|
İktidar için kaymaklı ekmek kadayıfı

Bizim CHP yine zor durumda. Bana da ne oluyor, değil mi? Şu oluyor: Ülkede muhalefet güçlenmezse demokrasi zayıflar. Zayıf demokrasinin maliyetini de herkes, hep birlikte öder. İktidar da öder.

Şu sıra muhalefet yine zor durumda. Puan kaybetmese de, kazanma şansını yitiriyor… İki konuda birden siyasi iletişim adına köşeye sıkıştırılıyorlar.

1. Erken yerel seçim… Bu çağrıyı aslında kimin yapması lazım? Muhalefetin… Neden?.. Her seçim iktidarı teorik olarak bir nebze olsun yıpratır da ondan. Bütün muhalifler iktidarları seçim meydanlarına çekip orada hırpalamaya çalışırlar. Peki, bizde kim yapıyor çağrıyı?.. İktidar… "Hodri meydan!" çekiyor… CHP de karşı çıkıyor. Meclisten yeter oy alamadı diye seviniyor. "Erken seçim olmasın da peki o zaman ne olsun?", sorusunu yanıtlamadan… Her zamanki gibi…

2. Seçilme yaşının 18"e indirilmesi… Milyonlarca genç seçmene kimin yatırım yapması lazım?.. Muhalefetin… Gençler hangi dünya görüşüne yatkındırlar?.. Merkez sağa mı, sosyal demokrasiye (tabii ki gerçeğine) mi?.. Tabii ki "karşı olma"ya yatkınlık özelliğinden dolayı gençlerin sosyal demokrasiye daha yakın durması beklenir. Peki kim 18 yaş yasa değişikliğini Meclis"e getirmeye çalıyor? Ana muhalefet mi?.. Hayır… İktidar partisi…

Bu iki konu ile iktidar gündemi belirliyor ve Anayasa değişikliği için gereken çoğunluğu sağlasa da sağlayamasa da siyasi iletişim adına koskoca bir puanı hanesine yazacağı gibi, ülkenin ve bu arada tabii ki medyanın da ne "konuşacağını" dikte ediyor…

Dünyadaki her iktidar için kaymaklı ekmek kadayıfı gibi görülebilecek bu durum, demokrasiyi gerçekten birazcık isteyenler için bile hüsran anlamına gelebilir…

Bu arada Sarıyer"den deniz suyunu basıp Haliç"e boşaltarak zaten bir hayli temizlenmiş olan "Altın Boynuz"u Akvaryum haline getirme projesi devreye girdi ya… Aklıma hemen bir zamanlar konunun alevlendiği günlerde "Ülkede bunca yoksulluk varken Haliç"le mi uğraşılırmış; örtün üstünü gitsin" şeklinde açıklamalar yapan bazı ciddi (!) öğretim üyeleri ve muhalif aydınlarımız geldi. Bu "Haliç"e can suyu" projesine bakalım bu kez nasıl muhalefet edecekler. Ana muhalefetten olayı olumsuzlayan ciddi (!) açıklamalar bekliyorum…

Gelişmiş (!) Batı"dan "alt-insan" bakışı…

Yunanistan"ın son zamanlarda daha çok adını işitmeye başladığımız Altın Şafak hareketinin lideri Nikos Michaloliakos"un eşi Eleni Hanım"ın söylediklerinin özeti, politika alanında dünyanın 21. Yüzyılda asla kaydedilmemesi gereken bakış açılarından birini içinde taşıyor:

"Göçmenler Yunanistan"a her türlü hastalıkları getiren alt insanlardır. Yunanların anavatanımızı işgal eden bu alt insanlarla aynı muameleyi görmesi kabul edilemez"

Yunan parlametosunda sarf etmiş bu cümleleri Eleni Zaroulia hanım… "Yerel seçimlerde göçmenlere oy hakkı tanıyalım mı, tanımayalım mı?"yı tartıştıkları toplantıda..

İşin en tuhaf yanı Eleni hanımın Strasbourg merkezli Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi"nin (AKPM) Eşitlik ve Ayrımcılığa Karşı Mücadele Komitesi"ne bu ay seçilmiş olması.

Avrupa"da insanları alt veya üst olarak sınıflandıran zihniyetin öncüleri de, takipçileri de ortalıkta göğüslerini gere gere dolaşıp, hedeflerini ve planlarını açık açık anlatıp duruyorlar. Bu zihniyetin parlamentolara ve AB"ye sızması da doğal…

Siz Türkiye"de herhangi bir siyasetçinin herhangi birinden söz ederken "alt-insan" ifadesini kullandığına tanık oldunuz mu? Biz daha böyle bir lafı aklımızdan geçirmeden barbarlıkla suçlanabilirken, modern Batı"nın kültürünün anavatanı olarak kabul edilen Yunanistan ve Avrupa"dan bakın neler çıkabiliyor.

21. Yüzyılda ve "demokrasinin beşiği" diye müfredatlara geçen topraklarda "varoluşa, insana saygı" konusundaki bilinç ve farkındalık düzeyinin ne kadar aşağılara çekilebileceğini ve çifte standartları bu boyutta "fink attığını" görmek hazin bir durum değil mi? Ben en çok bu Batılıların bizdeki "yarı resmi" temsilcilerine acıyorum. Pîrleri tarafından sürekli ihanete uğramaktalar…

Vakıfbank filmi hedefi yakalamış

Bayram yaklaşırken reklam filmleri de pek bir duygusallaşır. Kent Şekerleme ile başlayan bir akım sanki. Hani yaşlı karı kocanın hazırlanıp evlerinde camın önünde çocuklarının kendilerini ziyarete gelmesini beklemelerini anlatan o reklam filmini aynı duygusaşllıktaki benzerleri izlemişti…

Şu sıra da Vakıfbank"ın o muhteşem reklam filmi yıkıyor ortalığı: Haydi Gül Bugün Bayram… Tek bir çocuğun başlayıp sonra çocuk kitlelerinin katıldığı o şarkı reklamın ana eksenini oluşturuyor.

Film ses getirdi ya, hemen karalama kampanyası başlamış. "Kardeşim parça, Nilüfer"in söylediği "Son Arzum"dan arak (esinlenmiş demek istiyorlar)", "Yukarıdan çekilmiş insanların yan yollardan meydanlara aktığı sahneler çok demode. Bıktık yahu!"…

Ortada bir sanat eser var sanıyorlar. İşin özünde tek amaç ticaret, kazanç, para oldu mu, sanat eseri yaratımından söz edilebilir mi? Ne reklam sanat eseridir, ne de reklamcı sanatçı. O nedenle reklam filminin ille de sapına kadar özgün olma sorunu yoktur. Hedef kitleyi yakala, etkileme ve ikna etme, satın alma davranışı etkileme sorunu vardır… İşin içindeki "sanat"a etkileme sanatından başka bir anlam yüklenmemelidir.

Vakıfbank filmindeki o muhteşem çocuk korosu ile bu hedeflerin tamamı yakalanmış gibi.

11 yıl önce
İktidar için kaymaklı ekmek kadayıfı
Mülâhaza etmek
Siyasetçileri bürokratlara kurban etmek
Musallada bir sosyolog daha… Vehbi Başer’in ardından
Taşkent’in öbür yüzü
‘Korkuluk’…