Arafta kalmak: CHP’nin komisyon raporu

04:0025/12/2025, Perşembe
G: 25/12/2025, Perşembe
Turgay Yerlikaya

Terörsüz Türkiye süreci başladığında, konuya yaklaşımı merak edilen partilerin başında CHP geliyordu. CHP’nin 2010’lardaki demokratikleşme sürecine yönelik pozisyonunun devam edip etmeyeceği önemli bir soru işaretiydi. Her ne kadar DEM (HDP) ile 14 Mayıs 2023 seçimleri öncesinde gündeme gelen ve 31 Mart yerel seçimlerinde de kısmen sürdürülen bir ittifak söz konusu olsa da CHP’nin Terörsüz Türkiye’ye yönelik yaklaşımı arafta kalan bir belirsizlik halini yansıtıyordu. Altılı masa ve özellikle İstanbul

Terörsüz Türkiye süreci başladığında, konuya yaklaşımı merak edilen partilerin başında CHP geliyordu. CHP’nin 2010’lardaki demokratikleşme sürecine yönelik pozisyonunun devam edip etmeyeceği önemli bir soru işaretiydi. Her ne kadar DEM (HDP) ile 14 Mayıs 2023 seçimleri öncesinde gündeme gelen ve 31 Mart yerel seçimlerinde de kısmen sürdürülen bir ittifak söz konusu olsa da CHP’nin Terörsüz Türkiye’ye yönelik yaklaşımı arafta kalan bir belirsizlik halini yansıtıyordu. Altılı masa ve özellikle İstanbul seçimlerindeki pozisyonun aksine ortaya çıkan bu belirsizlik siyaseti, CHP’nin komisyondaki tutumu ve raporuna da yansımaktadır.

AK Parti, MHP ve DEM’in raporlarını ele aldığımız analiz serimizin bugünkü bölümünde CHP’nin raporuna odaklanacağız. Komisyondaki tartışmalara da yansıyan arafta kalma hali, komisyonun bir dinleme faaliyeti olarak tanımladığı İmralı sürecine yönelik kararda da etkili olmuş ve kritik süreçleri bu belirsizlik üzerinden yöneten bir parti aklı söz konusu olmuştur. CHP bir yandan zorunluluk gereği komisyona iştirak etmiş diğer yandan da komisyonun işlevini içselleştiremeyen bir tavır sergilemiştir.

CHP, Siyaseten oluşan riski asgariye indirmek ve kamuoyundaki toplumsal desteği artırmak motivasyonuyla hareket eden komisyonun ilk netameli sınavını test etmek istememiş ve bir dinleme olarak tanımlanan İmralı temasını, örgüt ele başının meşrulaştırılması olarak yorumlamıştır. 27 Şubat tarihli deklarasyon ile irade beyan eden ve kurucusu olduğu örgütü fesihe çağıran Öcalan ile ilgili bu tutum, iktidara namzet olarak kabul edilen bir partinin pekala üstlenebileceği bir risk yönetimiydi. Fakat CHP yönetimi, parti içinde bu konudaki farklı düşüncelere rağmen daha baskın bir elit grubu ile karar süreçlerini yönetmeyi tercih etmiş ve risk gördüğü alanlara müdahil olmaktan kaçınmıştır.


BELİRSİZLİK

CHP’nin yaklaşımında dikkat çeken bir tutum daha söz konusu. Malumunuz komisyona iştirak eden partiler ve nihayetinde komisyondan murat edilen ana husus, süreci nihayete erdirecek bir yasal düzenlemenin gündeme getirilmesi. AK Parti ve MHP’nin önemli ölçüde uzlaştığı ve geçiş dönemine uygun bir hukuki düzenlemede mutabık kaldığı, DEM’in bazı maksimalist taleplere rağmen birtakım hususlarda önerileri dile getirdiği bir zeminde CHP’nin herhangi bir öneride (geçiş süreci hukuku) bulunmaması oldukça ilginç. Hukuki tartışmaları tarafların sürece dair perspektifi ve Adalet Bakanlığı’nın konuya dair tutumu sonrasında netleştireceğini ifade eden CHP yönetimi, ön almak yerine izle gör stratejisiyle hareket etmekte ve sürece dair somut önerilerden ısrarla uzak durmaktadır.

CHP’nin bu tavrı komisyona sundukları raporun her yerine sirayet etmekte ve parti yönetimi ısrarla konunun özüne temas etmekten kaçınmakta. Öyle ki raporda, bağlam dışı bahis ve öneriler esasa taalluk eden kısımlardan oldukça fazla. Raporun genelinde sıklıkla kullanılan ve süreci etnik kimlik bağlamında temellendirerek Kürt sorunu olarak tanımlamayan parti yönetimi, sorunun çözümüne dair de geniş bir çerçeve çizmektedir. Basın özgürlüğünden, infaz rejimi düzenlemelerine, erişim engelinden haber alma hakkına kadar geniş bir çerçevede demokratikleşme taleplerine değinen rapor, konunun özüne dair beklentileri yeterince karşılamamaktadır. Terörle mücadele kanununa atıf ve kayyum pratiği ile ilgili taleplere yer verilen raporda, süreç geniş bir bağlam içerisinde değerlendirilmiş ve Kürt sorunu olarak tanımlanan olgu bu bağlamın bir parçası olarak ele alınmıştır.


SİYASİ ÇERÇEVE

Raporun en ilgili çekici hususlarından birisi de 19 Mart sürecine dair beklentilerdir. Başta İBB olmak üzere belediyelerle ilgili hukuki süreçler bir tür siyaset mühendisliği olarak kabul edilmiş ve bu sürecin hukuka aykırı olduğu vurgulanmıştır. İlgili sürece muhatap olan bütün bürokrat ve belediye başkanlarının tahliye edilmesini talep eden rapor, ısrarla sorunu farklı bağlam ve konular ile eşleştirmeyi tercih etmektedir.

Raporun son bölümünde bu tutumunu çok da belirgin hale getiren CHP, eğitim ve ekonomi alanında demokratikleşme başlıklarını açmış ve Merkez Bankası, MASAK ve TÜİK gibi kurumlara dair de önerilerde bulunmuş. Süreci kendileri açısından genel bir demokratikleşme sorunu olarak görmeleri hiç kuşkusuz bir siyasi bakışın ürünü, fakat bu tür süreçleri bağlamından kopararak daha geniş bir düzleme çekmek, sorunu çözmek yerine sürüncemede bırakmak anlamına gelebilir. CHP, yeni anayasa gibi daha makro bir gündem söz konusu olduğunda ele alınması gereken konuları neden terörsüz Türkiye gibi oldukça spesifik bir konu üzerinden ele almakta ve ısrarla konunun özüne dair somut şeyler söylemekten kaçınmakta? Siyaset arafta olma hali yerine sorunları çözme sanatı değil miydi?

#politika
#siyaset
#Turgay Yerlikaya