|
Bakmak ve okumak üzerine…
‘Görmek ve okumak ya da ‘görmek ve çözümlemek’ de diyebilirdik… Bir arada kullanıldıklarında aralarındaki farka işaret eden bu ikilemeler, ‘
derindeki
’ nedene ya da başka bir ifadeyle ‘
anlam katmanlarına
’ işaret eder…
Yüzeydekinin
ötesindeki başka gerçekliklere…
Konumuz; “Hoş geldiniz, güle güle” … Malumunuz bu sözleri
Memleket Partisi
Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı adayı
Muharrem İnce
, kendisini ziyaret eden Millet İttifakı’nın Cumhurbaşkanı adayı
Kemal Kılıçdaroğlu’
nu uğurlarken kullandı…

İki gündür ortalık çalkalanıyor; “Bu sözler ne anlama geliyor?..”, “İnce intikam mı alıyor?..”

İnce, açıklama yapmakta gecikmedi. Katıldığı bir TV yayınında; “İntikam almak gibi bir derdim olmadı. Hoş geldiniz ve güle güle, Türkçede en fazla kullanılan kelimedir. Ben ikisini birden giderken söyledim. Büyük anlamlar çıkarmaya gerek yok. Ben niyetimi biliyorum. Niyetim sahihtir” dedi…

Bir dostumuz anlatmıştı…
Alfred Hitchcock
’un
torunu üniversitede öğrenciyken bir ödev hazırlamış… Dedesinin bir filmini çözümlemeleri, yönetmenin ne anlatmak istediğini izah etmeleri bekleniyormuş. Tabii cevher elinin altındayken torun fazla uzağa gitmemiş ve oturmuş dedesinin dizinin dibine… “Söyle dedeciğim” demiş, “Burada ne anlatmak istemiştin?”

Dede Hitchcock anlatmış, torun yazmış… Öyle ya filmi, yapandan daha iyi kim tanıyabilir?..

Ödevler teslim edilmiş, değerlendirmeleri yapılmış, sonuçlar açıklanmış… Bizim torun notunu görünce küçük çaplı bir şok geçirmiş olmalı… Çünkü onun ödevine pek çok sınıf arkadaşının aksine hiç de yüksek olmayan C- verilmiş…

Nasıl yani?! Dersin hocası, filmini Hitchcock’un kendisinden daha mı iyi biliyormuş?!

