|
Barolar ve gerçek kimlikleri

Sayın Cumhurbaşkanı, Meclis’te bekleyen pek çok düzenleme bulunduğunu, bunlardan birinin de barolar başta olmak üzere meslek kuruluşlarının seçim usullerinin yeniden belirlenmesiyle ilgili taslak olduğunu ifade etmişti.

AK Parti de yasal değişiklikle ilgili çalışmalarına başlamış, sivil toplum örgütleri ve meslek kuruluşlarından görüşler alınarak mevcut düzenlemeleri ve uygulama sorunlarını istişare etmiş…

Öngörülen düzenlemeler arasında, barolara ve meslek odalarına üyeliğin zorunlu olmaktan çıkarılması; üyeliği 10 yıldan az olanların seçimlerde ‘oy kullanmamasına’ yönelik düzenlemeye son verilmesi; çoğulculuğun sağlanması için ‘nispi temsil’ sistemine geçilmesi ve büyükşehirlerde alternatif baro yapılanmasına gidilmesinin önünün açılması varmış…

Uluslararası terminolojide hükümet dışı her kuruluş (non governmental organization – NGO), bizdeki gibi kafadan ‘sivil toplum kuruluşu’ başlığı altında sınıflandırılmaz; mesela ‘meslek kuruluşları’ esas olarak ‘interest group’ yani ‘çıkar grubu’ adıyla anılır. Kanarya koruyanlar dernekleri, hobi kuruluşları, Lösemili Çocuklar Vakfı, Bedensel Engellilerle Dayanışma Derneği gibi kuruluşlar yardım (charity – charitative), hayır hasenat yapılarıdır. Hepsini aynı sepete atıp ‘STK’ demek ciddi yanlışlara hatalı bakış açılarına neden olabilir.

Barolar gibi bir meslek kuruluşunun temel amacı, ‘avukatlığın icra edilebilmesi için gerekli şartları sağlanarak mesleki dayanışmanın tesis edilebilmesi konusunda çalışmalar yapmak ile avukatların hukukunu savunmaktır’ denilebilir…

Oysa baroların bir kısmı ile TMMOB ve TTB’nin ülkemizde, kendilerini nerdeyse siyasî partiler gibi konumlandırdıklarına, bu yönde açıklamalarda ve faaliyetlerde bulunduklarına şahit oluyoruz. Baro başkanları ve yönetim kurullarının seçildiği Baro Genel Kurullarında yaşananları yıllardır avukat arkadaşlarımızdan dinleriz. Baro yönetimine aday grupların kendilerini yakın buldukları siyasi partinin söylemleriyle anlattıklarını, zaman zaman bu konuşmaları ‘siyasi bir gösteri’ye dönüştürdüklerini üzülerek aktarırlar…

Baroların ya da yönetim adına Baro başkanlarının ülke gündeminde tartışmalara yol açan çıkışlarına sıklıkla tanık oluyoruz.

Sonuncusu, Diyanet İşleri Başkanı Prof. Ali Erbaş’ın, Kur’an kelâmıyla zina ve eşcinselliği eleştiren Cuma hutbesine karşılık Ankara, İzmir ve Diyarbakır barolarından gelen açıklamalardı…

Ankara Barosu, Erbaş’ı “İnsanlığın bir kesimini nefretle aşağılayıp kitlelere hedef göstermekle” suçlarken “çağlar ötesinden gelen ses” ifadesini kullandı… İzmir Barosu Erbaş’ın sözlerini, “Ayrımcı ve nefret içeren” olarak yorumladı… Diyarbakır Barosu da ayrımcı söylemler kullandığını iddia ettikleri Erbaş’ın açıklamalarının “Erbaş’ın halkın bir kesimini suç işlemeye teşvik edebileceğini” iddia etti.

Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu’nun da halkın geniş kesimleri gibi telin ettiği, 3 baronun açıklamaları yaparken çok ciddî bu ayrımın farkında olmadıklarını düşünmek istiyor insan. Erbaş’ı suçladıkları ve “çağlar ötesinden gelen ses” benzeri ifadelerle niteledikleri aslında Kur’an’ın kelâmıdır… Sonuç olarak bu açıklamalar nedeniyle söz konusu barolar hakkında “Halkın bir kesiminin benimsediği dini değerleri aşağılama” suçundan soruşturmalar başlatıldı.

İnsan hakları, özgürlükler diye tepinenlere derslerini iyi çalışmalarını öneririz. Sizin ‘evrensel ifade özgürlüğü’ diye kendinize hak gördükleriniz, başkalarının ‘din ve vicdan’ ya da ‘inanç özgürlüğü’ ile karşı karşıya gelmemeli… Demokrasilerde bir özgürlüğün, başka bir özgürlükle çatışma içine girdiği zaman sınırlandırılabileceği gerçeğini unutulmamalı… ‘Sınırsız sorumsuzluk’ özgürlük kavramı hayatın doğal akışına aykırıdır… Başkalarının haklarının çiğnenmesine yol açar…

Madem ki bazı barolar siyasete soyunmuş, madem ki hükümete ona bağlı bulunan kurumlar aracılığıyla saldırma işine girişmiş, biz de soruna bir de iletişim ve algılama yönetimi boyutundan bakalım… Çünkü siyaset, algılama yönetiminin en tipik unsurlarındandır…

Kitle iletişiminde belki de ilk kural şudur: “Hedef kitlenin değerleriyle ters düşmeyeceksiniz” ya da onlarla “didişmeyeceksiniz”… Bu “Kültür ve değerlere saygısızlık etmeyeceksiniz” diye de ifade edilebilir… Diğer bir kural da ‘duygulara hitap’ etmektir… İletişim çalışmalarında hedef kitlenin değerlerine ters düşer ve üstüne de olumsuz bir duygu yayılmasına aracılık ederseniz, bunlar size yol-su-elektrik olarak geri döner…

Meslek kuruluşlarının kendi alanlarının ve hedef kitlelerinin dışına taşarak topluma yön vermeye kalktıklarında ortaya çıkan durum işte budur… Toplumumuzda çok ciddi rahatsızlık oluşturmuşlardır…

Bunu izale etmek için avukatların demokratik haklarını zedelemeyecek yollarla değişiklik yapılmasının son derece meşru olduğu kanaatindeyiz.

#Recep Tayyip Erdoğan
#Barolar Birliği
#Kimlik
#TMMOB
4 yıl önce
Barolar ve gerçek kimlikleri
Mülâhaza etmek
Siyasetçileri bürokratlara kurban etmek
Musallada bir sosyolog daha… Vehbi Başer’in ardından
Taşkent’in öbür yüzü
‘Korkuluk’…