|

Tarihi bir mekan üzerinden din devlet ilişkisi

Vefa’da Süleymaniye Camii’nin yan kapısından çıkıp Haliç’e doğru yürüdüğümüzde karşımıza çıkar İstanbul Müftülüğü. İstanbul’un tarihi yapılarından biri olan binanın hikayesi ilk kez bir kitapta toplandı. Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları arasında okurla buluşan çalışma, Osmanlı’dan günümüze din ve devlet arasındaki bağı önemli kaynaklar üzerinden irdeliyor.

Aslı Gül
04:00 - 15/02/2020 Cumartesi
Güncelleme: 01:06 - 15/02/2020 Cumartesi
Yeni Şafak
Klasik dönemde şeyhülislamlar kendi konaklarında selamlık kısmını iş için kullanırlardı ve kendiyle birlikte bazı memurlar da burada çalışırdı.
Klasik dönemde şeyhülislamlar kendi konaklarında selamlık kısmını iş için kullanırlardı ve kendiyle birlikte bazı memurlar da burada çalışırdı.

Bugün Süleymaniye’de Ağa Kapısı olarak bilinen bölge Osmanlı zamanında yeniçeri ağasının resmi makamı ve ikameti için kullanıyormuş. Yeniçeri ağasının görevi en yüksek makamlardan biri olduğu için bu isim verilmiş. 2. Mahmut zamanında Yeniçeri Ocağı kaldırılınca da Sadrazam Selim Mehmed Paşa, yeniçeri ağalarına ait Ağa Kapısı’nın şeyhülislamlara tahsis edilmesini padişaha arz etmiş, Sultan II. Mahmud bu teklifi uygun bularak bir hatt-ı hümâyûnla burasının şeyhülislamların daimî ikametlerine mahsus “fetvahane” olarak kullanılmasını emretmiştir. İşte bugün Süleymaniye Camii’nin kuzeyinde kalan bu bölgede İstanbul Müftülüğü’nün binası bulunmaktadır. Şeyhülislâmlığın ne zaman kurulduğu ile ilgili kesin bir bilgi ise bulunmamaktadır. Ancak Sultan II. Murad döneminde Bursa’da müftülük yapan Molla Fenari ile müessesenin başladığı öngörülür. Şeyhülislamlığın en yüksek dini ve hukuki makam olması Zembilli Ali Efendi, İbn Kemal ve Ebussuud Efendi devirlerinde kademeli bir şekilde gerçekleşmiş. Şeyhülislâmların belirlenmesinde özellikle 16. asırdan sonra ilmi ve hukuki ölçüler yanında siyasi ve idari uyum anlayışı ön plana çıkarak padişahlar kendilerinin rahatça çalışacağı isimleri seçtikleri için sık sık şeyhülislâmların değiştiğini söyleyebiliriz. Mesela Sultan Abdülmecid zamanında beş şeyhülislâmın değiştiği bilinir. II. Meşrutiyetten sonra ise görevleri bakanlar gibi hükümetin istifasıyla son bulacağı hükme bağlanır. Klasik dönemde şeyhülislamlar kendi konaklarında selamlık kısmını iş için kullanırlardı ve kendiyle birlikte bazı memurlar da burada çalışırdı. Şeyhülislâm’ın beraber çalıştığı memurlar dışında kadıların tayini de buradan yapılırdı. 1826 yılından sonra Ağa Kapısı şeyhülislâmlığa tahsis edildi. Böylece çok daha büyük bir teşkilat yapısı oluştu. Şeyhülislâmlığın çalışma sahasını hukuki ve adli vakalar, ilmiye ve eğitim, din hizmetleri, idari ve siyasi işleri kapsıyordu.


İSLAM DÜNYASININ EN BÜYÜK KÜLLİYATI

İşte Osmanlı devletindeki Şeyhülislâmlık makamı, Ağa Kapısı’nın Şeyhülislâmlara tahsis edilmesi, Meşihat-i İslâmiyye’den İstanbul müftülüğüne geçişi ve sonrasındaki tüm süreçleri ayrıntılarıyla öğrenmek isteyenler için kapsamlı bir çalışma yapıldı. Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları arasında çıkan “Ağa Kapısından Şeyhülislâmlığa İstanbul Müftlüğü” adlı çalışma, Osmanlı döneminden Cumhuriyet sonrasına uzanan din ve devlet ilişkisini gözler önüne seriliyor. Ayhan Işık ve Kamil Büyüker’in editörlüğünü üstlendiği kitap, altı bölümden oluşuyor ve her bölümde alanında uzman akademisyen ve araştırmacıların yazısı yer alıyor. Kitabın ilk bölümünde Osmanlı’daki Şeyhülislamlık ele alınıyor. İstanbul Müfttülüğü adını taşıyan ikinci bölümünde Osmanlı döneminden günümüze müftülük tüm ayrıntılarıyla ele alınıyor. Ömer Nasuhi Bilmen ve İbrahim Bedrettin Elmalı’nın öne çıktığı bu bölümde, Cumhuriyet döneminin ilk müftüsü Mehmet Fehmi Ülgener’in öğrencileri arasında Sultan Abdulaziz’in oğlu Şevket Efendi olduğunu da öğreniyoruz. Arşiv başlıklı üçüncü bölümde Şer’iyye Sicilleri ve Meşihat Arşivi ile ilgili bilgiler yer alıyor. Bugün İstanbul Müftülük binasının Osmanlı’nın hafızasını oluşturan önemli bir yapı üzerinde hizmet verdiğine de dikkat çekiliyor. Siciller, tapular, dava dosyaları, önemli evraklar, kitaplar velhasıl büyük bir medeniyeti arşivleriyle günümüze taşıyan İstanbul Müftülüğü hem mekan hem de arşiviyle önemli bir hazine olduğunu yeniden görüyoruz.


BELGELERİN TAMAMI DİJİTAL ORTAMDA

Dördüncü bölüm Restorasyon Ünitesi ve Mahzenler adını taşırken, beşinci bölümde de İstanbul Müftülüğün kütüphanesi anlatılıyor. Müftülüğün kütüphanesi Şer’iyye Sicilleri ve Meşihat Arşivi’ndeki defter ve belgeleriyle büyük bir hazinenin en önemli parçası. Bu bölümde İstanbul Müftülüğü Kütüphanesi’nin aslen Meşîhat-ı İslamiyye kütüphanesi olduğuna ve açılışı kurban kesilerek ve dualarla yapılan kütüphanenin muhtevasını ise Arap dili ve edebiyatı, kelâm, fıkıh, fetva, hadis ilmi, münazara, mantık, nesep ilmi, siyer, tasavvuf ve tefsir ilimleriyle ilgili kitaplar oluşturduğuna dikkat çekiliyor. Kütüphanedeki yazma eserlerin birçoğu fetvahaneye vekfedilmiş ve Şeyhülislamların verdiği fetvalar da mecmua halinde toplanmış. Bugün tamamı dijital ortama aktarılarak araştırmacıların hizmetine sunulan 5 bin 454 defter ve yaklaşık 8 bin belge bulunuyor. Ayrıca taş baskı Kur’anı Kerim kalıpları da bugün müftülük binasında muhafaza ediliyor. Arşivdeki Şeriyye Sicilleri 10 bin defterle yakınçağ İslam dünyasının ve Osmanlı tarihinin en büyük hukuk külliyatından birini oluşturuyor. Kitabın altıncı ve son bölümünde ise gazetelerde İstanbul Müftlüğü ile ilgili çıkan haberler, Bab-ı Meşihat’tan İstanbul Müftülüğü’ne kurum ve unvanlar lügatçesi yer alıyor. Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları tarafından büyük bir titizikle hazırlanan arşiv belgeleri ve fotoğraflarla desteklenen bu çalışma hem bu alanda çalışma yapanlar hem de meraklılar için önemli bir kaynak niteliği taşıyor.

#Vefa
#Süleymaniye Camii
#Haliç
4 yıl önce