Basbayağı öyle!..
Roland Barthes
’ın
okurumuza tavsiye edeceğimiz, çok kısa ama derin bir makalesi var: “Yazarın Ölümü”… Barthes, metnin, yalnızca yazarın anlatmak istediklerinden ibaret olmadığını, nihai anlamını okurun da katkısıyla bulduğunu anlatıyor…
Yalnızca filmler, kitaplar, müzik parçaları, enstalasyonlar değil, siyasi hamleler, davranış dili, kimlerle yan yana geldiğiniz ve İnce’ninki gibi ortaya koyduğunuz
toplumsal gestus
da birer metindir… Ve metinler, bir yerden sonra onu ortaya koyandan ya da onun niyetinden bağımsızlaşır, okuyanın ‘
nasıl anladığı
’ ve ‘
nasıl yorumladığıyla
’ da şekillenirler…
Biz ise şöyle şekillendirdik: İnce, düşünmeden konuşacak, boşa söz sarf edecek biri değildir. Zeki, tecrübeli ve ‘
seçilmiş davranış
’ sergilemesini bilen bir profesyoneldir. O nedenle bu davranışı, Kılıçdaroğlu’nun “Gel bakalım Muharrem” sözüne, Kurultay’da tuvaletin yayına oturtulmasına, CHP trollerince linç edilmesine verilmiş cevaptır. İnce reddetse de öyledir…
Günün sözü
Bu dünyada var olan her şeyin gizli bir anlamı vardır... İnsanlar, hayvanlar, ağaçlar ve yıldızlar, bunların hepsi birer hiyerogliftir. Fakat ancak uzun yıllar sonra... bazılarımız bunların anlamını çözmeyi başarır.
Nikos KazancakisGözümüze takılanlar…
* Geç oldu ama güç olmadı…
Sadık Albayrak
üstadın şahsıma imzaladığı “41 Orijinal Belge Işığında Eski İstanbul’da Sosyal Hayat ve Çevre” nihayet elime geçti… Bir bilgi ve bilgelik hazinesi… Albayrak Önsöz’de demiş ki: “Bu çalışma hâlen İstanbul Müftülüğü bünyesinde yer alan ‘Şerî Siciller Arşivi’ndeki ‘İstanbul Kadılığı’ ve diğer mahkemelerden araştırılarak İstanbulla ilgili insan, hayvan ve çevre konularındaki belgelerden oluşturulmuştur.” Aslını inkâr edene haramzade derlermiş… Bugün tartışılan pek çok konuda ‘
aslımızla
’ ilgili ipuçlarına ulaşmak için mükemmel bir başvuru kitabı… Elinize, zihninize sağlık Sadık Bey…
*
NG
Araştırma
, Türkiye genelinde 15 yaş ve üstü, oruç tutacağını belirten 1577 kişiyle Ramazan alışkanlıkları üzerine kamuoyu araştırması yapmış. Buna göre; katılımcıların
%82’
si iftara misafir çağıracağını söylemiş. Misafir çağırmayacakların (%18) %65’i ekonomik nedenleri ve davet etmek istedikleriyle aynı yerde yaşamamalarını öne sürmüş. Yani bu sorunlar ortadan kalkarsa, misafir ağırlayacakların oranı %90’ların üzerinde çıkacak… Dışarıda iftar yapacakların oranı %44 imiş. Nedeni de “Farklılık olması” (%43), “akraba/arkadaşlarla buluşuyoruz” (%41) ve “ailecek güzel vakit geçiriyoruz” (%33) olarak açıklanmış. Anlaşılıyor ki Ramazan ayındaki en belirgin davranış eğilimi yakınlarla bir arada olmak… O hâlde bu dönemde yapılacak iletişiminde ‘anahtar’ belli…
* Un markası
Söke
, doğal oyun hamuru ve oyuncakları üreticisi
ChildGen
’i bünyesine katmış.
Marka
ve
markalaşma
kavramlarının her zaman çok da iyi anlaşıldığını söylemek mümkün değil. Markalaşma için pek çok kriteri vardır. Bunlardan biri de ‘
genişleme
’ kabiliyetine sahip olunmasıdır. Söke’nin yolu açık olsun… (Nesrin Özcan Karadeniz, Marka Sanat)
*
PTT AŞ
, “Türkiye’nin Otomobilleri” konulu anma pulu ve ilkgün zarfını tedavüle sunmuş. PTT iş yerlerinde,
www.filateli.gov.t
r adresinde ve filateli cep uygulamasında satılıyormuş. Pul koleksiyonerliği, nesnelerin biriktirilmesinin çok ötesinde, tarihi, kültürel köşe taşlarımızın bir araya getirilmesiyle kıymetli bir uğraş… Tabii bir de estetik değeri var… Bu kültürü yaşattığı için PTT’ye çok şey borçluyuz… (Bil N Reklam)
*
Eker
Süt Ürünleri
, “Otizmli Bireyler İş Gücünde” istihdam modeliyle, otizmli gençlerin iş yaşamına katılmasına olanak sağlıyormuş. Her sene olduğu gibi “Otizm Farkındalık Ayı” kabul edilen bu Nisan ayında da ambalajlarında değişikliğe giderek “Ürünlerimizin size ulaşmasında otizmli çalışanlarımızın da emeği var. İyi ki var!” mesajını yerleştirmişler. İletişim yönüyle hem
çalışan memnuniyeti
hem de
kurumsal sosyal sorumluluk
alanlarına hizmet eden bu aksiyon,
istihdam
yanıyla ekonomik de fayda sağlayacaktır. (Dalım Ayyüce Kaplan, ON)
#Seçim
#Muharrem İnce
#Kemal Kılıçdaroğlu
#Memleket Partisi
#CHP
#Alfred Hitchcock
#Roland Barthes
1 yıl önce
Bakmak ve okumak üzerine…
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi