Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın başkanlığında gerçekleştirilen AK Parti Merkez Yürütme Kurulu (MYK) Toplantısı çıkışında basın mensuplarına yaptığı açıklamada, MYK toplantısında özellikle yargı reformu ile ilgili yapılan çalışmaları anlattığını söyledi.
Özellikle Yargı Reformu Strateji Belgesi kapsamında birtakım önerilerinin olacağını dile getiren Bakan Tunç, öngörülebilir ve gecikmeyen, güvenilir adalet sisteminin tam anlamıyla tesisi konusunda yaptıkları çalışmaların olduğunu anlattı.
Bugüne kadar mevzuatla ilgili çok önemli yenilikler, düzenlemeler yapıldığını, üç yargı reformu belgesi hazırlandığını anımsatan Tunç, bu kapsamda çok sayıda yasal düzenlemelerin yapılıp uygulamaya geçtiğini söyledi.
Şimdi bu düzenlemelerin dördüncüsünü yaptıklarını aktaran Bakan Tunç, sözlerini şöyle sürdürdü:
Bakan Tunç, hem ceza hukukçuları hem akademisyenlerin hem uygulayıcılar ve özellikle milletvekillerinin iyi hal indiriminin devam edip etmeyeceği konusundaki tavrının önemine işaret ederek, "Çünkü cezalarda bir alt sınırı var, bir de üst sınırı var. Hakim dosyaya göre bu sınırlar arasında karar veriyor. Bir de iyi hal indirimi olduğunda bazı suçlar bakımından özellikle kamuoyunun bir tepkisi ile karşı karşıya kalıyoruz. Bu durumda bunu tekrar yeniden bir gözden geçirmek gerekir." dedi.
Bazı suçlar bakımından denetimli serbestlik uygulanır mı, uygulanmaz mı bunu yine ceza hukukçuları ile konuşacaklarını dile getiren Tunç, şunları kaydetti:
"Kasten öldürme suçları, kasten yaralama suçlarında özellikle denetimli serbestlik uygulamalarının toplumda eleştiriye neden olduğunu görüyoruz. Tüm bu toplumdan gelen eleştirileri dikkate almak durumundayız. Özellikle toplumu suçtan korumalıyız. Zaten ceza hukukunun, ceza adaletinin amacı toplumu suçtan korumaktır. Bu anlamda suçun işlenmesini önleyici tedbirler, asıl önemli olan husus da burasıdır. Gerek eğitim çalışmaları gerek ailelere yönelik bilgilendirme çalışmaları... Ve suç işlendikten sonra da soruşturmanın etkin bir şekilde yürümesi gerekir. Soruşturmanın etkin bir şekilde yürümesi için kollukla savcılığın çok iyi bir ilişki içerisinde bunu sürdürmesi lazım, ve delilleri, maddi gerçeği toplaması lazım."
Kişiler serbest kaldıktan sonra birtakım delillerin, görüntülerin ortaya çıkmasının toplumda rahatsızlığa neden olduğunu belirten Tunç, "Dolayısıyla soruşturma aşamasında bu görüntülerin elde edilebilmesi, delillerin elde edilebilmesi konusundaki soruşturmanın daha etkin olabilmesi ile ilgili neler yapılabilir? Bizim seçim beyannamemizde adli kollukla ilgili bir düşünce vardı, bu konu tartışılabilir yeniden." dedi.
Kovuşturma aşamasında da bu delillerin takdirinin önemli olduğunu vurgulayan Tunç, "Kişinin işlediği suçun karşılığı bir cezayı alması önemli. Ceza aldıktan sonra da cezaevinde infaz sistemimizin özellikle caydırıcılığa, ıslaha yönelik olması lazım. Bu anlamda da ıslaha yönelik çok önemli çalışmalarımız var." diye konuştu.
Özellikle cezaevlerindeki kişilerin tahliye edildikten sonra bir daha suç işlememesi için gerekli eğitim çalışmalarını, mesleki atölyeleri ve meslek edindirmeleri artırma çabasında olacaklarını belirten Tunç, şunları kaydetti:
"Yargı Reformu Strateji Belgemiz sadece ceza alanında değil, hukuk alanında da... Yine vatandaşlarımızın özellikle uzun süren yargılamalardan bir daha şikayet etmemesi lazım. Şu anda bizim 25 bin hakim ve savcımız var, ilk derece, istinaf ve Yargıtay olarak üç dereceli bir sistemimiz var. Özellikle hakim ve savcılarımızın dosyaları incelerken uzun süren duruşma aralıkları değil, kısa süre içerisinde duruşmanın tekliği esastır. Duruşma başlar ve karar verilinceye kadar devam eder. Ama zorunlu sebeplerle işte Adli Tıp raporunun, bilirkişi raporunun beklenmesi gibi sebeplerle ileriye atıldığını görüyoruz. O zaman bu süreçleri kısaltmamız lazım. Yani mahkemelerin bilirkişi raporlarının süresinde verilmesi ve delillerin süresinde, hızlı bir şekilde soruşturma aşamasında ve kovuşturmada da hızlı bir şekilde değerlendirip karara ulaşılması gerekiyor. O nedenle duruşma aralıklarının da uzun olmaması lazım."
"Cezaevlerinin doluluk oranları dikkate alındığında bu altyapı nasıl sağlanacak?" sorusuna Bakan Tunç, şu yanıtı verdi:
"Cezaevlerinin doluluk oranlarıyla ilgili 'o cezaevi dolu' diye bir suçlunun cezaevine alınmaması gibi bir durum söz konusu olamaz. Onun tedbirlerini devlet alır. Bu noktada zaten gerekli tedbirleri de alıyoruz. Bu konuda cezaevlerinin doluluk oranı bizim mazeretimiz olamaz, bu konudaki zaten gerekli yatırım programlarındaki çalışmaları da hızlı bir şekilde sonuçlandırıyoruz. Ve bunu daha da o doluluk oranlarını ortalamanın altına düşürme, yani yapım süreçlerini hızlandırarak o bizim için bir mazeret değil. Yani bir suç işlenmişse, tutuklamayı gerektiriyorsa orada cezaevi dolu diye hakim ya da savcı bırakmaz. O nedenle o bir mazeret değildir, o konudaki tedbirleri de artırmanın gayreti içerisindeyiz."
"Cinsel suçlara ilişkin hadıma yönelik bir çalışma yapılması günümüzde mümkün mü?" sorusu üzerine Tunç, "Ceza İnfaz Kanunu'muzda önceki senelerde gündeme geldiğinde, o zaman Adalet Komisyonu üyesi olarak hatırlıyorum konuyu. Ceza İnfaz Kanunu'muzun 108. maddesinde tıbbi tedaviye karar verme yetkisi var. Bu anlamda mevzuatımız buna uygun. Tabii orada uygulamayı geliştirecek şekilde belki mevzuatta yeni bir düzenleme yapılabilir." dedi.