|
“Allah aşkına kurtarın bizi”
Bu bir isyan, bu bir yakarış… Tamamı şöyle:
“Televizyoncular Allah aşkına kurtarın bizi bu psikolojik ruh hastası dizilerden. Koyun Yabancı Damat, Mahallenin Muhtarları, Perihan Abla, Ekmek Teknesi, Seksenler, kurtarın bizi bu azaptan, rica olunur. Lütfen…”

Abartılı ve esprili olsa da bunalanların sayısı hiç de az değil… Sosyal medyada böyle pek çok mesaj var…

Pandemi kıskacınca bir yıldır sosyal ve ekonomik anlamda daralmış insanlar olarak TV karşısında biraz rahatlamak, ferahlamak istiyoruz ki o da ne? Bu kez
Camdaki Kız
dizisindeki korse bizim yüreğimize geçirilmiş, sıkılıyor da sıkılıyor…
İsyanın ana teması, psikiyatrist
Dr. Gülseren Budayıcıoğlu’
nun yazdığı romanlardan kendisinin de danışmanlığı altında çekilen diziler… TV yayıncılığının son birkaç yılına damgalarını vurdular…
İstanbullu Gelin
ile başladı… Çok sevildi, beğenildi, izlendi… Onu,
Doğduğun Ev Kaderindir
takip etti… Bu ikisi idare ediyordu fakat sonrası bir bunalım bombardımanı hâlinde geldi:
Kırmızı Oda, Masumlar Apartmanı ve Camdaki Kız…
Çorap söküğü gibi…
Romanları da çok okunmuştu, dizileri de tuttu… Ancak dozu gittikçe artan ‘
bunalım
’ ve ‘
mezalim
’ yalnızca beyaz ekranla sınırlı kalmadı… Oradan izleyiciye sıçradı ve sıktı… Çok sıktı… Arkadan mühürlenmiş bir korsede tutsak olma hissini uyandırmaya başladı… Sosyal medyada ve yakın çevremizdeki ailelerde dile getirilen ‘
isyan
’dan bunu anlıyoruz…
İşin kötüsü bu diziler tutunca diğerleri de hemen harekete geçti ve mutlaka bir terapi sahnesini, psikolog görüşmesini senaryolarına ekleyiverdiler… Gülseren Hanım senaryoyu, ‘
gerçek
’ olaylardan yola çıkarak hazırlıyormuş. İyi de hakikat, ne zaman ‘
iyi
’ ve ‘
hoş
’ olmuş?!
B. Brecht
“Sanatın görevi, hakikatle değil, gerçeğin gerçekte nasıl olduğuyla ilgilenmektir”
demiyor muydu?
Yukarıda belirttiğimiz hiçbir unsur dikkate alınmadı ve pandemi büyürken sarmal büyüdü, bizim büyük bunalımımız da… Örneğin, Gülseren Hanım’ın dahli olmayan
Masumiyet’
te iki kadrolu psikiyatrist, bir de on psikiyatristten oluşan heyet var… Etti mi size bir dizide 12 uzman ruh bilimci…
Yapımların kalitesinin, Budayıcıoğlu’nun kaleminin güzelliğinin bununla hiçbir alakası yok… Dizileri üst üste yayına sokan iletişimcilerin unutarak bir çuval incirin berbat olmasına neden oldukları ilkeyle ilgisi var:
“Fazla olan yanlıştır”…

Hâlbuki böyle üst üste yayınlanmasalardı, araya zaman konulsa ve yayınlarda çeşitlemelere gidilseydi, bari üç dizi aynı anda yayında olmasaydı bu işin sürdürülebilirliğine halel gelmezdi… Tıkır tıkır da işlerdi…

Pandemi nedeniyle hayat çetin, şartlarımız ortada… Biraz gülmeye, neşelenmeye, ferahlamaya ihtiyacımız varken TV’lerin yangını daha da körüklemeye bir son vermesi gerekiyor.

Neyse ki
Büyük Selçuklu, Teşkilat
ve
Yeşilcam
gibi yapımlarla gençler biraz olsun nefes alabiliyorlar… Ama anladığımız
“Oynatmaya az kaldı”…

Millet çekiyor üstüne depresyon hırkasını, altına gri eşofman, ayağına da pofuduk terlikler, boğazında birkaç düğüm içini karartmaktan zevk alırcasına ekrana kilitlenip kalıyor.

Attığı bir tweet’te,
“Haberlerden şikâyetim var. Sabah ve akşam haberlerinde sunucuların haber vermek yerine, siyaset ve toplum hayatıyla kendi fikirlerini bir otorite ve öğretmen havasında her gün daha artan doz ve güvenle ders vermesinden rahatsızlık duyuyorum”
diyerek son derece önemli bir konuya parmak basan
Prof. Dr. Acar Baltaş
kardeşimin bu bunalım dizileriyle ilgili ne düşündüğünü merak ediyorum doğrusu…
#Gülseren Budayıcıoğlu
#İstanbullu Gelin
#Doğduğun Ev Kaderindir
#Kırmızı Oda
#Masumlar Apartmanı
#Camdaki Kız
#Masumiyet
#Büyük Selçuklu
#Teşkilat
#Yeşilcam
#Acar Baltaş
#Dizi
3 yıl önce
“Allah aşkına kurtarın bizi”
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?
Nazlı seçmen günlerinde siyaset