama derim.

Hatta ben geleyim. Aksaray-Mahmutbey istikameti de açık görünüyor.

Bakarsın, Suruç'ta 32 cana kıyan kalleş bombadan iki saat sonra Adıyaman'da asker şehit eden PKK'nın saldırısı için kullandığınız 'çatışma' başlığı hakkında konuşur, bir gün sonra uyuyan polisleri şehit etme kalleşliğine 'muamma' başlığı atan internet siteniz hakkında hasbihal eder, bu arada bağlama ustası sanatçılarımızı arayıp 'çatışma ve infaz kulisi' haberleri yaparız.

Ne dersin? Geleyim mi?
#Ertuğrul Özkök
#Hürriyet
#Gazetecilik
9 yıl önce
Ben geleyim
İkiyüzlü dünyanın 200 günü
Garson nereye baksın?
İnsafsız takas!
Erdoğan’ı/AK Parti’yi Kürtsüz bırakma operasyonu…
Riyakâr Bey ile ‘Yamyam’ Biraderler