Dünya ve çivisi… Durum malum… Kendimizi mutsuz, umutsuz hissetmek için o kadar çok sebep var ki…
Bir yıldır süren
saldırılarıyla
çocuk, kadın demeden on binlerce insan öldü.
saldırılar sürüyor.
başkenti Şam vuruldu.
, eski İsrail Hava Kuvvetleri Komutanı
“İran’a düzenlenecek saldırı, bugüne kadar Orta Doğu’da görülmemiş türden olacak” dediğini yazdı.
Bölgemiz topyekûn savaşın eşiğinde
gibi görünüyor. Geç kalmış bile olsalar, 7 Ekim’den bu yana İsrail’e 17,9 milyar dolar askeri yardım yapmışsalar da hâlâ ABD’den doğru bir adım bekleyenler varken; başkanlık için yarışan ne
tarafını gizliyor ne de
; ikisi de İsrail’e açık destek vermeye devam ediyor.
13 yıldır süren Suriye iç savaşında 600 binden fazla kişinin öldüğü, milyonlarcasının göç ettiği ifade ediliyor. Rusya-Ukrayna savaşında üç yıl geride kaldı; kesin rakamlara ulaşmak hiç de kolay değil.
, şubat ayında bugüne kadar 31 bin Ukraynalı askerin hayatını kaybettiğini açıklamıştı. Ölen
sayısıyla ilgili tahminler ise 50 bini aştığı yönünde…
On yıllardır süren Sudan, Somali, Nijerya, Kolombiya, Afganistan, Myanmar, Mağrip’teki çatışmalar nedeniyle yalnızca geçen yıl hayatını kaybedenlerin sayısı on binlerle açıklanıyor. Çin-Tayvan gerilimi
başlatabilir deniliyor. Sırbistan ile Kosova arasındaki gerilim zaman zaman yükselmeye devam ediyor...
öldüren Cem Gariboğlu’nun mezarının açılması, İstanbul’un göbeğinde bir kadına saldıran azılı pislikler, iki genç kızı öldürerek intihar eden psikopat, uğradığı saldırılar sonunda bir ay direnebilen Sıla bebeğin cenaze haberiyle Türkiye’nin gönül yükü daha da artmış durumda…
Tüm dünyada ekonomi berbat, borsalar oynak. Herkese, her şeye ve tabii tüm bu süreçleri yönetmekle mesul kurumlara güven düşmüş vaziyette.
Gezegenin krizleri, yangınlar, iklim felaketleri, depremler ve olası afetlerin korkusu cabası…
Daha da beteri, burada yazdıklarımız yazmadıklarımızın binde biri bile sayılmayabilir… Peki, ne olacak? Öldük mü?! Battık mı?! Bittik mi?! Beyaz Türklerin, endişeli modernlerin egemen olduğu
çevrelerin birbirlerini aşağıya çektikleri
ve
bakacak olursak; bu üç sorunun da yanıtı “Evet”tir…
Peki,
giriş bölümünü okuduğunuzda
tespitlerine göre “Ahval ve şerait” nasıldı? Bundan da beter değil miydi?
yoluna girildiğinde şartlar hem dünyada hem de Osmanlı’nın 1. Dünya Savaşı’ndan sonra arkasında bıraktığı enkazda çok daha olumsuzdu… Ülkeyi ve insanlarımızı o çukurdan çekip çıkaran ruh ve maneviyat neydi, nasıldı hatırlayalım:
, 93 Harbi’nden sonra Rumeli topraklarının işgal edilmesi üzerine arkadaşı
ile birlikte yazdığı bir eserdir;
… Her dörtlüğün sonunda şöyle der şair:
“Vatanın bağrına düşman dayadı hançerini
Yoğimiş kurtaracak bahtı kara mâderini…”
ve
Ali Fuat Beyler Harp Akademisi’nde
sınıf arkadaşı olmuşlar, tabii arkadaşlıkları mezuniyetten sonra da devam etmiş… Ali Fuat
hatıralarında Mustafa Kemal’in okul yıllarından itibaren Namık Kemal’in yukarıdaki dizelerini tekrarladığını yazmış. Bu dizeleri onun ağzından son kez duyması ise biraz daha farklıymış. Cebesoy şöyle aktarmış:
“Millî Mücadele yılları idi. Heyeti Temsiliye, merkezini Ankara’ya taşımak kararını vermişti. 18 Aralık 1919’da arkadaşlarıyla beraber Sıvas’tan ayrılan Mustafa Kemal, 24 Aralık’ta Kırşehir’e gelmişti. Burada Gençler Derneği’nde bir konuşma yapmıştı. Geceleyin şerefine fener alayları tertip eden halka, yukarıdaki mısraları aşağıdaki şekilde değiştirerek okumuştu:
Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini
Elbet bulunur kurtaracak bahtı kara mâderini.”
İşte bu nedenle bizce karamsarlığa hiç yer yoktur. Tam tersine ülkemiz için büyük fırsatlar vardır. Bu fırsatları yaşamak ve yaşatmak içinse, bir numaralı gereklilik olan
millet şuurumuzun ve
ortak ruhi şekillenmemizin
içinde gizlidir. O ruh, bize de dünyaya da çıkış kapısı olabilecek fırsatları taşımaktadır.
“Korkma” diye başlamasının esbabımucibesi de budur...
“Kalk, silkelen, kendine gel. Umutsuzluğa sarılma, umutsuzluk şeytandadır. Ümit etmek Allah’tandır.”
Bizim ajanstan arkadaşlar Türk Telekom’un “Fiber Mobilite çağını başlatıyoruz” sloganıyla duyurdukları lansmana katıldılar. Etkinlikte konuşan Türk Telekom CEO’su Ümit Önal ile Pazarlama ve Müşteri Deneyimi Genel Müdür Yardımcısı Zeynep Özden’in fiber mobiliteyle ilgili görüşleri şöyleymiş: Fiberdeki benzersiz güç mobile aktarılıyormuş… Mobil hat kullanıcılarının düşük gecikmeyle yüksek hızda etkileşim talepleri karşılanıyormuş. Böylece keyifle, kolaylıkla ve her yerden internet kullanımı özgürlüğü sağlanıyormuş. Büyük bir teknolojik atılım olduğu söylenilen bu çalışma, son derece sempatik bir reklam filmi ve markanın yeni yüzü Tolga Çevik ile lanse edilmiş. Çevik, Türk Telekom çalışanları ve medya mensuplarından oluşan izleyicileri kahkahadan kırıp geçirmiş.
Enstitü Sosyal, 11-13 Kasım 2024 tarihleri arasında düzenlediği “Öğrenmenin Nörobiyolojisi” programıyla, öğretmenlerin öğrenme süreçlerini zenginleştirmeyi ve bireysel farklılıkları göz önünde bulundurarak daha etkili öğretim yöntemleri geliştirmelerine yardımcı olmayı hedefliyormuş. Öğrenmek kadar zor bir şey yoktur. Çünkü önce ‘öğrenmeyi öğrenmek’ gerekir. Onun yolu da Enstitü Sosyal’in düzenlediği bu program gibi etkinliklere katılmaktır...